Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

06 Mart '21

 
Kategori
Üniversitelinin Sesi
 

Medine Anayasası

Medine anayasası

Bildiğiniz gibi son zamanlardan ülke gündemine başka bir tartışma girmiş oldu, ‘insan hakları eylem planı’ insan haklarında bahsedildiği zaman farklılıkların kendilerine yaşam alanları bulması asimilasyonların önlenilmesi farklı inanç ve düşünceye sahip olanların kendilerine inançlarına ve düşüncelerine zemin yan  izhar etmelerine fırsat tanımaktır  tabi bunu hukuken sağlam delillere dayandırılması olarak anlamak lazım.

Niyet okuyuculuğu bir insanlık suçu olduğuna inanıyorum, düşüncesini açıklamaya fırsat vermelerine müsaade edilmeyen toplumlarda farklıkların hayat hakkı bulma şansları asla olmayacaktır.

Peygamberimiz Medine ye hicret etmesinden sonra medeniyetin temelini oluşturan insan üzerinde yoğunlaşır, ilk yaptığı şey nüfus sayımını gerçekleştirmek oldu, kimi Tarihçilere göre ilk nüfus sayımı Hz. Peygamber tarafından  gerçekleştirdiği yazmaktadırlar.

Medine’de karşıt kabilelerin ve etnik aidiyete mensup olan halk birlerine husumet içerisinde idiler, kısacası   değişik kabilelere ait müşrik Araplar, Medine’de yaşayan üç Yahudi topluluğu ve daha sonrada Mekkeli Müslümanlar yani muhacirlerde Medine toplumuna katılarak daha da karmaşık bir hal aldı sosyal yapı.  

Sayımdan sonra kurulan heyette peygamberimiz başkanlığında yapılan Anayasa;  Medine’de yaşayan kabileler ve Müslümanlar tarafında kabul edilip hayatta geçirilmiştir.

Peygamberimizin yapmış olduğu anayasa metni, günümüze kadar geldiği tarihçiler ittifak etmişlerdir.

Peygamberimizin vefatından sonra anayasa pek gündeme gelmedi,  daha sonra kurulan fıkıh ekollerince de anayasa hukuku pek oluşturduklarına tarihi kaynaklarda rastlayamıyoruz. Fıkhın temel dayanakları üzerinde yoğunlaşmışlardır Müslüman hukukçular.

 İngiltere’de yapılan büyük özgürlük fermanı olarak bildiğimiz 1215 tarihli Magna Carta Libertatum’dur, bu yasa uzun zaman yürüklükte kalmıştır. Günümüz dünyasında en kaliteli üniversiteler arasında gösterilen Oxford, tarihi Ogünlere dayanmaktadır, yani özgürlüğün olduğu yerde ilimler gelişir.

İslam hukuk tarihinde hukukun iki başlık altında geliştiğine tanık olmaktayız, usulü fıkıh ve Furuğ fıkıh, o günün şartlarında bunlar iyi, lakin bu ikisi ’de anayasa olarak nitelenemez, devletler etnik ve dini bakımından değişik inanç guruplarının yaşadığını var sayarsak toplumsal sözleşmeler kaçınılmaz olarak zaruriyet arz etmektedir.

Peygamberimiz yapmış olduğu anayasada devlet bazında sorumluluğu herkese dağıtmıştı, mesela Medine’yi savunma da  herkes iştirak edecekti, aralarında toplumsal sözleşme olarak kabul edilen yazılı bir metin vardı. Yani dinlerden azade günün şartlarına ve toplundaki ihtiyaca ve maslahata binaen yapılmıştır.

Daha sonraki dönemlerde bunun ıskalandığını görmekteyiz, mesela fıkıh olabildiğince gelişmiştir, bu hukuk sadece Müslümanları ilgilendirir, gayri Müslümlere uygulanmaz, savaşı cihat kategorisinde yapıldı, gayri Müslümler ufak bir cizye ile ülke savunmasında yer alamadılar, Müslümanlar ülkeyi savunurken çoğu zamanda kalifiye yetişmiş insanlar şehit oluyorlardı, dolayısıyla yetişen insanın sayısı azalıyorlardı,  bunun yanında gayri Müslümler devlet yönetiminde bakanlığa kadar yükselmişlerdir.

  İslam coğrafyasında kurulan imparatorluklar anayasa yapmadı, daha sonraları otorite boşluğu oluştu, özellikle Şii cenahta Karmatiler, Fatımiler vb  tamamen siyasi mezheplerdir yönetimde doğan boşluğu kullanarak kendilerine alan bulabilmişlerdir.

Daha sonraları  fıkıh alanında da durgunluğa şahit olmaktayız neticede zamanda atmadığımız adımlar yüzünden batıya karşı geriledik aradaki makas hep açıldı.

Sonuç olarak toplumsal sözleşmeler dini değildir, siyasidir,  dolayısıyla siyasetten ele alınması lazım, peygamberimizde bu şekil yapmıştır.

 

 

 

 

 

 
Toplam blog
: 57
: 83
Kayıt tarihi
: 10.09.20
 
 

Bilimsel olarak yaklaşan, Tarihte ve günümüzde yaşananları kanaatine ve vicdanına uyarak yorumlayan..