- Kategori
- Siyaset
Medya üzerinden yapılan tartışma...
Halk Tv.de izlediğim bir programda, Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Sayın Deniz Baykal’ın şu tespitleri tartışılıyordu.
Bu tespitleri sizlerle de paylaşmak istedim.
Evet, son günlerin gözde güncel konusu, malum ‘Islak İmza’ ile ilgili Baykal’ın görüşleri şöyle:
* Ülkemizde her mahkeme, önüne gelen dosyayı netleştirmek ve en adil şekilde sonlandırmak için elinden geleni yapar ve yapmalıdır da. Yapılan işler, normal izlek gibi görünse de; yapılan incelemeleri şöyle sıralayabiliriz. Bilirkişiye başvurmak, kriminoloji raporu istemek, grafolog tutmak, Adli Tıp’a gitmek...
* Usul hukukunun bu yöntemler arasında hiyerarşisi yoktur. Biri uygulandı diye diğerini yok saymak veya vazgeçmek anlayışı yanlış olur…
* Anayasa ve yasalarla belge meselesinde yetkili ve sorumlu görülen askeri mahkeme ıslak imzalı belgeyi istiyor. Ancak Sivil yargı göndermiyor!
* Ülkeyi yöneten iktidarın başı, Başbakan ‘Adli Tıp söyledi ya, daha ne istiyorsun’ diyerek Askeri Mahkemeye çıkışıyor. Ve bu nasıl hukuk?
* Adli Tıp Kurumunda bu güne kadar yapılan hataları (!) sıralıyor. Hüseyin Üzmez, Garipoğlu, Güler Zere olayı…
Evet, şimdi bu kaygıları paylaşmayacak birisi var mı?
Deniz Baykal’ın bu tespitleri ile ilgili konuşmalarını ulusal bazda yayın yapan kanallarda ve gazetelerde aradım. Ancak hiçbir Televizyon kanalında ve gazetede yer almadı.
Bu tespitlerin eksiği yok mu? Elbette var. Adli Tıp Kurumu Başkanı Doç. Dr. Haluk İnce’nin yaptığı bir sürü siyasi açıklama…
Doç. Dr. Haluk İnce ne diyordu? Verdiğimiz kararlarda ‘Toplumsal baskıyı dikkate aldık’ !..
Toplumsal Baskıyı dikkate almak Adli Tıp Kurumunun işi mi? Onların işiyse, siyasi iktidarın işi ne? Böyle bir söylemde bulunan bir kuruma ne kadar güvenilebilir?
Bildiğiniz gibi bu ‘Islak İmza’ meselesinde bir sürü söylem ortaya atıldı. Bunların başında da; belge kuruma gelmeden iki kişilik özel uzman(!)ekibin görevlendirildiği, normal prosedürün uygulanmadığı, belge gelir gelmezde çok kısa bir sürede incelenerek karara varıldığı, varılan kararın bilimsellikten çok belge hakkında istenilen bir karar olduğu iddia edildi.
Uzmanların verdiği bir kararı tartışmak elbette haddimiz değil. Bu konuda bilgi sahibi değiliz. Eğer bu belge Adli Tıp Kurumunun verdiği rapor gibi gerçekse, hemen gereği yapılmalı. Bu işte parmağı olanlar hemen yargı önüne çıkartılmalı. Hiç kimsenin bu halkın tercihi üzerinde söz söyleme hakkı olmamalı. Hiç kimse ülkeyi kurtaracağım diye, kendini kurtarmaya kalkmamalı. (Hatırlarsınız, eski Maliye Bakanı, kendisinin de yargılandığı dava ile ilgili af çıkartmıştı!)
Ancak; Askeri Savcılığın istediği bir belgenin gönderilmemesini anlamak ta pek mümkün değil. Akıllara şöyle bir sorunun gelmesi de gayet normal değil mi? ‘Islak İmza, İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığından, Genel Kurmay Askeri Savcılığına gidinceye kadar kuruyabilir mi?!..’
Mademki Sayın Başbakan’ın söylemi ile kurumlara güvenmek gerekiyor. O zaman Askeri Savcılığın yaptıracağı kriminal incelemeye de güvenilmesi gerekmez mi? Askeri Savcılık kendi yaptırdığı incelemeye göre soruşturmasını yürütür, Sivil Savcılıkta Adli Tıp Kurumunun verdiği rapora göre soruşturmayı yürütür!..
Böyle çift başlılık olur mu? Diyenleriniz olabilir. Olur, olur bal gibi olur! 7 yıldan beri iktidarda olanlar, bu çift başlılığı bu güne kadar kaldırmadıysa, olan çift başlılık hakkında hiç söz söyleme hakları yok.
Son günlerde medya üzerinden yapılan tartışmalar aldı başını gitti. Sayın Başbakan, Genelkurmay Başkanlığı ile Sağlık Bakanı ile hep medya üzerinden konuşuyor. Oysa Başbakanın bu kurumların yetkililerini ayağına çağırıp hesap sorma yetkisi, hemen yanı başında duruyor! Yoksa bu tartışmaların altında yatan anlam daha değişik mi? Ne bileyim; belki ekonomik olabilir!