- Kategori
- Mesleki Eğitim
Meslek seçerken

Yeteneğe uygun işi seçebilmek de ayrı bir dikkat ister. Yönetmek için zorunlu olan nitelikler ile bir meslek sahibi olma arasında önemli farklar vardır.
Geleceğin parlak mesleklerini okul çağında iken düşünmeye başlayan gençlerimiz, üniversite basamağında, şartların elverdiği ölçüde isteklerine ulaşmış olmanın heyecanını yaşar
Buna karşılık, doktor olmak isteyen bir gencin puanlama sonucu iktisatçılığa; güzel sanatlara merakı olan birinin de, veterinerliğe adım atışı olağan durumlardandır.
Yeteneğe uygun işi seçebilmek de ayrı bir dikkat ister. Yönetmek için zorunlu olan nitelikler ile bir meslek sahibi olma arasında önemli farklar vardır.
Bugün piyasada, asıl mesleğinin dışında, başka sahada çalışanlara sıklıkla rastlıyoruz.
O nedenle kendini sahnede şarkı söylerken bulan ünlü bir futbolcuyu veya köşe yazarlığı yapan doktoru-mühendisi pek yadırgamıyoruz.
Ekonomik koşullar nedeniyle, ikinci işi yapanlar da az değil!
Son zamanlarda arz ve talebe göre yıldızı parlayan meslekler, gazetelerin, dergilerin sayfalarında ilgi çeken konular arasında sıkça yer alıyor.
Bunlardan şimdilik en revaçta olan, yeni sayılmasa da trendi hızla yükselen iki daldan söz etmek istiyorum.
Jeologluk,
Psikologluk...
İlki, bugüne kadar hiç itibar görmemiş, jeoloji (yer bilimi) mühendisliği. Yaşanılan ve yaşanacak olan deprem olaylarından sonra ilgi odağı haline gelen bu niteliğin böylesine yükselişi, dikkat çekicidir.
Zira ülkemizde sayıları on bini bulan jeologların bugüne kadar kendi alanları dışındaki çeşitli işlerle uğraştıklarını, istatistiksel bilgiler ortaya koyuyor.
İkincisi ise, tıp alanına girmeyen, uzmanlaşma neticesinde elde edilmiş bir nitelik...
Doktor veya psikiyatristlerden ayrı bir sınıf...
Ruhsal yapıyı güçlendirme etkinliği...
Görev alanı, sadece hayatı belirli yönde, olumsuz şekilde etkileyen doğal afetlerle sınırlı olmayıp aklımıza gelen tüm bireysel kitlesel olayları da kapsıyor. Ekonomik sıkıntılar, zamlar, trafik, çete hareketleri, sosyal ve politik skandalların yarattığı güvensizlik duygusu, cinnet, satanistler, intihar vakaları, aile yaşamındaki olumsuzluklar gibi...
Ancak, insanın aklına şu soru geliyor:
Bireyin ruhsal bunalım içinde olduğu ortamdan huzur dolu bir boyuta geçmesi için kendilerinden yardım istenen o vasıftaki insanlar, nasıl ve ne şekilde mutluluğu yakalamışlar ki, hastalarını olumlu yönde etkileyip sağlıklı, esenlik dolu hayata kavuşturabilsinler? Size, bu konuyu işleyen, Robert De Niro ve Billy Crystal’ in harika bir şekilde oynadığı biraz eskide kalmış ‘Anlat Bakalım’ filmini görmenizi tavsiye ederim.
Bir psikologun desteği, ilk etapta olumlu etkiler bırakabilir. Ancak, aradan zaman geçtiğinde, bireyleri rahatlığa ulaştıracak düzeye ulaştıramadığı görülecektir. Sonuçta, tedavi yöntemi psikiyatri alanına taşınacak; beyin, ağır ve etkin ilaçlarla adeta durma noktasına getirilecek, sözüm ona olumlu sonuçlar alınacaktır.
Şurası muhakkak ki, psikolojik tedavi, sonuçta ancak insanın kendi kendine yapacağı ve şuur bozukluğunu giderici telkinlerle olabilir.
Friederich Nietzshce, Ecce Homo'nunbaşlarında şunları söyler: "Beni uzun süre sinir hastası olarak tedavi eden bir hekim, sonunda “hayır!..” demişti. “Bozukluk sizin sinirinizde değil; sinirli olan benim!.."
Ahmed F. Yüksel