Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Kasım '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mc Kennanın Altınları

Mc Kennanın Altınları
 

Sıcak bir yaz günü öğleden sonrasının ilk saatleri idi. Banyo yapmış, temiz entarimi giymiştim. Saçlarım o zaman uzundu ve oldukça da gür. Hem tarayıp hem kurutmak için bahçeye çıkmıştım. O zamanlar saç kurutma makinesi yoktu, saçlarımızı yazın bahçede güneşte, kışın da soba başında kuruturduk. Ağaçların dalları arasından görünen güneşi takip edip bahçede ileri geri dolaşıyor, elimde tarak dolaşık saçlarımı açmaya çalışıyordum. Dalgın dolaşırken birden ayağımda bir acı hissettim. Eğilip baktığımda küçük bir tahta parçası ayağımdaki pembe bahçe terliğime yapışmıştı, paslı bir çiviyle birlikte. Çıkarmak için uğraştım , asıldım , çektim, nafile çıkmıyor. Seke seke mutfak kapısına gittim, anneme seslendim. Annem telaşlandı. Ama yine de benden güçlü olmalıydı ki tahtayı hızla çekip çıkardı. Tahta parçası bir yana, terlik bir yana, ayağımdan fışkıran kan başka bir yana.. Annemin sanki tüm gücü gitmiş, korku paniğe doğru sürüklemişti onu. Hemen karşı komşu Saime hanım teyzeyi çağırdılar, yan komşu Nebahat ablaya seslenildi. Bir koşu geldiler. Annem al al olmuş yüzüyle sıkıntıdan ellerini ovuşturarak “kızın ayağına paslı çivi batmış, vah vah ne olacak şimdi’’ diye dert yanmaya başladı. Komşular daha sakin “ay korkma kız bir şey olmaz, getir bir eski çaput parçası kızgın zeytinyağına batırıp ayağına bağlarız, bir şeyi kalmaz” diye teskin etmeye çalıştılar onu. Annem eski bir şeyler bulup yırttı. Sonra gaz ocağının haznesine ispirto döktü, bir hamlede çaktı kibriti. Önce çıkan kırmızı yalazlar bir iki pompalamadan sonra ocağın kafasında tıslayarak yanan mavi alevlere dönüştü. Üstüne koydular kara kızartma tavasını, döktüler zeytinyağını, iyice kızınca attılar o bezi içine. Sonra çıkarıp ayağıma bastılar. Bu telaşları o ana kadar yalnızca izleyen ben, ayağıma yapışan sıcak bezle başladım bağrınmaya.. o kadar çok bağırmıştım ki hemen çektiler bezi ne yapacaklarını şaşırmış bir halde. Acaba “tentürdiyot mu bassak, yok yok ekmek mi çiğnemeli’’ en sonunda tentürdiyotta karar kıldılar. Korkudan ne yapacağını bilemeyen ve üzüntüden bir kenara çökmüş kalmış kız kardeşim bunu duyunca hemen koşarak getirdi pamukla birlikte. Ayağım temiz bir tülbentle bağlandı.

Akşama Gözümoğlu sinemasında oynayacak olan harika kovboy filmi geldi aklıma. Türkçe söylendiği gibi yazayım “Makkennanın Altınları”. Off ki ne off. Günlerdir sinemada film gösteriminden önce ve beş dakika aralarda reklamları yapılıyordu. Ayrıca, sokak aralarında dolaşan sinemanın kamyoneti hoparlörlerinden bas bas ilan etmişti bu filmi. Gösterime girdiğinin ikinci günüydü ve mahallede herkes o gece gidecekti, ya ben, ben nasıl gidecektim? Evle sinema salonu arası neredeyse bir duraklık mesafe. O tülbentlere sarılmış arızalı ayakla nasıl gidilir onca yol. Bütün acım filmi izleyemeyecek olmanın hırsına yenik düşmüş, ne yapmalı da gitmeli derdine düşmüştüm. Ama kimseleri ikna edemedim “seke seke gelirim” dedim “olmaz” dediler, yalvardım duymamazlıktan geldiler ve gece yatır gibi sarılı ayağımla “sen iyice dinlen” diyerek beni evde tek başıma bırakıp gittiler. Kalakaldım öyle, herkes gitti ama ben gidemedim. Bu ayağımın arızalı halinden daha vahim bir durumdu..Tüm hayallerim yıkıldı, çok istediğim, günlerce beklediğim halde izleyemeyecektim o filmi, üzüntümü anlatacak kelime yoktur sanırım. Bir münasebetsiz paslı çivi yüzünden kaçırdım canım filmi. Herkes gitti ben gidemedim haksızlık bu! Namert çivi, hangi cehennemden çıktın geldin de ayağıma battın. Bula bula o günü mü buldun, beni mi seçtin… herkes gitti ben kaldım, acımdan ağlamıyorum, ayağım umurumda bile değil ben sinemaya gidecektim…

 
Toplam blog
: 7
: 928
Kayıt tarihi
: 27.10.07
 
 

Sağlık Müdürlüğünden daktilograf olarak emekli olalı 15 yıl oldu. 10 senedir yine ibir sağlık kurulu..