- Kategori
- Anılar
Masallarda Kaldı!

Sessizliğin ortasında bir can, kimsesizliğin kıskacında nasıl yok oluşa doğru yürüdüyse o da yürüdü sessiz, derinden ama umudu içinde taşıyarak. Pabuçlarını eskittiği, tozunu yuttuğu bahçenin uzak köşesinde duvara yaslanıp gözyaşlarını içine akıttı günlerce.
Bir kıskaçtı onu sıkan. Bir yumruktu boğazına tıkanan. Bu dünyada fosiller, bukalemunlar, mumyalar, duygu tacirleri yaşarken söylenen yalanlar nedendi?
Umutlarını okul sıralarında bıraktı. Nazlarını seher yelinin ıslaklığında savurdu. Boynunu kardelenler gibi büküp, gelecek düşlerini, dirsek çürüttüğü kitaplar arasına terk etti. Hücrelerinin en derinine sinmiş isyanında, biliyordu ki geleceğin ezeli acıları vardı. Bedeninde kalan tek şey candı. Duygularına hâkim olamayan candı.
Beraberce düşlemişlerdi geleceği. Günlerce bitmesini istemedikleri rüyalarda yaşamışlardı. Gecelerin hiç olmamasını istercesine narin ellerini birbirinden ayırmaya korkarak. Pas tutan düşüncelere ışık olmasını istiyorlardı duygularının. Aydınlatmasını istiyorlardı kör karanlığı.
Oysa pervasızlık ağlarını örmeye başlamıştı çoktan. Bahar gelmiş, ayrılma vakti yaklaşmıştı bir süreliğine. Gidecekleri yerden haberleşmek için sözleştiler kendi aralarında. Biri doğuya yol aldı, diğeri batıya. Ne ki kader ağlarını örmüştü bir kere. Kadere boyun eğmemek için direndiler aylarca.
Ama olmadı. Yalanlarla kuşatmaya başladılar bedenleri. Sen direnemedin. Bilinçsizliğinin kurbanı oldun. Ya diğeri. Onun günahı neydi sence? Sessizce boyun eğdi olan bitenlere, yaşananlara. Yalanlara dur demenin tek yolu vardı. Baskı politikasının kaynaklarına inilmeliydi. Oysaki onlar, ne istiyoruz, niçin istiyoruz bilmek istemediler. Gerçeklerle yüzleşmek ise işlerine gelmedi. Yüzlerindeki maskeyi çıkarıp atmadılar.
Salt yok etmek için yola koyulanlar kendi imparatorluklarını inşa etmenin çabasında oldular yıllarca. Yüz yıllarca. Geçmişte ve bugün o çabalarda değişen şey ne? Gücü elinde bulunduranlar için iki canın ne değeri vardı ki. Bizi yok sayarak en kolay yolu seçtiler. Yüzyıllarca sürdürülen kavganın karşı tarafı yok ederek kazanılacağına inandırmışlardı kendilerini. Güçlerini, varlıklarını, yaşamlarını karşı tarafın yıkımına bağlamışlardı.
Bununla da yetinmediler. Paslı ve kirli ellerini geleceğimizi yok etmek için kullandılar. Karşı çıkamadık gülüm, hesaplaşmayı beceremedik. Gerçeği anlatamadık ne kendimize ne diğerlerine.
Sen, ben ve çocuklarımız geleceğin aydınlık düşünceli kuşakları olacaktı. Böyle düşlemiştik geleceğimizi. Aylarca, yıllarca zor günler bizimle oldu. En azından benim için böyle oldu. Acılarla yaşadım, acılar içinde boğuldum. Bütün olumsuzluklara rağmen bir gün yalanların ortadan kalkacağına inanarak mücadele ettim.
Kibrit çöpü gibi ince parmaklarınla ellerime uzandığında bunları düşünerek sevinememiştim. Hatırlıyor musun neden diye sorduğun sorulara cevap veremediğimi? Çünkü yenileceğimi biliyordum acımasızlığa, yalana karşı.
O yılları şimdilerde bir masal gibi hatırlıyorum. Masal bu ya yüzyıllarca değişmeden kalıyor hafızalarda. İnandırıcılığı olmasa da ne çare!