Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Ekim '10

 
Kategori
Yurtiçi Tatil
 

Malatyayı baştan başa mişmiş bürümüş

Malatyayı baştan başa mişmiş bürümüş
 

Nemrutita guneşin batışı


Malatya havaalanını uzaktan gören kesin henüz açılmamış olduğunu düşünürdü geçtiğimiz Temmuz ayında. Ankara’nın muhteşem Esenboğa havaalanından sonra attan inip eşeğe binmiş gibi olduk. Sırt çantalarımızı alıp kapıdan çıktıktan sonra inşaat halinde bulduğumuz ve dikkatli olmasak düşüp kafamızı gözümüzü patlatacağımız bir zeminde bulduk kendimizi. Saat gece yarısı 12 ve bizi alıp Malatya merkeze götürecek olan Havaş Otobüsü ilerde asfaltta parketmiş bekliyordu. Otobüs tıklım tıklım. Ben genç bir kızın yanında bulduğum koltuğa attım kendimi. Yola koyulduk ve oğlum bir soru sordu ona İngilizce cevap verdiğimde yanımdaki genç kız heyecanla

‘İngilizce konuşuyorsunuz siz, duyunca çok heyecanlandım’ dedi. İngilizce konuşarak.

Biraz sohbete daldığımızda bana Oklahoma’dan geldiğini, babasının Meksikalı, annesinin Amerikalı olduğunu ve Türkiye’ye iki ay önce Türkçe öğrenmek üzere gelip Ankara’da kocasi Türk olan bir hemşerisinin yanına yerleştiğini anlattı. Bu hikayeleri ne kadar çok duysam da yine de her defasında şaşırıp kalıyorum. Malatya’ya da tanıştığı Türk arkadaşları ile buluşmak ve birkaç gün kalmaya geldiğini anlattı. Bizden önce gecenin bir yarısı ıssız bir yolda inip gitti. Şaşırtıcı.

Zehra Malatya’ya öğle üzeri varmıştı. Biz gelene dek Nemrut’a nasıl varabileceğimizle ilgili çalışmalar yapmasını rica etmiştim. Her ne kadar ben bir iki ay boyunca Google’da gezimiz ile ilgili planlar yapmaya çalışmış olsam da gitmek istediğimiz yerlere varışlarla ilgili bilgi almakta çok başarılı olmamıştım. Türkiye’de olan arkadaşlarımla yaptığım yazışmalar ve danışmalarım da verimsiz çıkmıştı. Zehra bir otobüs firması ile görüşür ya da tur bilgileri alır diye umuyordum. 12 saat az bir zaman değil, böylelikle bizi beklerken zaman da daha çabuk geçer onun için diye düşünmüştük. Oysa o İstanbul’dan Malatya’ya uçarken uçakta tanıştığı bir bayanın misafiri olmuş ve bu bayanın ablası ve onun eşinden bilgi almaya çalışmanın doğru olduğuna karar vermişti. İyi ki de öyle yapmış çünkü gecenin o saatinde otobüs garı sabah 6 da açılmak üzere kapanmış ve gidecek yerimiz kalmamıştı. Havaş bizi Malatya merkezde bıraktı ve biz bir taksiye binerek Zehra’yı misafir eden o güzel ailenin evini bulmaya gittik. Telefonlarda verilen yol tariflerinden sonra taksi şoförü bizi gideceğimiz yere emanet etti ve ben 30 yıldan sonra ilk kez lisedeki en samimi arkadaşlarımdan Zehra ile yabancı bir yerde, yabancı bir binanın önünde sabahın saat 1 inde bulup kucakladım.

Bizi misafir eden aile de Almanya’da yaşayan emekli bir çift, yaz tatillerini geçirmek üzere memleketlerine gelmişlerdi. Uzun saatler balkonda oturup sohbet ettik. Oğlum ve Hülya yorgunluktan kanepeye uzanıp uyuyakalmışlar, ev sahiplerimiz de uyuduktan sonra biz ikimiz çay, kahve ve uzun zamandır söylenmemiş sözlerimizle balkonda sabahladık. İnsanların bu misafirperverliği içimi ısıttı, bana tekrar umut verdi, yaşadığımız yerlerde ‘ Aramadan gelmeyin’ şartını kısa bir süre de olsa unutturup Anadolu’nun çoktandır görmediğim insanlığını tekrar hatırlattı bana.

Ertesi sabah kahvaltıya kalmak istemedik. Belki de ayıp ettik ama gitmeliydik ve nereye, nasıl gideceğimizi bile bilmiyorduk. Ev sahibi Ali Bey’in bizi bindirdiği taksi bizi Otobüs garında bıraktı. İçeri girip sormaya başladığımızda Nemrut’a otobüs gitmediğini öğrendik ama otobüs şirketlerinden biri bizi bir taksiye bindirip tekrar Malatya merkeze gönderdi. Şehrin tam ortasında kocaman bir Kayısı heykeli Malatya’nın en bilinen ürününü gösterirken bende taksi şoförüne bundan sonra gideceğim her yerde soracağım soruyu sordum.

‘Malatya’ dan çıkan meşhurlar kimler?’ Taksi şoförü dikiz aynasından gülümseyip

‘ Ondan kolay ne var abla? Turgut Özal tabii ki’

Gülümsedim sokakların bir çoğunun ismi Turgut Özal, okullar Turgut Özal Lisesi, Turgut Özal Üniversitesi, hastanesi.

‘ Başka yok mu?’

Bu defa taksi şoförü gülümsedi

‘Var abla var dinle bak’

CD çalmaya başladığında Ahmet Kaya’nın sesi yükseldi, sabah sabahta iyi geldi valla.

Taksi şoförü bizi Malatya’da belediyeye ait bir çay bahçesinde bıraktı. Sabah sabah birkaç kişi oturmuş çaylarını içiyorlar, ileride bir masada genç bir kız oturmuş laptop’u önünde bir garson ortalığı süpürüyor bir masada uzun saçlı biz yaşlarda bir adam ve karşısında Japon bir çift. Japon çifti görünce doğru bir yerde olduğumuzu anladım. Uçakta ve Havaş otobüsünde de Japon turistleri görmüştüm. Nemrut izinde doğru yolda gidiyorduk. Bir masaya oturduk garsonumuz geldi kendisinden çay ve gezimiz boyunca oğlumun Türkiye’de bol miktarda yiyeceği kaşarlı tost istedik ve internetin şifresini rica ettik. Laptoplar yanımızdaydı nasılsa, bağlantıyı koparmadan gezimizi yapabilecektik. Garson siparişleri aldı ve internet şifresini veremeyeceğini söyledi

‘ Ama nasıl olur? Orada bayan lap top kullanıyor belli ki var şifreniz’ dememe rağmen, çocuk

‘ Hanımefendi kesin talimat var, şifreyi veremeyiz’ diyor. Siparişlerimizi tekrar sorduğunda bende bıkkın bir şekilde

‘Tamam o zaman bize dört çay dört tost ve dört internet getir’ Biraz sonra iki garson ellerinde dört çay, dört tost ve dört notebook ile geldiğinde mosmor olmuşum, öyle söylüyor bizimkiler. Bu nasıl bir hizmet ama ya? Dört tane notebook? Bir de yanında küçük mouselar var. Şok olduk şokkkk. Saatine 3 YTL ödüyorsunuz ve internettesiniz. Ağzımız kulaklarımızda mesajlarımıza koyulduk.

Japon çifti gönderen Turist Danışmanı yanımıza geldiğinde gülümsüyordu.

‘Günaydın hocam, yolculuk nereye? ‘ diye sorduğunda zaten o bizim Nemrut’ a gitmek için orada olduğumuzu da biliyordu. ‘Hocam’ hitabı da Malatya ve ondan sonrasında gittiğimiz her yerde duyduğumuz ve duymadığımız da yadırgadığımız bir hitap haline gelmişti. Sözü hiç uzatmadı.

‘Sizi bugün saat 12 gibi gönderirim, Kubbe dağında bir Malatya kavurması yersiniz, soförünüz sizi Nemrut zirve’ye 1-2 km kala olan otelinize götürür, dinlenirsiniz, aksam 7 de güneşin batışını izlemek için zirveye çıkarsınız ve daha sonra otele gelir bir akşam yemegi yersiniz, sabah 4 te sizi uyandıracaklar kahvaltı ettikten sonra 4:45 te zirveye çıkar güneşin doğuşunu izlersiniz ve sabah 10 gibi tekrar buraya getirir’ dediğinde ben bu yolculuğun kaça mal olacağını merak ettim haliyle. Turist olduğumuz anlaşıldığı için ben süper yüksek rakamlar duymaya hazırlanırken danışmanımız kişi başına 100 YTL deyince biz sevinçle birbirimize baktık. Kişi başına 100 YTL gibi bir ücretle böyle bir tur bulamazdık kesinlikle. Üstelik zamanımız kısıtlı ve bu şartlarda kabul ettik hemen.

Bizi götürecek olan minibüs’ü beklerken oğlum da internette Nemrutla ilgili tüm bilgileri edinme işlemlerini sürdürüyordu.

Yıllardır gidip görmek istediğim Nemrut’u sonunda göreceğim için çok sevinçliydim.

 
Toplam blog
: 20
: 1291
Kayıt tarihi
: 04.10.10
 
 

Bin yildir Turkiye'den uzak yasamis olmanin vermis oldugu olumlu ve olumsuz deneyimleri, cevremdeki ..