- Kategori
- Komşuluk
Mahallemiz vardı

Üsküdar'da Bir Mahalle (Foto: Esat Sönmez)
Kendimi şanslı sayıyorum. Çünkü, İstanbul'un en güzel ilçesi olan Kadıköy'ün en sıcak, en hareketli bir mahallesi olan Hasanpaşa'da dünyaya geldim. Yani, şanslar peşi sıra: İstanbul, Kadıköy ve Hasanpaşa.
Ben, çevrenin insanı olumlu ve olumsuz şekilde etkilediğine inananlardanım. Yani, iyi bir mahallede ve hatta iyi bir sokakta yaşamak bile insanın gelecekteki kişisel yapısını da biçimlendiriyor. Fakat, bir de kötü yanı var, sonra hangi mahalleye ya da sokağa taşınsanız geçmişteki o sokağı hep özlemle anıyorsunuz.
Benim için durum böyle oldu. Aslında hep Kadıköy'de yaşadım. Fakat, mahallem ve dolayısıyla sokağım hep değişti. Aynı apartmanın sıcaklığını bile bulamadığım binalar oldu. Oysa, Hasanpaşa, Acıbadem, Ziveybey, Suadiye çevresinde oturdum. Ama, aklım ve gönlüm hep Hasanpaşa, Ulusuluk Sokak'ta kaldı.
Hasanpaşa ve tabi ki o yıllarda hemen hemen tüm mahalleler mahalle olma özelliklerini oluşturan unsurları bağırlarında taşıyordu. Bir ya da birkaç bakkalı vardı örneğin. Evet, ilkokul, bakkal, manav, kasap, gazete bayisi, cami, kahvehane ve yazlık sinemaları... Mahalleyi oluşturan unsurlardı. Sokakları dolaşan kasası ahşap çöp arabasını bir tek at çekiyordu. Çöpçü de gri keçeye benzeyen bir üniforma giyerdi ki şapkası da bu üniformayı tamamlardı. Kapımıza mektup ve özel günlerde tebrik kartı getiren postacı da üniformalı... Elbette uzun zamandır evlere mektup ve tebrik kartları gelmez oldu. Postacılar nasıl değiştiyse getirdikleri değişti ve çoğu banka ekstresi ya da fatura getirir oldu. O zamanların "Doğal gazı" Hasanpaşa Gazhanesinden çıkan "Havagazı"ydı. Ayda bir kez saati okumaya gelen memur aynı zamanda kapı önünde tahsilat da yapardı. Evet, elektrik, su, havagazı gibi harcamaların faturaları kapıda elden ödenirdi memura.
Mahallede bir dostluk havası vardı. Hani şimdilerde eski Türk filmlerini izleyip de gıpta ile baktığımız komşuluk ilişkileri var ya; heh işte tam öyle bir komşuluk ilişkileri dünyasında büyüdük hepimiz. Herkes bir birine yardımcı, herkes bir biriyle dost.
Ya ulaşım? Aman Allah'ım o yıllarda kaç kişide özel araba vardı ki? Neyse ki hemen sokağımızın aşağısında Hasanpaşa-Kadıköy seferlerini yapan dolmuşlar vardı. O dolmuşlar ki bugün antika durumunda paha biçilemiyor! Eski Amerikan arabaları ama o günün yeni Amerikan arabaları. Elbette belediyenin işlettiği otobüs ve tramvaylar da vardı. Nüfus fazla olmadığından ben o yıllarda bir otobüse ya da tramvaya bindiğimde itiş-kakış olduğumu hiç hatırlamıyorum. Otobüsler büyük bir hızla hep model değiştirdi. Tramvaylar benim zamanımda hiç model değiştirmedi. Yoksa onlarında değişik modelleri gelmiş ve gitmiş. Hattâ atlı tramvaylarla başlamış İstanbul'da tramvay ve sonra elektrikli olmuşlar. Bu sırada renkleri de değişmiş modelleri de. Fakat, daha sonra 14 Kasım 1966 tarihinde Hasanpaşa'dan Kadıköy'e son tramvay kalktı. Ağlayarak uğurladı Kadıköylüler tramvayı. Sonra raylar söküldü. Sonra tramvaya elektrik sağlayan elektrik hatları da söküldü. Fakat, tramvay hiç bir İstanbullu'nun gönlünden kopmadı. Gözleri hep onu aradı. Sonunda "Nostalji Tramvayı" olarak ve seneler sonra Kadıköy-Moda ve Tünel-Taksim arasına yeniden seferlere konuldular. Eskiye özlem duyanlar şimdi kısacık bir turla bu özlemlerini gideriyorlar.
Televizyon mu? O zamanlar "O da ne?" diye sorarlardı adama. Ama, ne güzel bahçe ya da yazlık sinemalarımız vardı. Komşular toplanır da ne güzel giderlerdi yaz sıcaklarında bahçe sinemalarına. Ne filmler izledik ama, ne filmler. Şimdi özlemle izlediğimiz Türk filmlerini biz o günlerde yeni vizyona giren filmler olarak izliyorduk. Yaşadığımız olayları izliyorduk. Filmler bizden kopuk değildi. Yaşantımız değiştikçe o filmleri izlerken aldığımız tat da ancak geçmişe özlem şeklinde oluyor.
Belki o zamanlar Türkiye'yi yönetenler Süleyman Demireller, Alparslan Türkeşler, İsmet İnönüler falandı! Kendilerini ancak gazeteden görürdük. Seslerini de TRT radyosundan dinlerdik. Çok sonra televizyon çıktı. Ama, biz yine de aynı politikacıları TV ekranlarından da görmeye devam ettik.
Günümüzde adı mahalle olan yerleşim yerleri var. Fakat, mahhalleleri oluşturan unsurlar bir bir yok oldu gitti. Eski insanlar da yok oldu gitti çünkü. O zamanlar mahalle sakinleri daha az eğitim görmüş gibiydiler fakat, ortaokulu ve hele hele bir liseyi bitirmek bile aydın bir insanın yetişmesine yetiyordu. Çünkü, eğitim gerçekten eğitim gibiydi. Okula giden öğrenci öğrenip de geliyordu evine. Takdirler, teşekkürler böylesine hovardaca dağıtılmıyordu. Hak eden alıyordu. Hey gidi siyah önlük ve beyaz yakalı öğrencilik günleri hey! Güğümlerde kaynatılıp sınıflarda dağıtılan Amerikan "süt tozu" sütler... unutulur mu?