Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 

29 Haziran '07

 
Kategori
Anılar
 

Mehmet "alkolik" değildi ama...

Mehmet "alkolik" değildi ama...
 

Mehmet, her gün akşam içer…

Yani akşamcı. İki tek atsa, bir zararı yok ama başlayınca işin ucunu kaçırıyor. İçince de şişede durduğu gibi durmuyor.

Mehmet, içiyor içmesine de tıbbi tanımlama ile "Alkolik" değil. Yani daha o seviyeye erişememiş. Üçüncü dubleye doğru yelken açarken, Mehmet’in gözler yumruk yemiş boksör gibi bir tarafa kayıyor. Tam bu sırada bir de alttan aparkat yiyince ağzının şekli bozulur ya insanın, tam onun gibi oluyor. Ağzının şekli de bozuluyor. Haliyle cümleler de ya hiç çıkamıyor, ya da çıkabildiği kadar işte. Yarım yamalak…

Ama Mehmet’in bu hali gerçekten çok tatlı (!) oluyor hani…

Mehmet evde içerse mesele değil, sızıp kalıyor. Ama dışarıda içer de eve gelirse, işte o zaman sıkıntı çıkıyor. Çünkü "sızacağı" yere varıncaya kadar olan oluyor.

Mehmet ile seyahate gideceğiz. Tam aradığım fırsat. Mehmet’e "alkolik" olmadığını, her gün akşam içmesi gerekmediğini kanıtlayacağım. Kafaya koydum…

Ve gün geldi, arabamıza atladık yola çıktık. İlk durağımız Ankara…

Sabah erken çıktığımızdan, o gün öğleden sonra Ankara’daki işimizi bitirip İzmir’e doğru tekrar yola koyulduk. Yaşımız genç ve Ankara ile İzmir arası da o kadar uzak değil. Ama gece geç saatte İzmir’e girince, hemen otelimize yerleşip yattık.

Tabi o gece içki içilmedi…

Sabah kalkınca, yine akşama kadar iş yoğunluğu yaşadık ve yine akşamüzeri bu kez İzmir’den yola çıkıp, gecenin epey geç saatinde Bursa’ya vardık.

Demek ki o akşam da içki içilemedi.

O gün sabah işin yoğunluğu içinde ancak öğle yemeği yedik ki, Bursa’dan İstanbul’a doğru yolumuza devam ettik.

Mehmet, akşam İstanbul’a makul saatte varacağımızı ve oturup bir güzel içeceğimizi düşünerek oldukça keyifli idi. Çünkü üçüncü gün akşam oluyordu ki, Mehmet ağzına daha bir damla içki koymamıştı. Hatta bu konu üzerinde İzmir ile Bursa arası yolculuğumuzda söz açılmış, kendisine "Alkolik" olmadığını anlatmaya çalışmıştım. Çünkü kendisini "Alkolik" sınıfına koyuyor "İçmezsem olmaz" diye bir psikolojinin içine giriyordu.

Dediği gibi oldu, akşam makul yemek vaktinde İstanbul’a vardık. Otele yerleştikten sonra yemek için dışarı çıktık. Doğruca içkili bir lokantaya yöneldim…

Kendimize güzel bir masa seçtikten sonra gelen garsona meze tepsisini getirmesini söyledim. Biraz sonra meze tepsisi geldi, içinden alacaklarımızı aldık.

Garson sordu;

- İçecek ne alırsınız?

- Sülale boyu kola, dedim…

Garson şöyle bir baktı yüzüme ve yanındaki yardımcısına;

- Abilere bir büyük rakı getir, dedi…

Ben hemen atladım…

- Yok kardeşim, rakı değil, sülale boyu kola…

Garson yine yüzüme gülücüklerle baktı ve;

- Anladım abi, dedi ve yanındakine dönüp, Abilere bir ufak rakı, dedi…

Ben telaşla yine atıldım;

- Kardeşim, illa ki niye rakı? Bize 1 buçuk litrelik bir koka kola, ama soğuk olsun, dedim.

Garson yanındaki yardımcısına döndü ve oldukça sert bir tavırla;

- Getir buraya iki şişe kola, dedi…

- Ha şöyle, dedim garsona, biz kola içeceğiz ya…

Ama masamızda meze türünden ne ararsanız var.

Yemeğe başladık. Biz vardığımızda lokanta, biraz da meyhanemsi lokanta, boş gibiydi. Saatler ilerledikçe doldu. Hemen herkes de içiyor tabi…

Saatler ilerledikçe biz koka kolaya devam ederken bakıyorum, Mehmet etrafını gözetliyor.

Bir süre sonra yanımıza hiç uğramayan garsonu çağırdım;

- Bize bir duble rakı getirir misin, dedim…

Mehmet’in gözleri açıldı. Birazdan bir duble rakı geldi ve Mehmet’in önüne koydum.


- Bak Mehmet, bu gün üçüncü akşam ve sen şu dakikaya kadar bir damla bile rakı içmedin. Senden içkiyi esirgediğimden değil elbette. Al içki… Ama dursun orada ve etrafını seyret. İçenlere bak, birazdan sana bir şey soracağım, dedim.

Mehmet, şöyle bir rakıya baktı, bana baktı ve kafasını sallayıp bardağından bir yudum kola alıp etrafını seyretmeye başladı.

Aradan çok geçmedi ve benim sormama gerek kalmadan

- Ya abi… Biz içince bunlar gibi mi oluyoruz?

Etrafta içkinin dozunu kaçıranlar, gözleri kayanlar, cümleleri kuramayanlar, dik oturamayanlar artmaya başlamıştı.

- Evet Mehmet ağa, aynen böyle olunuyor, dedim.

O gün akşam da içmedi Mehmet…

Ertesi gün de, bir ertesi gün de…

Sonuçta 10 gün hiç içmedi Mehmet…

Onuncu günün sonunda;

- Mehmet, bu gün akşam Kumkapı’ya gideceğiz, dedim…

Mehmet neşelendi. Gittik kumkapı’ya. Her zamanki mekânımıza… Donattık masayı, getirdiler özel Tekirdağ rakımızı, darbukacı Harun da ekibi toplayıp geldi. O gün iyi eğlendik.

Mehmet, o seyahatte ”Alkolik” olmadığını anlamanın sevincini yaşadı.

Sonra mı?

Eve dönünce “Alkolik değilmişim” diye yine her akşam içmeye başladı…

Gözleri kaydı, ağzı çarpıldı, ama kimseye zararı dokunmadı kendinden başka…

29 HAZİRAN 2007

 
Toplam blog
: 1104
: 918
Kayıt tarihi
: 28.01.07
 
 

Emekliyim ama “Tekaüt” değilim. 1961 yılından beri değişik “Anadolu” gazetelerinde yazdım. 1984-8..

 
 
 
 
 

 
Sadece bu yazarın bloglarında ara