- Kategori
- Aşk - Evlilik
Mazide kalan aşk

Nereden geldiğini bilemediği, hüzünlü bir Türk Sanat Müziği şarkısı uykusunu böldü.
Rüya mı görmüştü yoksa, şarkı bir yerlerde mi çalıyordu?
Bilemedi.
Saatine baktı.
Saatler gece yarısının çoktan geride kaldığını söylüyordu.
Ter içinde kalmıştı. Sıcağın etkisinden mi, şarkının hatırlattıklarından mıydı terlemesi, uyku mahmurluğuyla anlayamadı.
Yatağından kalktı, üşenmedi bir ılık duş aldı.
Balkona çıktı. Bir sigara yaktı. O’nu düşündü ve bal rengi gözlerini.
“Korkağın biriyim ben” dedi kendi kendine, “abartısız korkak”.
“Nasıl savrulduk böyle, nasıl kaçırdık elimizden o güzel aşkı?” diye söylendi.
Bunları düşünmek için mi o şarkı takılmıştı yıllar sonra gecenin bir vakti kulağına?
En son buluştuklarında, sebepsiz yere tartışmışlardı.
“Okul bitti ama önce mastır yapmak istiyorum, hemen evlenmeyelim biraz daha bekleyelim” dediğinde genç kız, “ Korkuyorum evlenmekten, hazır da değilim zaten, ayrılalım o zaman” deyivermişti sevgilisinin yüzüne, 3 yıldır, her şey yolunda giderken üstelik.
O anda ve sonrasında, düşüncelerini hiç bilemedi sevgilisinin.
Göz pınarlarından akmasına engel olduğu yaşlarla dudaklarını kemirerek kalkmıştı masadan. Hiçbir öfke belirtisi göstermeden, bağırıp çağırmadan. . . Sessizce.
Hayatından çıkışı da aynı sessizlikte olmuştu. Birkaç gün içinde cep telefon numarasını değiştirmişti genç kız. MSN adresini bile kapatmıştı.
Terk eden, terk edilendir denir ya, aslında çoktan pişman olmuştu söylediklerine.
Ortak arkadaşlarını aradı bir süre sonra, meraktan deliye döndü, onlardan bile hiçbir haber alamıyordu.
Kızın çektiği acıyı, O’nu unutmak için bir süreliğine farklı bir şehre taşınıp her şeye sil baştan başladığını ve henüz birkaç ay önce yaşadığı şehre geri döndüğünü nereden bilecekti?
Korku, öfke, gurur, inat birleşmiş, rüzgar olup, ezip geçmişti 3 yıllık ilişkilerini.
Böylelikle ayrılığın üzerinden 2 yıl geçti.
Bu arada bir çok ilişkiye yelken açtı. Yürümedi hiç biri. İçlerinde aşık olabilecekleri bile vardı üstelik. O ise unutamamıştı “ Evliliğe hazır değilim, ayrılalım” dediği bal gözlü sevgiliyi.
O’nun farklı bir duruşu vardı. Adını koyamadığı, belki de o zamanlar anlayamadığı bir duruştu bu. Anlayabilmesi için başkalarının mı girmesi gerekecekti hayatına?
Bunun adı aşktı ve kendi korkularına yenilmişti aşkı, hem de O fark etmeden.
. . . . . . .
Şimdi birkaç gündür heyecan içindeydi.
Yıllar sonra tesadüfen izini bulmuştu eski sevgilinin.
Bir finans kuruluşunda oldukça güzel bir işi vardı.
Üstelik evlenmediğini de fısıldamıştı güvenilir arkadaşları kulağına usulca.
Evli değildi ama hayatında biri var mıydı acaba?
“Bunları düşünmeyeyim şimdi” dedi.
Kıpır kıpırdı yüreği.
Sabah olmak üzereydi.
Erkenden eski sevgilisinin iş yerine gidecekti.
Kırmızı güllerden kocaman bir çiçek yaptıracak ve herkesin önünde “ Unutamadım seni, seni seviyorum, benimle evlenir misin?” diyecekti.
Bu sefer utanmadan, sıkılmadan, korkmadan.
Heyecanlandı…
Başlayacak olan gün, yeni ve önemli bir gün olacaktı.
Gözlerini yumdu, uyku ile uyanıklık arasında bir yerlerdeyken o hüzünlü şarkı tekrar geldi kulağına bu sefer açmadı gözlerini, şarkı devam ediyordu aynı hüzünle:
* “ Rüzgar söylüyor şimdi o yerlerde bizim eski şarkımızı,
Vazgeç söyleme artık, hatırlatma mazide kalan aşkımızı . . . “
Neden aynı şarkı diye düşünmekten kendini alamadı.
Bir işaret miydi yoksa bu?
İstemeyecek miydi eski sevgili O’nu, gerçekten aşkları mazi de mi kalmıştı?
Cevabını şimdiden bilemezdi?
Hiçbir şey yaşamadan öğrenilmezdi?