Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

13 Ocak '08

 
Kategori
Blog
 

Merhaba gökyüzü merhaba İnönü 2008

Merhaba gökyüzü merhaba İnönü 2008
 

Birnci İnönü buluşması 28 29 Ekim 2007


Araba anayoldan sağa döndü. Şimdi yeşil tarlalar arasında rüzgarla yarışıyor.

"Rüzgarla yarışan. Rüzgarla yarışan"

Üç yolcu da yolculuğun başlangıcındaki hüznü silip süpüren dinginliğin mutlu ama yorgun kollarına bırakmışlar kendilerini. Az kaldı diye düşünüyor Talip Bey. Altı aylık çabalarımız İnönü'de okulun kapısından girerken duyacağımız o görkemli sevinç ve huzur karşısında uğraştığımıza değecek. Arkaya dönüp bakıyor. Sadece Pilot Cemal Amcanın gözlerinde arasıra belirip kaybolan o tedirginliğin, hani hiç bilmediği bir şehrin kıyısında otobüsten indirilivermiş de, oracıkta valizinin başında kalakalmış bir garip yolcunun çaresiz tedirginliğinin, ne yapacağını bilemeyişinin neredeyse kalıcı olarak yerleşmiş acılı bakışı; yüreğini bir merdane gibi sıkıyor. Ama başaracaklar. İnanıyor Talip Bey; o büyük anın geldiğine ve yaşanacağına, hep birlikte tüm Milliyet Blog ailesi olarak paylaşarak yaşayacaklarına inanıyor.


Dalgalanan bu buğday başaklarının arasında nereye gidiyorlar? Sorsa mı? Acaba sormuş muydu önceden? O anda gözalabildiğince uzanan yemyeşil sonsuzluğun rengi; sarı sisli bir boşluğa dönüşmeye başlıyor. Bir şeyler söylemek istiyor da, sözcükleri hatırlayamıyor. Boşluk büyüyor, büyüyor bulunduğu evren de dahil her yeri sarmıştır artık. Başını cama dayayıp, uslu bir çocuk gibi şimdi görünmeyen yitik tarlaların, o koyu kopkoyu sisi arasında bir ışık; evet, bir ışık aramada Cemal Amca. Aradığının bilincinde bile olmadan. Beklemek de diyebiliriz buna, bir ışık bekliyor belleğinde çakacak bir kıvılcım.


Ne kadar da sevinmişti Nergiz; babacığı bu haberi bilinçli olarak algıladığında. Ne şans! O gün anımsama günüymüş. Kendi biricik kızı hariç, Talip Beyi bile hatırlamıştı. Talip Bey ve arkadaşları gelip eski öğretmenleri pilot Cemal Amcalarının elini öpmüşler ve Haziran ayında yapılacak (MB) Milliyet Blog ailesi şöleninden bahsetmişlerdi ana hatlarıyla. Buluşmanın adının da "Cemal Uygun MB İnönü Buluşması" olmasını önerecekmiş Talip Bey. Planörler, yamaç paraşütleri, rengarenk Milliyet gazetesi flamaları dalgalanacakmış İnönü'de. Gece şenlikler , eğlenceler, tadına doyulmayan sohbetler yapılacakmış havuz başında.

"Gel bakalım küçük yaramaz, ama uçağa bindiğinde sakın bağırma avaz avaz" nakaratını söyleyiverdiğini anlatmıştı babası yani çocukların pilot amcası. Hiç unutmazdı küçük konuklarını. Aradan aylar geçse Ankara'ya gelse bile unutmazdı. Kaç yıl geçmiştir Talip Beyi küçük bir çocuk olarak uçağına bindirmesinin üzerinden, kaç yıl? Ne muhteşem bir şey şu bellek. Ama... yokken; tümüyle yitip gittiğinde...


Sis dağıldı. "Rüzgarla yarışırdı." Dilinde sadece bu iki sözcük var şimdi Cemal Amcanın. Dünyaya geldiğinden beri duyduğu, kullandığı, işttiği ve anlamını bildiği sanki salt bu iki sözcük. Ön koltuktan dönüp kendisine sevgiyle bakan genç adamın kim olduğunu bilmiyor. Biraz zorlasa sanki tanıyıverecek ama ya o sarı boşluk yeniden gelip de sis olup çökerse kafasının içine. Yanında ikidebir kendisine sorular sorup konuşturmaya çalışan şu kınalı kız ne, kim? Onu da çıkaramıyor. Bir tanıdık olmalı. Komşunun kızı mı?

"Rüzgarla yarışırdı. Rüzgarla yarışırdı."

Yukarıda, başları üzerinde uçmakta olan iki planörün gölgeleri düşüyor tarlalardan yana. Uzun gölgeler, upuzun. Güneş, yanındaki o kınalı saçlı kızın olduğu tarafın camına vurmakta. Henüz yükselmemiş tepeye. Gölgeler upuzun. Upuzun gölgeler. Birden anımsıyor. Havada büyük bir martı gibi uçmadalar. Ne demişti çocuk. "Yaşasın, yaban kazına bindik." Babası anlatmıştı çocuğun; geceler boyu "uçak, uçak" diye sayıklayıp sevinç çığlıkları attığını düşlerinde. Tanıdı ya! Tanıdı, tanıdı, o çocuk işte! Ama onu nereye götürüyorlar. Önünde oturan koca adam, o çocuk. Hatırladı. Sanki dünmüş gibi hatırlıyor. Derste öğretmen bir şeyler anlatırken planörün gölgesinin düştüğü tarlalara bakan camlara kilitlenirmiş bakışları çocuğun. Artık ondan sonra çöz çözebilirsen o kilidi dermiş öğretmeni. Ah keşke daha önce bindirseydik şu küçük çocucağı.


Mayıs ayı ortalarında yaşamımız nasıl da renklenirdi o bozkır çiftliğinde. Bu günkü değil o zamanki kentlerle bile karşılaştırılamazdı çiftlik yaşantısı. Sakindi. Nerede sinema. Onbeşte bir izlerdik. Türk Hava Kurumunun uçakları havadan ilaçlama yapmak için gelirlerdi. İşte o zaman, o zaman yaşamımız siyah beyazdan renkli çekilmiş filme dönerdi. Aklımız fikrimiz oyunlarımız, sohbetlerimiz hep uçaklar olurdu. Kızlar bile büyülenerek bakarlardı uçaklara. Bir kız vardı pırıl pırıl bakan zeytin gözlü bir kız, Ayşe. İlle de uçağa binecekmiş. Tabii anneler kıyamazlardı kızlarına. Ayşe ne demişti. "Biz de bineriz bir gün. Bizim de pilotumuz var. Sabiha Gökçen'imiz var." Gün boyu inip kalkan uçaklardan gözümüzü ayıramazdık. Sonunda nasıl da pes ettirmiştik sınıf öğretmenimizi. Çıkış zili çalınca sınıfın kapısından kanatlı öğrenciler boşanırdı uçarak, ellerini iki yana açmış, kendilerinin uçak olduğunu hayal eden.

Babam anlatmıştı. Bir kız varmış Talip Beylerin çiftlikte. İlle de uçağa binecek. Annesi de bindirmezmiş. Sonra yıllar sonra gelmiş babamın elini öpmüş pilot giysileriyle. Oysa ben ne çok isterdim babamın kullandığı bir uçağa binebilmeyi. Ama ne yazık ki çoğunlukla Ankara'da kalırdık biz. Babam ilaçlama için devamlı yer değiştirirdi. Sonra da olmadı.

THY İnönü tesisinin önü kıpır kıpır. Konuklar dizilmişler. Cemal Amcaya saygılarını sunmak için. Gençler var en çok. Kameramanlar uygun yerlere çoktan yerleşmişler. Gazeteciler, foto muhabirleri... Herkesin elinde de birer fotoğraf makinesi. Bir de fotoğraf yarışması yapılsa ödüllü. Bir fotoğraf malzemesi firması üstleniverse ödülleri ve jüriyi. En güzel fotoğrafları sergilesek Ankara'da galerimizde ve gençlere onur ödülleri versek, ya da fazladan uçma yamaç paraşütüyle biz ödüllendirsek .. Planörler,mikrolightlar, yamaç paraşütleri, AN2 toplu gösterisi , bileğine güvenenin istediği kadar fotoğraf çekmesi, akşam mangal başında nefesine güvenenin istediği kadar şarkı söylemesi, belleğine güvenenin istediği kadar şiir okuması ve yaşam...Yüreğine güvenen de istediğine binecek, planör mü olur, yamaç paraşütü mü, yoksa mikrolight mı artık kendi bilir. Böylesine kalabalık, böylesine canlılık; o herşeye duyarsızmış izlenimini bırakan günümüz insanının ne denli duyarlı olabileceğini göstermez mi? Başardık biz başaracağız. MB'liler başaracak.

"Neden böyle sustuk sahi biz? Cemal Amcayla konuşup heyecanını alalım değil mi Nergiz Hanım?"

Nergiz Hanım başını sallamakla kaldı. O da oldukça heyecanlanmış.

"Annem bir gün rahmetli anneciğim, ışıklar içinde yatsın bir gün beni kantine göndermişti. İşte orada rastlamıştım size Cemal Amca. Babamla konuşuyordunuz. Hatırladınız mı?"

"Evet, rüyasında 'uçak, uçak ' diye sayıklayan çocuksun sen bilmez miyim!"

"Ertesi gün beni uçağa bindireceğinizi öğrenince annemin ısmarladıklarını almayı unutup kuş gibi uçarak dönmüştüm eve."

"Uyuyabildin mi o gece?" diye soruyor Cemal amca.

"Hayır! O gece koyunları saydım, darıları saydım olmadı, gittim perdeyi aralayıp yıldızları bile saydım ama yine olmadı. Bir türlü uyuyamadım."

Talip Bey de, Cemal Amcanın kızı Nergiz de sevinçli bir saşkınlık yaşamaktalar şimdi. Şoför de ben miyim? Ben de sevindim. Günün ilk istekli ve belki de bilinçli konuşmasını yapmaktadır pilot Cemal Amca.

"Uçakta dediklerini de hatırla?"

" 'yaban kazına bindik ' demiştin. Okuduğun bir kitaptan etkilenmişsin."

" 'Rüzgarla yarışan, rüzgarla yarışan' diye bağırmıştın. Ama en önemlisi bence..."

Talip Bey ne söylediğini hiç bir zaman hatırlayamayacaktı. Çünkü uçağa binip de yerden tekerlekler kesilip havalandıkları anda, heyecan ve daha çok mutluluktan pır pır atan kalbinin vuruları tüm sesleri, sözcükleri kendi dudaklarından çıkıyor olsalar bile bastırmıştı.

"Demişimdir Cemal Amca. 'Rüzgarla yarışan' ne güzel!' "


"Ama en çok da gökyüzünü selamlamıştın."

"Nasıl, ne dedim Cemal Amca?"

" 'Merhaba Gökyüzü' diye bir nakarat tuturdun. "Mer-ha-baa Gök-yü-züü' "

İnönü Karargah Müzesinin önünden geçiyorlar şimdi ; Talip Bey sürücüye galiba bana

"Yavaş sürelim de heyecan artsın" diyor gülerek. Sanırım bu güzel durumun biraz daha sürmesini ve eski anıların iyice canlanmasını istiyor.


Araba daha yavaş ilerlemektedir .

"Babacığım bak yaklaşıyoruz."

Cemal Beyin belleği çok daha gerilere gitmiştir şimdi. Kendisi ne zaman karar vermişti pilot olmaya. Lise sondaydı. O yıllarda tüm lise sonlara yaptırılan 15 günlük askerlik kursundan sonra kararını vermişti. O bir Cumhuriyet çocuğuydu.

Bu çocuk kim hatırlayamayacağım belki birazdan ama onu çok seviyorum. Bu çocukta kendimden bir parça buluyorum. Uçağa ilk bindiğimde, THK-4 planörüyle, hem de öz be öz yerli malı, havalanmaya başladığımda , ben de "mer-ha-ba gök-yü-zü mer-ha-ba- İ-nö-nü" nakaratını mırıldanmıştım. Nasıl unuturum! Adımı unutsam bile gökyüzü sevgim, havacılara sevgim her dem kalacak. Bu gençlerle yaşayacak.

"Merhaba gökyüzü, Merhaba İnönü"

A aa! Şimdi planördeyim işte. Gökyüzünde bir martı gibi süzülüyor. Gölgemiz Masa dağına düşüyor. Ah ne güzel aşağıdaki minicik evler ağaçlar. Sessizliğin sesinde planörle birlikte şarkı söylüyoruz. Duru bir gökyüzü almış bizi koynuna. Ama bu uçak değilmiş ki bir yamaç paraşütü. Gitgide yakınlaşan yeşil başaklar altımızda dalgalanıyor.


Biz ne zaman gittik bu İnönü buluşmasına? Şimdi aylardan Ocak değil mi? Bahar da gelmedi ki henüz. Sonra ben yamaç paraşütü... Tekrar sarsılıyorum. 2007 İnönü buluşmamızda ben paraşüte binmedim ki. Bi tuhaflık var bu işte. Yeniden sarsılıyorum. Kim bu beni sarsan tam da havuz başındayken şimdi. Tam da koroya katılmışken...

"Anneciğim uyansana. Bu ne derin düş böyle. Hem de şarkılı. Bilgisayarın başında uyuyup kalmışsın"

Gözlerimi oğuşturarak yerimde doğruluyorum. Uf neden uyandırdın be oğul. Ne tatlı bir düştü bu. Bilgisayarım açık başım masanın kenarına dayalı ne tatlı bir düş. Bunu blogçularla paylaşmalıyım. Talip Bölükbaşının ve Pirmete'nin blogları ah ah!


Not: Bu düşsel anlatımda:

Sayın Talip Bölükbaşı'nın "Pilot Cemal Amca (Cemal Uygun)" , "Elveda Rumeli, Merhaba Gökyüzü"

Sayın Pirmete'nin "Top başa düştü"

adlı linklerini aşağıda göreceğiniz bloglarından yola çıktım. Sürç-i lisan ettik ise affola.


http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=79745

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=80100

http://blog.milliyet.com.tr/Blog.aspx?BlogNo=85766

 
Toplam blog
: 566
: 1338
Kayıt tarihi
: 11.07.06
 
 

Edebiyatla ilgileniyorum. Ayrıca amatörce belgesel film çalışmaları yapıyorum ve kültürel etkinlikle..