Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Eylül '09

 
Kategori
Felsefe
 

Mevlana - Gönüller Sultanı

Mevlana - Gönüller Sultanı
 

Mevlana


Mevlana’nın eserlerinin bugün Türkiye’de yeteri kadar satılmaması üzüntü vericidir. Nedeni de çevirmenlerimizin bugünkü konuşulan Türkçeye uygun değil, hep kendi akademik kariyerlerine uygun çeviriler yapmalarındandır.
Bu nedenle Mevlana'ya yabancıların bizden daha fazla ilgi gösterdikleri kesin. Türkiye’de yaşayanların büyük bir kısmı farkında bile olmadı ama bir süre önce UNESCO Mevlevilik kültürünü Dünya kültürleri mirasına dâhil etti ve doğumunun 800. yılı olan 2007 senesinde Mevlâna’nın tüm üye ülkelerde anılmasını sağladı.

Şu anda hala mesnevileri, ABD'de en çok satan şiir kitapları sıralamasında birinciliğini sürdürürken, Hawaii'de, Japonya'da, Güney Kore'de ve daha birçok ülkede Mevlevihanelerin yapımına başlanmıştır. Mesnevileri şu ana kadar 9 dile çevrilmiştir. Konya’daki türbesini ziyarete gidenler, özellikle Japonların fazlalığının dikkat çekici olduğunu söylüyorlar. Mevlana'ya yönelik internet siteleri de dönem dönem dünyanın en çok tıklanan siteleri olmaya devam etmektedir.

Bilirsiniz Mevlana’ya gönüller sultanı da derler. Çünkü O düşünceleriyle her dinden, her mezhepten, her kültürden insanları sevgi ve hoşgörüsü ile kucaklayan, dansı, müziği ve şiiri katı dinsel ritüellere katmayı başaran bir filozof olarak tarihe geçmiştir. Mevlana insanların birliğinden yana çok çaba sarf etmiş bir düşünürdü. Onu sevip sayanlar sadece Müslümanlar değildi. Örneğin Konya civarındaki Rum halkı da ona büyük bir sevgiyle bağlıydı.

Mevlana’nın felsefesinin esas temelinde tasavvuf felsefesi vardır. Tasavvuf felsefesini ise “nefsin ruhun emrine verilebilmesi için eğitilerek arıtılması ve böylece nefsin parçası olduğu bütüne ulaşmasına olanak tanınmasına çalışan bir inanç sistemidir.” şeklinde tanımlamamız mümkündür. Yani bu felsefe yaratılmış olan her şeyin yaratanın yani Allah’ın özünü taşıdığını kabul etmektedir

Mevlana’nın isminde bulunan Rumi kelimesinin Rumca ile hiç bir alakası yoktur. Rumi, Anadolu demektir. Mevlana’nın, Rumi diye tanınması, ömrünün büyük bir kısmını geçmiş yüzyıllarda Diyarı Rum denilen Anadolu ülkesinin vilayeti olan Konya’da geçirmesi ve nihayet türbesinin orada olmasındandır.


Mevlana yaşadığı süre içerisinde başlıca beş eser vermiştir. Bunlar;
1. Fihi Ma Fih (o’nun içindeki içindedir)
2. Divan-ı Kebir (büyük defter)
3. Mecalis-i Saba (yedi meclis)
4. Mektubat (mektuplar)
5. Mesnevi (ikişer ikişer)
Mevlana bu beş eseri ile gününün insanlarından, kıyamete kadar yeryüzüne gelecek bütün insanlara hitap eden bir büyük mutasavvıf olmayı başarmıştır.
Mevlana, Fihi Ma fih” adlı eserinde karısını örten kapatıp kimseye göstermeyen erkeği 'koltuğunun altına bir somun ekmeği saklamaya çalışan insana benzeterek kınamıştır. Gizlenmenin ve örtünmenin karşısındaki insanın daha çok merakını arttıracağını ve görme duygusunu kamçılayacağını belirten Mevlana bunun sadece kötülüğü arttıracağını ifade etmiştir.
Mesneviden bazı deyişler ise şöyledir:
• "Bilgi, mal, mevki ve hüküm kötü kişilerin elinde fitne şeklindedir.
• “Bilgisiz, kötü buyruklar veren bir padişah olunca bütün ova yılanlarla, akreplerle dolar.”
• “Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susar”
• “Bir mum diğer mumu tutuşturmakla kendi ışığından bir şey kaybetmez”
• “Ne mutlu o kişiye ki kendi, kendinin ayıbını görmektedir.”
• ”Işık görünmeden renkler görünmez.”
• ”Aynı dili konuşanlar değil aynı fikri paylaşanlar anlaşabilirler”
• “Su ateşi yok eder ama su bir kaba girerse ateş onu yok eder”

Mevlevi inanışına göre insan iki kere doğar. İlkinde annesinden, ikincisinde kendi bedeninden. Ama bu inanışa göre asıl doğuş kendi bedeninden olandır. Her şey Tanrıdan gelir ve sonunda Tanrıya dönecektir. Ruh tanrıdan fışkırmadır. Ölümsüzdür. İnsan vücudundan önce de vardı daha sonra da var olacaktır. Ruh Tanrıya dönmenin özlemi içindedir.

Mevlana'nın eserlerinde geçen ney sesinin, kamışların ağlaması olduğuna inanılır. Sazlıktaki bir kamışın ney haline gelene kadar geçirdiği devreler, insanın olgunlaşırken geçirdiği devreleri ifade eder. Ney’den çıkan ses, ruhun geldiği yere duyduğu özlem ile acı dolu inlemesini ve yakınmasını ifade eder. Ney de benzer şekilde önceden kamış olarak bulunduğu sazlıktan ayrılmış ve bu ayrılık, onun acı feryadına sebep olmuşsa, ruhlar âleminden gelen insan ruhu da geldiği ruhani âleme hasret kalacağını bildiğinden doğum esnasında yeni yaşamına ağlayarak başlamaktadır.

Mevlana'ya göre Allah a yakın olmak için dünya nimetlerinden kaçmamıza hiç gerek yoktur. Çünkü Tanrı tüm yarattığı dünya nimetlerini insanların istifadesine vermiştir. Örneğin arıya insanlar için mükemmel bir enerji kaynağı olan balı üretme görevi verilmiştir. Ona göre dünyada kaçınılması gereken şey Allahın insanlar için yarattığı nimetler değil bilgisizlik yani gaflettir.
Mevlana din farklılıklarını şöyle açıklıyor. “Yüz ayrı kitap da olsa hepsi de tek bir mihraba dönerler. Hepsi de sonunda tek bir kapıya çıkarlar. Hepsinin de temelinde Allah’ı bilmek ve sevmek yatmaktadır. İnsan kendini yaratanı nasıl sevemez ki. Bu sevgi zaten insanın özünde gömülüdür. Tanrıya ulaşmak için insanın özünde bulunan bu ilahi aşkı ortaya çıkarması yeterlidir. Bunun için falanca dine veya mezhebe mensup olmaya gerek yoktur.
Değerli tarihçi Cemal Kutay’ın anlattığına göre, Atatürk emrindeki yardımcılarının “Paşam halk Mevlana’nın makamını müze haline getirmenizi istiyor. Bu bir sakınca doğurmasın” diye sorması üzerline Mustafa Kemal’in verdiği cevap ilginçtir:
“-Eğer, Hz. Mevlana’yı hakkıyla tanımak ve benimsemek için ziyarete gitmekte olduklarına inansam öteki dergâhların da açılmasını sağlardım. Çünkü Hz. Mevlana’yı tanımak ve anlamak zaten diğer tüm tehlikeleri de ortadan kaldırmaktadır.”

Değerli okuyucularım, Mevlana denizinden getirdiğim bir bardak suyu işte Mevlana budur diyerek bana ayrılan köşede sizlere sunmaya çalıştım. Bundan sonra yapacağımız çok daha önemli bir görevimiz vardır. Bu da Atatürk’ün belirttiği gibi ülkemizi halen tehdit eden tüm tehlikeleri ortadan kaldırmak için Mevlana ve onun felsefesini onu hiç bilmeyenlere bıkmadan usanmadan her fırsatta anlatmaktır. Yani hepimiz birer Mevlana olmalıyız.

Çünkü Mevlana’nın 800 yıl önce ışık tuttuğu yola yani barışa, hoşgörüye, sevgiye, yeni açılımlara ülkemizin ve Dünya’nın şu anda her zamankinden daha fazla ihtiyacı vardır.

"Bir can var canında o canı ara!
Beden dağındaki gizli mücevheri ara!
Ey yürüyüp giden dost bütün gücünle ara!
Ama dışarıda değil, aradığını kendi içinde ara!"

 
Toplam blog
: 12
: 695
Kayıt tarihi
: 13.08.09
 
 

1950 Trabzon doğumluyum. ABD de MIS konusunda Merkez Bankası adına lisans üstü eğitimimi tamamladıkt..