Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

07 Nisan '15

 
Kategori
Aile
 

Mehter Marşı

Farsça’ da “ daha büyük, en büyük” anlamına gelen mihter kelimesinin Türkçeleşmiş şekli olan Mehter, tarihin sesini, bir zamanların heyecanını taşıyan uğultular, duyulduğunda gözleri yaşartan buruk nağmelerdir aslında… Mehter azamettir, ihtişamdır, görkemdir, bir and, bir dua, bir niyaz ve alkıştır… Mehter, birlik, beraberlik ve dayanışma ruhu içinde halkı birbiriyle kaynaştıran milli bir musikidir. Günümüzde mehter marşı, ceng-i harbi gibi adlarla yaşayan, milli gururu okşayan, vatanseverlik duygularını coşturan mehter müziği, yüzyıllar boyunca Osmanlı ordusuna girdiği her savaşta eşlik etmiştir. Bir hükümdarlık ve bağımsızlık belirtisi olarak düşünülen mehter müziği, ordunun güç ve cesaret kaynağı olmuştur. Nitekim savaş başlamadan önce yeri göğü inleten köslerin vurulması sayesinde düşmanın paniğe uğratıldığını bilmeyen yok gibidir.

Böylesine anlamı derin olan “ Mehter Marşı “ ; beni de hep derinlere götürür, ister istemez geçmişe takılır kalırım. Her dinlediğim anda, bir sahne belirir gözümün önünde elimde olmayarak; benden yedi yaş en küçük kardeşimin mehteran kıyafetleri içerisinde bir 23 Nisan gösterimidir bu. Ben de duygulu bir şekilde izleyenler arasındayım. Çok yakışıklı bir erkek çocuğu o! Ne giyse yakışır. Mehteranların içinde de en yakışıklısı yine o!

Benim bu kardeşimi ailem bir kız, bir erkek çocuğu sahibi olan bir memur aile olarak istememişler aslında üçüncü bir çocuk olarak. Fakat günahtır deyip büyükler girince araya dünyaya gelmiş kardeşim. Ta ki evlenmesine kadar katkı koyduğum bu kardeşimi aslında ben çocuğum gibi benimsemişim ve sorumlu hissetmişim kendimi. O dönem bunları bilinçsizce yaptığım için mişli geçmiş zaman kullandım.

Benim kendimi sorumlu hissetmemin yanı sıra, rahmetli babamın da “ bizim gücümüz size yetti, sen de artık kardeşine yet “ demesiyle daha öğretmen olmadan, kardeşimin öğretim hayatı da bana kaldı. Hâlbuki onun ebeveynleri hayattaydı ve ben onun sadece ablasıydım. Bunu ancak kırklı yaşlarımın sonunda profosyenel yardım aldığım bir zamanda, doktorumun yardımıyla farkına vardım. Çok canım yandı. Zararın neresinden dönülse kardır deyip şimdi ona daha eşitlikçi davranmak adına çok istekliyim.

Artık o da bir kız, bir erkek evlada sahip bir baba. Zamanında istenilmeyen bir çocuk olmasını bugün şaka yollu geçiştirse de muhakkak öyle ya da böyle onu yaraladı bu durum. Ayrıntılara girmeyeceğim ama ben de farkında olmadan ona çok zarar vermişim. Bu gün bunların bir ödentisi olarak ona daha saygılı ve onu umursadığımı gösterir şekilde davranmaya çalışıyorum.

O benim yakışıklı kardeşim olabilir ama kendine has yaradılışı olan bir birey. Kardeşim olması ve onun gelişimine katkı koymam onun üzerinde tahakküm kurmamı gerektirmiyor. Bunu hep anımsamak için yazıya dökme gereği duydum. Çünkü yıllar sonra tekrar çok yakın mesafede yaşamaya başladık, o yüzden benim beklentilerimi geri çekip onu kabullenmem, bana daha zor geliyor. Ne de olsa zaman ve mesafe biraz olsun ilişkileri koruyor. Fakat öylesine içim kurumuştu ki; risk aldım ve memlekete geri döndüm. İstediğim kıvamda ilişkiler yaşamak en büyük dileğim. Kolay değil ama basit! Çözüm; sadece ve sadece bakış açımı değiştirmek.

Bu benim için; tıpkı Mehter gibi, bir and, bir dua ve bir niyazdır! Birlik, beraberlik, dayanışma ruhu içinde sevdiklerimle kaynaşmak zamanı da bir alkışı hak eder o zaman.

 
Toplam blog
: 423
: 186
Kayıt tarihi
: 10.10.11
 
 

İkbal Özlen DİNÇERLER. 14.02.1960 doğumlu. izmir Kız Lisesi Edebiyat Bölümünü okudu. Buca Eğitim ..