- Kategori
- Psikoloji
Masal ülkesi istilası

Tam kapatacaktım ki göz kepenklerimi, külkedisi belirdi başucumda. Göz ucuyla bakmışım gözlerine; alındı. Düşmeye hazır yaprak gibi durmaktaydı omuz başımda. Belli ki başını yaslayacak bir omuz aramada. Yolunu şaşırmıştı herhalde ya da kapılmıştı bir gerçeklik rüzgarına. Dedim ki "Yanlış adres. Ben aldırdım omuzlarımı birkaç iç organımla beraber". Benimkisi saflığın dik alası. Kaç kez gelir bir masal kahramanı bir ölümlünün dudakları kıyısına. Öyle gerçek dışıydı ki, dokunsam belki mutlu bile olabilirdim. Gülümsedim. Artık yeri daha sağlamdı dudağımın kıyısında.
Biraz üsteleseydim belki beraber yaşardık bir sahil kasabasında. Fareler beslerdik ve köpekler evimizin arka bahçesinde. Bir de balkabakları yetiştirirdik, maskesiz balolara gidebilmek umuduyla. Hatta biz elele büyütürdük yaşamın çelimsiz kalmış üvey evlatlarını. Hiç gitmeyecek gibi duruyordu orada. Bu kadarı da fazlaydı bir hayal için.
Sahi, ben neresindeydim en derin uykuların? Daha önemlisi, ben nasıl başardım gözlerim açık uyumayı? Soruları cevaplamaya niyetli görünmüyordu. Pek biçimsiz, eğri büğrü şeylerdi herhalde O'nun için soru işaretleri. Hem daha kötüsü; çengeli ayrı yerdeydi, noktası ayrı yerde.
Yere baktı uzun uzun. Saçları yere döküldü. Gözü denize yakın bir ırmağın denize dökülmesi gibi. Tam zamanıydı saçlarına dokunmanın. Ellerimi uzattım; ellerim bileklerimden kopuk. Anladım ki bu hayale dokunmak yasak -ve belki diğerlerine de-. Hayal kırıklığı mı? Zerre kadar hissetmedim. Kırılgan hayaller kurulur mu hiç bir masal kahramanına dair.
Hep aklımın kıyısındaydı neden geldiği. Sihirli bir değnek mi arıyordu? Ya da sihirli birkaç söz? Nereye saklamıştım ben yaldızlı sözcüklerimi? Belliydi bu dağınıklığın başıma iş açacağı. Zaten kolay değildi başıboş bir yaşamı bir kıyıya toplamak. Acınacak haldeydim sanırım. Gözyaşlarımı kaybetmiştim ve ağlamak istiyordum.
Bir sesi eksikti. O zaman çözülecekti tüm denklemler. Sesini de duysam çıkmaz sokakların duvarlarına uçsuz bucaksız deniz resimleri yapacaktım.
Kafasını yerden kaldırdı. Saçlarını geriye doğru attı. Ellerini yüzünde gezdirdi, yüzü aydınlandı. Umut aşılamak ister gibi çıkmaz sokak insanlarına; konuştu. Sesini duydum bir masal kahramanının ve duyunca acz içinde olmaktan utandım. Kapkaranlık bir sesle bir cümle söyledi ve sonsuza kadar sustu: "Kaybettiğim ayakkabım sakar prensin elinden düşüp kırıldı"
Sessizlik bastırdı birden. Kelimeler kaçacak gök aradı. Masal ülkesinin koruyucuları savaşa tutuştu gerçekliğin istilacı askerleriyle. Ellerinde koçbaşları yıkıp yaktılar masal ülkesinin tüm kapılarını. Böylesi bir istila tüm evrende görülmedi. Kana bulandı masal kitapları. Ve çocukların elleri de öyle...
Not: Yazının esin kaynağı Charles Perrault'un Kül Kedisi masalıdır.