Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

19 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Mecnun, yıldızlar ve aşka yeniden inanmak...

Mecnun, yıldızlar ve aşka yeniden inanmak...
 

"Sana bir hayat öyküsü anlatacağım" dedi babam. O da benim gibi öykü toplayıp heybesine doldurur ve isteyenlere o öykülerden parçalar verir. Ve der ki; "Dinlemesini bilene anlatırım ancak. Gözüme bakarak dinleyene anlatırım. O yüzden gözüme bakarak dinle beni."

Sonbaharın tatlı gecelerinden biri. Yıldız yağıyor üzerimize ve o yıldızlar babamın anlattığı hikayeyi daha da büyülü hale getiriyor. Çayından bir yudum alıyor ve anlatmaya koyuluyor.

"O adamı hep görürdüm. Giysileri kömüre bulanmış gibiydi. Yüzü, elleri öyle kara. Gezinip dururdu. Geçen gün yanıma geldi. İnsanların yanında gider sohbet ederdi. O gün beni kestirmişti gözüne demek." Gülüyor babam, çayından bir yudum alıyor. Bıyıklarında minik çay damlaları kalıyor, bu beni güldürüyor. Sevgi baskın, bir keder duygusuyla devam ediyor.

"Ona adını sordum. Gözlerini yerden kaldırmadan "Yaşar" dedi. "Yaşar" dedim "Senin için deli diyorlar. Doğru mu?" Güldü Yaşar. "Ben deli değilim abi" dedi "Sen onlara bakma onlar herşeyi derler." Birlikte güldük. Kapkara elleriyle ağzını kapadı gülerken. Dedim ki: "Yaşar neden bu kadar kirli üstün başın? Hiç yıkanmıyor musun?" Anlatmaya başladı. "Arada bir yıkanıyorum. Ama öyle her zaman değil." Evi olup olmadığını sordum. Evliymiş 3 çocuğu varmış. Ama evine hiç gitmiyormuş. Bir köydeymiş ailesi. 15 günde bir gidermiş evine ancak. Anası babası yalvarırmış eve gelsin diye. Gitmezmiş Yaşar. "Ya eşin" diye sordum "Benim kadın sevmez beni. 'Ben senin kadının değilim artık' der. Haklı. Eve gelmeyen kocaya koca mı denir? Ona hiç koca olamadım ki ben. Yüzüme bakmaz şimdi." Yaşar'ın gözleri doldu. Sormadım ben de. Kendisi anlatmak isterse anlatsın diye bekledim. O sessizliği bölmek için bir sigara uzattım. Aldı, yakmadan cebine koydu."

Susuyor bir sigara yakıyor babam. Yaşar'la konuştuğu güne gidiyor muhtelemelen aklı. Onun yüzüne bakıyor şimdi aklının perdesinden. Yaşar'ın gözündeki hüzün babamın gözbebeklerine yıldızlarla beraber yansıyor. Yaşar'ın hüznüne ve Yaşar'ın gökteki yıldızına dalıyorum. Susuyoruz.

Babamın tok sesi kendime getiriyor beni. "Biliyor musun?" diyor "Yaşar neden böyle olmuş?" Başımı iki yana sallıyorum. "Dinle o halde" diyor. "Askere gitmeden, daha yaşı çok gençken evlendirmişler köyden bir kızla. Askere gidip gelmiş. Geldiği zaman köyde bir kız görmüş. "Aklım başımdan gitti" görünce diye anlattı. Ve kızı ne zaman görse kendini kaybetmiş. Kıza bir kelime bile söylememiş. "Kızın varlığımdan haberi bile yoktu. Hoş, olsa ne olacaktı ya? Benim evde bir kadın bir bebek. Ana baba başımda boşanmaya kalksam öldürürler beni. Boşanmış adama o dal gibi kızı mı verecekler?" Dalıp gitti bunları anlatınca. "Böyle işte abi" dedi kalkıp giderken "Mecnun oldum ben"arkasından uzun uzun baktım. 2007 yılında bir Mecnun'un ağzından kendi öyküsünü dinleyeceğim aklıma bile gelmezdi. Biri anlatsa da inanmazdım ya. Ama ben Mecnun'un kendi ağzından duydum hikayesini."

Duyduklarıma inanamıyorum. Yaşar'ı öyle merak ediyorum ki aklımdan onun görünüşüne dair yüzlerce fotoğraf geçiyor. Hiç birini onun hikayesindeki Mecnun'a oturtamıyorum. Elleri yüzü kömür karası bu adama sonsuz bir saygı duyuyorum. Her hücresi aşka kesmiş bir Mecnun'un yüzü gökyüzündeki yıldızlarda gülümsüyor. Babama gösteriyorum, gülümsüyor. Biliyor neye bakması gerektiğini, ne görmesi gerektiğini. Birlikte Mecnun'a gülümsüyoruz.

Sonbahar serinliği her yanımızı sarıyor. Bu masal gibi geceyi kalbimin kadife kesesine sarıp sarmalıyorum. Hep yanımda olup aşka inanmamı sağlasın diye...

Fotoğraf: http://www.deviantart.com/print/675083/
 
Toplam blog
: 408
: 1090
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

Gazetecilik okudum... Ama gazeteciliği sırf yazabilme serüvenine bir adım daha yaklaşabilmek için ok..