Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Mayıs '08

 
Kategori
Psikoloji
 

Metamorfoz geçirmiş duygular

Metamorfoz geçirmiş duygular
 

"Hayat bir gün beni ondan ayırırsa..." deriz ya; ona dair tüm sorularım cevaplanmış, tüm söylemek istediklerim özgürce söylenmiş, tüm yaşamayı arzu ettiklerim ama az ama çok paylaşılmışsa eğer; bu bitişin ardından kalan sadece "özlem" olurdu. Oysa ölümle gelen bir dönüşümün ardından yada bir vedanın ardısıra yaşadığımız duygu, sıklıkla "acı" olur değil mi?

Eğer bu dönüşüm yaşamdan ölüme doğru değilde, hayatın içinde kalmak kaydıyla gelen bir kopuşsa sadece ve eğer ayrıldığınız da aşkınızda bitmişse; bu defa da mirasınız deneyim olurdu ekseriyetle. Ne bir pişmanlık, ne de üzüntü... bir nebze hüzün belki, o da alışkanlıkla karışmış olanından.

Göz yaşları ne için akar; bastırılmış duyguların bentleri aşması değildi midir ağlamalarımız? Ne için dizginleriz, neden bastırırız, nasıl da dönüştürürüz o duyguları birinden bir diğerine.

Öfkeden yumruklarını sıkan bir çocuğun yanında, ona "sakin ol" diyen bir anne gördüğünüzde hiç düşündünüz mü acaba o duygu bu raddeye gelene kadar, öfke olup kendini bu yüzüyle gösterene kadar hangi aşamalardan geçmiştir?

Oysa öfke ve acı yaşamlarımızda iç içe olduğumuz bir çok duygudan sadece bir kaçıdır. Bunlar gibi endişe, korku ve bir çok duygu daha bu görünen halleriyle adlandırılacak şekile gelmeden önce bir çok aşamadan geçer. Yani metamorfozun tamamlanmasından önce bambaşka yüzlerle ama içten içe hep vardırlar. Ve korkuyu karnınızda hissetmeden çok daha önce buna neden olan, tetikleyici, öncü duygular yaşanmıştır çoğunlukla. Onlar bambaşka isimlerde belki farkında olmaksızın gelip geçmiştir içinizden. Ve kademe kademe gelişip, dönüşerek ancak dışavurulacak boyuta geldiklerinde fark edilmeye ve anlamlandırmaya çalışıldıklarından da çoğunlukla son hallerini gördüğümüzde tanımak zor ve tanımlamalar yanıltıcı olmaktadır.

Henüz tohum hallerindeyken, ekilmeye başlandıklarında olanı fark edecek kadar kendini dinleyen, kendini tanımaya gayret eden biri değilseniz; çoğunlukla olaylara verdiğiniz tepkileri anlamalandırmak kendiniz için dahi güç ve karmaşık olabilmektedir.

Oysa bizler sevgi istediğimizde teredütsüzce gidip annemize sarılan çocuklarken, zaman içinde edinilen deneyimler sonucunda sevgi isteğini bastırmayı ve ardından da (bu duyguyu bir basamak daha kuma gömerek ) dönüştürmeyi öğrenenmekteyiz. Sevilme gereksinimimizi ortaya açıkca koymak yerine, sevgi talebimizin olduğu kişiye karşı umursamaz tavırlar sergilemekten tutunda, ona öfke duymaya varıncaya kadar geniş bir yelpazade belkide yüzlerce metamorfoza uğrayıp farklılaşmış ama özünde tek ve bir olan tepkiyi pek ala sergilemekteyiz. Korku, endişe, gerginlik ve daha bir çoğu...Oysa bu duygular gibi pek çoğunun özündeki ihtiyaç; "sevgidir" aslında.

Çocukları olanlar bunu iyi bilirler: Ağlayan bir bebeği sakinleştirmek için yapılacak en doğru şey onu göğüsünüze alıp sevgiyle sarmaktır. Eğer bir hastalık değilse ağlamasına neden olan, hemen oracıkta bebeğiniz susverir. O sevgiyi talep etmek için sadece ağlamak gerektiğini düşünecek şekilde büyütülmez de, ebeveynleri tarafından bönkörce sevgiye doyurulursa, yetişkinlik çağında da olsa duygularını adlandırmayı becerebilen ve dönüştürmeksizin filizlenirken tanımlayabilen bir erişkin olacaktır. Ve bu da kendini bilme yolunda olmazsa olmazlardan biridir.

Endişe, öfke, korku tüm bu duygular sağlıklıdır, eğer birinci elden yaşanıyorlarsa... Çünkü hayatta kalmak için; tüm bu duyguların değeri ve önemi büyüktür. Var oluşumuzun devamı için doğada korkuya, öncesinde endişeye ve kendimizi korumamız için zaman zaman öfeye gereksinimiz vardır. Ancak yerinde ve gereğince.

Oysa şimdi saydığımız bir çok duygu; artık dönüşen ve zaman içinde tanınmaz hale gelen sevgi açlığımızın maskeleri olmuş halde sergilenmektedir. Etrafımızda yaşanan ilişkilerin bir çoğunda gözlemlediğim şu: Sevmekten endişe duyan, ardısıra sevildiğinde buna alışıp sonrasında da kaybedeceğinden korkan bizler, bize sevgi gösterenlere öfke duyar hale gelmiş durumdayız.

Bu gidişe en azından kendi adımıza bir dur diyebilmek ve yetiştireceğimiz çocuklarımıza bu dejenerasyona uğramış duygusal mirası aktarmamak adına; bir an evel kendi duygularımızı içimizde doğru biçimde adlandırabilmek ve birinci elden ifade edebilmek için çaba göstermeye çalışalım derim.

Sevgi ve ışıkla
Ayna

27.05.08


 
Toplam blog
: 268
: 1969
Kayıt tarihi
: 15.09.06
 
 

Var olan her oluş ve bozuluş hakkında gözlem, tahlil ve sonuca varma sürecindeki yolculuğumu, siz..