Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

27 Aralık '10

 
Kategori
Felsefe
 

Masal

“Bana gerçek bir şey söyler misin?”
“Sana gerçek bir şey söyleyemem. Ama gerçeğin ne olduğunu söyleyebilirim.”
“Peki nedir gerçek?”
“Gerçek içindeki boşluktur. Hiç bulamadığın yanıttır gerçek.”
“Rüyalarımda bir ada görüyorum. Yemyeşil ağaçlar, upuzun sapsarı bir kumsal. Bin bir çeşit meyve. Her türden hayvan, koşup oynuyor. Adanın yerlileri kendilerine bir put yapmışlar. Gece gündüz onun etrafında dans ediyorlar. Başka hiçbir şeye bakmıyorlar. Sürekli putun etrafında dans edip, ona kurbanlar veriyorlar. Putun etrafında açlıktan ve sefillikten, teker teker ölüyorlar.”
“Gerçek bir hikaye miydi bu anlattığın?”
“Rüyaydı dedim ya!”
“Kimine rüya, kimine gerçek. Kim bilebilir ki?”
……………………………

“Bana bir hikaye anlatır mısın?”
“Sana sadece duymak istediğin hikayeyi anlatabilirim. Ama gerçekten duymak isteyip istemediğine karar vermelisin. Çünkü bir söz, sen istemesen de, hayatını sonsuza dek değiştirebilir. Bir hikaye ise, seni gerçeğe bir adım daha yaklaştırabilir.”
“O zaman anlatmanı istiyorum. Gerçeğe ihtiyacım var. Zamanın ötesinde, rüyaların arkasındaki gerçeğe.”
“Dünya bir zamanlar, sadece kendini yaşardı. Üzerinde ona hükmetmeye çalışan hiç kimse yoktu. Bir yolcu geldi uzaklardan, yolların kesiştiği yere. Önünde üç yol gördü. Bir sağa, bir sola, bir de dümdüz karşısına. “Burada gecelemeliyim. Rüyalarım bana doğru yolu gösterecektir” diye düşündü. Eski püskü çantasından, bir dilim ekmeğini, bir tas suyunu çıkardı. Koskoca bir ziyafetmiş gibi, yedi içti. Sonra gökyüzüne baktı, yıldızlara göz kırptı ve bir küçük taşı yastık yaparak, kuş tüyü yastıklarda yatıyormuşçasına uykuya daldı. Rüyasına o çağların en bilge seyyahı girdi. Hemen sordu yolcu “Ey Seyyah, bilir misin gittiğim yolu? Söyler misin kaderi mi?”

“Senin kaderini senden başka kimse bilemez” dedi seyyah. “Ben sana sadece yolları söylerim, o da içtiğin suyun hürmetine. Kader, sadece sendedir!” “Ey yolcuların yolcusu, seyyahların seyyahı. Bana ne söylersen söyle, can kulağım sendedir.” “Soldan gidersen, bir zevk seni bekler.” dedi seyyah. “Bir dünya ahuların gözlerindeki fer seni bekler. Çeşni sefa seni bekler. Sağdan gidersen eğer, acı seni bekler, gam, tasa, hüzün ve de elem seni bekler. Düz gidersen ise, gerçek seni bekler. Ama görenedir gerçek. Bilmeyene bir şey yoktur yolun sonunda. Şimdi hangisini tercih edersen, kalpten et, gönülden et. Aklını koy bir kenara. Unutma, Ferhat dağları aklıyla değil, gönlüyle deldi.”

Uyanır yolcu. Hiç düşünmez soldan gider. Dev bir şehre gelir. Akla hayale gelmeyecek eğlenceler, saraylar, hanlar, hamamlar. Bin bir çeşit meyve tadar, bin bir çeşit şarap içer. 10 yıl kalır bu şehirde. “Sırada sağdan giden yol var” der ve tekrar yollara düşer. Sefalet içinde yüzen bir şehre gelir. Bir dilim ekmek bulamaz yemeye, bir yudum su bulamaz içmeye. Yoldaşlar edinir, uğraşır didinir, hepsini hastalığa, açlığa ve sefalete kurban verir. 10 yıl da bu şehirde kalır. Zevkin içinde coşmuştur, acının içinde yoğrulmuştur. Yola çıkma vaktinin geldiğini fark eder. Tekrar yolların kesiştiği yere gelir. “Şimdi dümdüz gitme vaktidir” der ve yola koyulur. Bir süre gittikten sonra bir dağ görür. Dağın altında bir kapı, kapının önünde seyyah durmaktadır. “Ey yolcuların yolcusu seyyahların seyyahı. Geldim huzuruna, gerçeği duymaya. Bilirim yollar sınavdır. Gerçekse yolların sonunda.”

“Ey yolcu, hak ettin kapıların ardını bilmeye. Her şeyi gördün ama gerçekten vazgeçmedin. Buyur geç. Ama unutma, sadece hak eden görür gerçeği!”
Yolcu girer içeri. İslerin pusların içinde oturur günlerce, aylarca, yıllarca. Gerçeği arayışta ihtiyaç duymaz ne yemeye, ne içmeye, ne de uyumaya. Sadece bekler, bekler. Tam 10 yıl isin, pusun içinde oturur, kendini bilemez halde. Onuncu yılın sonunda, bir kapı açılır karşısında. Bir ışık süzülür dışarıya. Yavaşça kalkar yolcu. Yürür kapıya. Gözleri alışır ışığa. Duman kaybolur yavaştan. Bir bakar karşısında seyyah. “Sen” der yolcu. “Sen, sen değilsin. Ben gerçeği buldum.” Bu söz üzerine seyyah yavaş yavaş, ağır ağır değişir. Bir garip suret durur yolcunun karşısında. Kendinden başkası değildir bu. Yolcu kendine uzun uzun bakar. Yıllarca zevki ve acıyı, neşeyi ve hüznü yaşamış bu yüze dikkatle, daha önce hiç görmemiş gibi bakar. Sonra ellerine bakar, kendinden çıkar, kendi yüzüne bakar, yavaş yavaş, ağır ağır seyyah olur, uzaklara, çok uzaklara gider.”
………………

“Bana bir masal anlatır mısın?”
“Sana seni anlatsam, bir masal gibi dinler misin rüyalarında?”
“Gerçekse masal, dinlerim. Ama hayallerden bıktım usandım! Bana bir masal anlat ama gerçek olsun.”
“Her masal gerçektir oysaki. Yollara uzak evler vardır masallarda. Dağların ardında hayal kuşları. Gözlerin önünde yalancı devler ve arsız haydutlar. Kim diyebilir ki masallar, hayaldir diye?”

 
Toplam blog
: 15
: 580
Kayıt tarihi
: 24.05.10
 
 

12 Eylül 1980... Doğduğum gün... Mayıs 2010... Gerçeği arayışın 30'uncu yılı... Üniversite: Harran M..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara