- Kategori
- Güncel
Maden işçisi (Uğurlar olsun)
Onlar, sabah ayazı ile işe giderken ya dönerim ya dönmem düşüncesiyle ailelerinden her sabah helallik alır, uğurlar olsun diye ayrılırlar,
Onlar, yerin bin kat altında çalışıp, göğün milyon kat üstünde yeri olan siyah incilerdir,
Onlar, ailelerine ekmek götürmek için kara kömürün kirini tozunu yutup, akşam evde gelmesini dört gözle bekleyen endişe içindeki kadınlarının kara sevdalılarıdırlar,
Ve onlar ile ilgili her şeyin anlatıldığı İlyas Ali Kaplan‘ın “Ölümün Kucağında Yaşamak” şiiri …
İnanın maden işçisi bir şiirle ancak bu kadar güzel anlatılabilir..
Ölümün Kucağında Yaşamak
Duymaya alıştığımız haberlerden biri daha
On beş canı daha kömür madeninde yitirdik
Sabah ayazının yatağa vurduğu
Bir ürpertiyle uyanılır yataklardan
Sabah çayından iki yudum alıp düşülür yollara
Her sabah döner yada dönemez düşüncesiyle
Helallik aldıktan sonra
Hep akılda olan ama aslında hatırlamak istenmeyen
Sanki hiç başa gelmeyecek bir şey yaşanır
Geride hiçbir şey bırakmadan sadece yürüyen bir cenazedir
Hayat dediğin maden işçileriyle bire bir değil
Tarz farkıyla yaşarlar hayatı
Hiç bir zaman maden işçisi olmayacak gibi
Sonrası her gün
Haberler düşer üç satırlık bir metin
Derler ki ölmüştür on beş madenci
Neydi bu güzelim canlara kıyan
Ekmek parası mı
Peki neydi bu katli vacip
Biraz sonra sessizliğe bürünecek televizyonlar
Geride ağlayanların vicdanı yoktur çünkü
Sadece geride kalanlar ağlarlar
Ateş düştüğü yeri yakmakla hükümlü
Karanlıktır bileklerinden akan ter
kazmayı dağın sert taşları yüklenir
Boğazındaki lokmanın kinidir kömür
Geleceği düşlemek kaderi değil madencinin
O emeğin işçisidir
Hiç düşleyemez üç kuruşluk bir dünyayı
Yüzleri kapkara bile olsa
Gönülleri kara elmasla işlenmiş
Dar geçitlerde kendi mezarını kazmaya başlarlar
Vurur grizular yaşamlarını göçüklerde
Kim bilir kaç gün geçecek bu tünellerde
Kahrını anlamak için hayatın
Her zaman hüzünlü kömür siyahı rengindedir şehirleri
Bir daha canlarına çiğ düşürür her mevsim
Gökyüzü ne anlama gelir
Aydınlığı görmek ne demek
Allaha dua etmeleri umut mu acaba
Bir nefes atılırken o zifiri karanlık havaya
Acının tüm içsel hesabı gözlerde yaşanır
Son kez öpülürken küçücük bebelerin yanakları
Son defa sevdiklerinden uğurlar olsun diyerek ayrılmak ne acı
Son bir kere nefeslerini bıraktıkları güneşe elveda
Ölümle birer ladestir maden şehirlerinde yaşamak
Ya göçük altı ya da grizu patlamasını yaşamak
Kırkı geçmez maden tünellerinde zaman
Son kazmayı vurur Azrail ölüm fermanını damgalar gibi
Burası madenci şehri matemli kadınlarla dolu sokakları
Hayatın zamansız mezunu ettiği yitikler şehri
Son baharları ilk baharlarında yaşanır
Kimler ocağa ilk indiğinde bu raylardan geçti
Acaba şu eski fırçalıklara kim dokundu
Kim minik mehmedin duygusunu yaşayarak hüzünlendi
Kim çocuğunun madenci olmasını istedi ki
Belki de babası sağ olsaydı
Mehmedin madene girmesine izin vermezdi
Cehennemi andırır kuyularından çıkan dumanlar
Vagonlarla Mehmetler taşınıyor çukurlarına
Grizu yükselir damarlarından yerin bin kat altında
Göğün milyon kat üstünde siyah incidendir ölüm
Kara kömürün kadınlarını bekler kara günler
Her akşamın acıları yüreğinde kara sevdalı kadınları
Her sabah kahramanlar helalleşerek ölüme giderler
Bir cenge gider gibi
Zeynep küçük elleriyle yer bir gün
Babasının kavrulmuş un helvasını
Kara elmas karası gözleri akşamüstleri camın önünde
Babasının gelişini gözlerdi madenden
Kara kasketli adamın yorgun argın gelişini
Kara kasketini gülerek sallardı Mehmet kızı zeynebe doğru
Tüm şehir şenlenirdi kucağında kirine tozuna bakmadan
Mehmedin üstünde kara kiri görülürdü amma
Gözlerinde kara bulut hiç mi hiç görülmezdi
Hey gidi günler şimdi gönlü burkan bir çocukluk hikayesi
Tüm kara elmas şehitlerinin mekanı cennet olsun
Zeynebin umutları yeni söndü o ışık bir daha hiç görülmedi
Kırk kişiden birisiydi rahmetli
Zeynep hala babasını bekler o pencerenin önünde
Adeta dünyanın adaletsizliğinin simgesidirler
En ağır koşullarda can korkusuyla çalışıp
En düşük maaşı alan maden işçileri
Her gün hayata en ağır borcu öderler
Bir Selda Bağcan türküsü söylenir hep birlikte
”umutsuz bir sonbahar günüydü
çocukları uyurken çıktılar
ereğli sokaklarına
üzülmez’e gidiyorlardı
kır düşmüştü kemikten şakaklarına…
giderim bende ben de
bir arzum kaldı sen de”
Maden işçisinin ölümü o kadar gerçek ki
Hiçbir umudu olmayan loş bir ışık
Madenle birlikte çöker içlerine
Haykırırlar acıtan bir sesle
Ölüm çukurlarında yaşamaya ant içerler
Haykırışlarını duyacakmış gibi Yüceler
Ancak göçük altında kaldıklarında hatırlanırlar
Maalesef arkalarından güzel öldüler dedirtmek için
Baba mesleği madenci olmak
Dede madenci baba madenci oğul madenci
Oğlum olmasın diye adeta yalvarırlar Mevlaya
Kızlarının hüzünlü hikayesi hiç unutulmaz
Ramazan iftarlarında katığıdır ölüm onların
Bu memlekette madenciler sadece ölüm haberlerinde
Kim ne derse desin göçüğün altına tüneller kazıp
Kömür çıkarır gibi insan çıkarırlar bazen
Kendi dertlerini unutup karalar içinde
Ağlatan bir Zonguldak haberi manşetlerde
Gözyaşları bile kömür karası...
Dünyaya payanda hep fakir çocukları
Kan ter ve gözyaşından ibaret sermayeleri
Adeta ücretlerini kazanırlar terinden damıtarak
Emekçilerin hayatları darağaçlarında bu memlekette
Sadece dört dakikadır nefesleri göçük altında
Bir mucizedir özgürce ölmek Zonguldak ta
Tek teselli dün dünde kaldı yarına Allah kerim...