- Kategori
- Gündelik Yaşam
Mevsim Salatası

- Soğuk…
- Üşüyorum…
- Hem de alabildiğine…
- Son iki gündür maalesef böyle! Antalya’ya kış geldi.
- Ne zaman memleketin kuzey tarafları Balkanlardan gelen soğuk ve yağışlı havanın etkisine girse, Antalya güneşli ama dondurucu bir soğukla günü karşılar.
- Malumunuz üzere klimaya talim ettiğimizden, ısınmak ne mümkün… Sadece dişlerinizi kıkırdatıp duruyorsunuz.
- Ve şahsım olarak hayatta en nefret ettiğim şeylerden birisi de klima sıcağıdır. Tansiyonum düşer, halsizleşirim… Üzerime uyku çöker, tek kelime laf edemem.
- Antalya’da kasvet yok.
- Aslında böyle bir soğuk havaya, güneş değil de bol bulutlu, her yanı griye çalan kasvetli bir hava giderdi. “Soğuk ve kasvet birbirini bütünleyen bir doğa harikası” diye düşünmüşümdür hep… Ve hafif hafif yağan yağmur…
- Yok ama Antalya’da son iki gündür dondurucu bir soğuk olmasına karşın, daha henüz bu sabah gri bulutlar gökyüzüne yayılmaya başladı, lakin yağmurdan eser yok.
- Bu havalar mı?
- Kasvetli halini severim dedim ya… Bey dağlarını sarıp sarmalayan bulutların çizdiği o senfonik görüntü var ya… Hele bir de yağmur serpiştirdi mi etrafa, değmeyin keyfe! Çam kokuları yayılır etrafa… Ve işte o zaman “En güzel şey nedir?” diye soranlara vereceğim yanıt, “Rakı içmektir!” olur. Tabi yanında hamsi tava, mevsim salatası, bir parça beyaz peynir ve soğan, roka, tereden oluşan bir söğüş…
- Mevsim salatası…
- Rendelenmiş havuç, rendelenmiş turp ve karalahanadan oluşan üçlü karışım… Biraz sirke, biraz da sızma zeytinyağı ile tatlandırdınız mı damağınız bayram eder.
- Tabi bir de meyhane… Bol camı olan ama fazla süksesi olmayan bir yer…
- Dün akşam Doğu Garajından geçerken gözüme takıldı… Etrafını reklam panolarıyla çevirmişler Doğu Garajı’nın. Ne yaptıklarını bilmiyorum ama aylardır böyle… Hatta yıllardır. Eskiden Halk pazarı vardı Doğu Garajında. Minibüs durakları, Festival çarşısı ve tabi balıkçı restoranları… Yani bir çeşit meyhanelerde diyebileceğimiz restoranlar. İşyerime yakın olduğundan zaman zaman böyle kasvetli havalara denk geldiğimde giderdim bu restoranlara… Benim için her biri birer meyhane havasındaydı… Nedendir bilmiyorum ama bu restoranları meyhane gibi hissederdim.
- Soğuk ve yağışlı havalarda bu restoranlardan birisine gider, bir camın dibine oturur, hamsi tava, beyaz peynir, mevsim salatası ve yeşil söğüşten oluşan mönünün yanında birkaç kadehte rakı içerdim. Nasıl oldu bilmiyorum ama bu restoranlarda alışmıştım mevsim salatası yemeye… Orta büyüklükte bir cam kâse içerisinde gayet güzel bir şekilde rendelenmiş olan havuç, turp ve karalahana yan yana getirilir, zeytinyağı ve sirke ile tatlandırılarak servis edilirdi… Hoşuma giderdi mevsim salatası…
- Artık Doğu Garajı yok… Benim için meyhane olan o salaş restoranlardan Antalya’nın hiçbir yerinde kalmadı. Bir Doğu Garajında vardı, bir de Meltem Mahallesinde… Her iki yerde talana maruz kaldı. Kendine has bir kültür oluşturmuştu bu yerler. Fiyatları makul, insanın içini sıkmayan, gereksiz ritüellerden uzak, sade mekânlardı. Antalya’nın o baş döndürücü hızlı değişiminden fazlasıyla nasiplenen yerler oldular.
- Şimdi ise hava kasvetli olsa ne, yağmur serpiştirse ne… İnsanın için ısıtan mekânlar kalmadıktan sonra…