- Kategori
- İlişkiler
Mektup yolculuğu 4

Yaz sonuna kadar her hafta bir büyülü evde bu telaşlar sürerdi. Bidonlara saklanan salatalıklar, lahanalar tuzlu suyla korunur, kış için bizi beklerlerdi. Küplere konulan taze peynirler bir ağacın altına gömülür, kilerler ağzına kadar dolar, taşardı.
Her büyülü yaz birkaç gelinlik kız muradına ererdi. Gönüller şenlenir, evler çoşardı. Eller, ayaklar bahçedeki çeşmede yıkanır, saçlar taranır, güzel bir yemeniyle toplanırdı. Omuzlara dökülen lülelerde oyalar dans ederdi. Düğün evinde en güzel kadınlar, kızlar toplanırdı.Yetişmemiş, yarım kalmış danteller hızlı hızlı örülür, kaneviçeler işlenirdi.Şen kahkahalar ovalarda yayılır, dağlarda çoğalırdı.Yarım kalan işler tamamlanır, yemekler koca kazanlarda kaynatılırken çocuklar tavukların peşinden koşturur, tavuk bitlerini görmek için iddiaya girerler, suda yüzen kazları kızdırırlardı.
Gelin bir oda dolusu kadınla, aynı odada oturur, buram buram terlerdi.Kıpkırmızı yüzünden, gözlerindeki masumluktan utancı okunur, yerden gözlerini kaldıramazdı.Başının iki yanından sarkan gelin telleriyle bir peri kızı gibi ışıldardı.Kadınlar sohbet eder, gülüşür, sonra derin bir sessizliğe gömülürlerdi.Hepsinin gözleri dalgın, eski günlerini anarken, davulla-zurnanın sesiyle kendilerine gelirlerdi.
Gelinin evi şenliğin en güzeline tanıklık ederdi.Duvarlar ;kaneviçelerle, etaminlerle, oyalı takımlarla süslenirdi.Odanın bir ucundan bir ucuna gerilen ipler rengarenk yemenilerle dolar taşardı.Gelini herkes görebilsin diye bir sedirin üstüne çıkarırlar, kalabalığa doğru şeker ve bozuk para atarlardı.
Günler sonra damat-gelin yanyana yoldan geçerlerken anlamaz gözlerle bakardım, bu gelinin başı neden hep eğik diye.Düğünü olan her genç kıza imrenerek bakardı akranları, harıl harıl elişi yaparken.
Günlük yaşam hiç ara vermeden devam ederdi.Yine bahçeler sulanır, sabah ezanıyla tarlaya gidilir, düğünler şenlenirdi.Evde kalanlar gidenlere yemek yapardı.En önemlisi de ekmekti.Hamur teknelerinde sabahtan yoğrulan hamur dinlenmeye ve kabarmaya bırakılırdı.Ocak yakılır, saç ayakları yerleştirilir, yanan odunların üstüne gelecek şekilde saç konurdu üzerlerine.Teknedeki hamur öyle bir kabarırdı ki, üstüne örtülen sofra bezinden taşmaya başlardı.İşte o zaman yerlere sofra bezleri yayılır, sofralar konur, iki-üç kadın ellerinde oklavalarla yerlerini alırdı.Teknenin örtüsü açılır, hamurdan bezeler yapılıp sofra bezlerine konurken, kimi elinde açar düzeltir, kimi oklavayla açar saçın üstüne atarlardı hamuru.Pişen ekmekler temiz bir sofra bezinin ortasına istiflenmeye başlardı.Hepsi aynı büyüklükte, yuvarlak, üstünde parmak izleri olan tazecik, mis gibi kokan ekmekler...
Arada bir etraflarında dolanmaya başlayınca, kadınlardan biri saçtan yeni aldığı ekmeği ortadan böler, üstüne biraz tereyağı atıp bizlere verirdi.Hemen bahçeye koşar, bir köşeye çömelir, tadını çıkara çıkara yerdik.Ekmekler dağ gibi yığılmaya başlayınca soğusunlar diye bağlanmaz bir köşeye çekilirdi.Kalan hamurdan katmer yapılırdı.her defasında ekmek yetsin de, hamur artsın diye dua ederdim.Kat kat, taze tereyağıyla yağlanmış, bazen cevizli olan o katmerleri yemeye doyamazdım. Büyülü ellerin, büyülü ekmekleri...bir daha o mis gibi taze ekmek kokusunu hiç duyamadım...