- Kategori
- Haftasonu
Mecidiyeköy'den Eminönü'ne yürüdüm
fotodaki güvercindi asıl çekmek istediğim. Kuru bir ekmeği önce havuzdaki suya bırakarak yumuşattı..
Cumartesi sabahı uyandığımda ilk aklıma gelen şey, kendimi sokağa atma isteğiydi. Günlerdir dışarı çıkmamıştım. Malum İstanbul’un kalabalık bir mahallesinde, camları birbirine bakan, tek bir kavak ağacının varlığından başka, çöp kenarlarında dolaşan birkaç kediden başka doğanın izlerini göremediğim bir apartmanda olmak hiç de bana göre değildi!
Kızım çalışıyor ve biliyorsunuz ikinci torunum da geldi. Şu an altıncı ayında. Anne sütü emdiğinden buralardayım. Önümüzdeki ayda inşallah güzelim(kışın duman koksa da)Zonguldak’ıma kavuşacağım. Sanırım. Torunumu da alıp, gideceğim. Damat memleketinde olmasa bu hava alma isteğim bu kadar birikmezdi. Sağ olsun, bu konuda çok yardımcıydı bize. Neyse, aklıma geleni yaptım ve sabah saatlerinde tek başıma ‘’yürüyeceğim, gidiyorum’’ diyerek yola koyuldum. Üç ay içinde, torunlar falan Taksime bir dört kez yürüdük ama bu beni kesmemiş anlaşılan; ))
Fotoğraf çeke, çeke kafama göre takılmayı seviyorum ben. Mecidiyeköy’den Eminönü’ne kadar salına, salına bu şekilde yürüdüm. Yürürken de, çektiğim fotoları paylaşmak istedim. Bu günlerde takı yapmaya merak sardım. Bir amacımda Eminönü’nden malzeme almaktı. Ayrıca da, saatlerce onun için dolaştım. Ve tam altı saat hiç oturmadan ayakta kalmışım. Ne zorum varsa, yürüyerek hayatta olduğumu hatırlamak istemişim demek; )) Dönüşte ilk oturduğum yer, belediye otobüsü oldu. Kızım ve oğlum Cevahir alışveriş merkezinde buluşmuşlar. Beni de arayıp, gel dediler. Biraz da orda oturup, bir yirmi dakika yürüyüşten sonra evdeydim nihayet!
Gördüğüm aykırılıkları, neşeleri, boykotları, velhasıl kelam insan manzaralarını ise içimde sakladım. Onlar nasılsa hiç değişmiyor!