Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

31 Temmuz '10

 
Kategori
Güncel
 

Milletçe kavga edelim eylenelim

Bir Türlü Anlaşamayan İnsanların Anlaşamama Sebeplerindeki Üzücü Durumlar İçin, Bu Karşıtlıklara, Sizler Ne Dersiniz? Sizler Bu Şıklar İçinde Yoksanız, Lütfen Yorumunuzu Kendiniz Yazıya Ekleyin.

Bu millet fertlerinin, genel olarak oldukça iyi niyetli olmalarına rağmen, bu insanların aralarında anlaşamamalarına, istemeden yanlışlar yapmalarına, bazılarının bazılarından fikren ayrı düşünmelerine, bu sebepten dolayı, birbirlerinden de ayrı kalmalarına, bazı kişilerin aile veya toplumdan dışlanmasına, bazı kişilerin kayıplara karışmasına, kavgaların, geçimsizliklerin, haddini bilmezliklerin yaşanmasına, bir tarafın ya da bütün tarafların bitaraf olamamasına, hatta kız kaçırmalara, kadınları darp etmeye, töre cinayetlerine kadar varan, müessif olayların yaşanmasına, temelde sebep teşkil eden ana mesele: Bu insanların, önce annelerinden, sonra baba ve ailelerinden, yakın çevreleri ile yörelerinden, ülkelerinin maarifinden ve o maarifin tedrisatı kadar, hocalarından da alamadıkları, gerçek eğitimdir.

Doğuşla başlayan bu yanlış eğitim tarzı, bizim ülkemiz insanını, çok konuda ve oldukça özürlü yetiştirdiği için, bizlerin çözüm bekleyen çok fazla meselemiz vardır. Ve dertlerimize çare ya da çözüm üretecek kişilerle bile, anlaşmaktan uzlaşmaktan yana değilizdir. Pekiyi de biz nerelerde, ne sebeplerle neden bu hâldeyizdir? Neden birbirimiz ile anlaşamayız?.. Şayet Biz ne tarafta olduğumuza ve o tarafın doğruluk eğrilik derecesine doğru, düzgün, bir mantık dahilinde karar verebilirsek; muhatap tarafla da anlaşmamızda, önceleri olduğu kadar sorunlar da yaşamayabiliriz. Ya kendimiz ikna olup taraf değiştirebiliriz. Yahut muhatabımızı ikna edip, Ona taraf değiştirtebiliriz. Veya başka bir Üçüncü şık üzerinde de buluşup, güller gibi geçinip gidebiliriz. İş ki; bizlerin bir vasat üzerinde buluşmaya, halisane niyetimiz kesin olsun.

+ Aşağıdaki onca sözün özü şudur ki; canını sıkanın anasına söverek, öz çocuklarını döverek, kendi eşlerini oynatarak, her kadının arkasından bakarak yaşamını sürdürdüğünü zanneden bir milletin, kendisi ile barışık olması, mümkün değildir.

+ Talebesinin kendini geçtiğini gördüğü hâlde; Onunla iftihar etmeyen bir öğretmenin, milleti ile barışık olma ihtimâli bulunmadığı gibi, talebelerine de bu millete de verecek hiçbir şeyi yoktur, olamaz da!.. Keza bir öğretmen kese ile talebe arasında sıkışıp kalmakla da, maarif adına düzgün bir netice alamaz.

+ Gerçek yarar ile gerçek zararın ne olduğunu? Kendileri için bile, tefrikten aciz olan bazı siyasîler, her fırsatı sebep ihdas ederek: “-Evet” yerine “­­-Hayır” ya da “-Hayır” yerine “-Evet” diyecek milletler yaratmaya çalışırlar. Sonra bu “Evet’ciler” ile “Hayır’cılar”, sebebini dahî bilemedikleri hâlde, en önemli millî çıkarlar karşısında bile, hiçbir zaman doğru tercihte bulunamazlar. Meseleler muvacehesinde, bitaraf olamadıkları için, taraftar olarak birbirleri ile de anlaşamazlar. Hatta birbirlerine giderek düşman da kesilirler. Bu sayede, büyük parsayı bu plânı yapan siyasiler toplarken, ülke de batar gider.. İşte bu elim manzaradan dolayı, bu milletin aileleri içinde bile, birlik ve beraberliğimiz, fazlası ile riskli bir hâl almıştır, artık.

+ Renklerle şekillerin insanın zevkine tabî’ olduğu ve münakaşa edilemeyeceğini savunanlar ile renklerle şekillerin akademik ve ilmî olduğu gerçeğini savunan insanların anlaşabilmesi oldukça zordur.

+ Yumurtadan tavuğun çıktığında iddialı olanlarla, tavuğun yumurtlamasından dolayı kanıt sahibi bulunanların da, nice tavuğu kesmeleri, yumurtayı da yeneleri pahasına, anlaşabilmeleri ihtimâli zor ve sorunludur.

+ Zekânın akıl yönetiminde olması gerektiğini savunanlar ile aklın zekâ sayesinde ilerleme kayıt ettiğini iddia edenlerin de anlaşabilmelerinde mantıkî sorunlar olacaktır.

+ Her şeyin neye göre olduğunu sorgulayarak bir meseleyi kabul ya da reddedenler ile her şeyi geldiği gibi sorgulamadan kabul edenlerin anlaşabilmesi de oldukça zor olur.

+ Dünya’yı insan gözü ile değil de; kadın gözü ile görenlerle, Dünya’yı erkek gözü ile görenlerin, anlaşmaları yatakta bile pek sert olabilir..

+ Kadının ya da erkeğin mutlak üstünlüğünü savunanlar ile bu cinslerin yerine göre birbirlerine üstün olabileceğini savunanların, insanlık vesair belli esaslar üzerinde anlaşmaları oldukça zaman alıcı olabilir.

+ Freudyen bir yaklaşım ile seksten bütüne gidiş ile tek tek bütünlerden sekse dönüşü savunan iki ayrı anlayış sahibinin, sevişirken bile anlaşmalarında sorunlar yaşanabilir.

+ Bedenini önde tutan sav sahipleri ile ruhunu önde tutan sav sahiplerinin ya da önce sevda yanlıları ile önce seks yanlılarının da anlaşmalarında problemler olacaktır.

+ Seks hayatını, sevişerek paylaşılması gereken bir zevk olarak algılayanların yanı sıra seks olgusunu, tamamen kirlenmek ya da kirletmek olarak algılayan mantık dışı akılların, anlaşma ihtimâli olmadığı gibi, hatta birbirlerini yaşatmaları ihtimali bile fazla yoktur.

+ Kendinde bir erkeğe lâzım olabilecek her şeyin olduğunu savunup, karşılığında maddi çıkarlarla yetinenlerin, her manadaki madde dışında, muhatapları ile ciddi bir paylaşımları ya da paylaştıkları müşterekleri olamaz.

+ Sırtındaki astragan ile kısırlaştırdığı köpeklerine şefkat besleyen, diktiği çiçekler açınca, onları kopartıp vazoda seyir eden bir gafilin, çevre, tabiat ve çevreciler ile barışık hiçbir yanı olamaz.

+ Herhangi bir meseleyi cetvel kalem ta’dad ederek inceleyen ve düzenleyenlerle, aynı meseleyi sayı sıra gözetmeksizin, rast gele dile getiren veya tatbik edenlerin de aralarında anlaşmaları, hem sıkıntılı hem de sorunlu olur.

+ Konulara kalıcı ve makul çözüm bulmak adına, tartışmaktan yana olanlarla, konuları lâf sokuşturmakla belli ölçüde çözümleyebileceğini zannedenlerin de anlaşmaları ve birlikte bir çözüme ulaşmaları oldukça problemlidir..

+ Arada sırada gerçekten ciddi mazereti olanlarla, sürekli bahanesi olanların, ömürleri boyu anlaşmaları beklenemez.

+ Sebep sonuç ilişkisini sürekli gözetenlerle, sonuçları sebep zannedenlerin de anlaşmaları pek nadir ve hatta mucizevî olur.

+ Ben merkezli olanlarla, biz merkezli olanların da anlaşmaları pek mümkün değildir.

+ Her şeyi hamuduyla götürmekten yana olanlarla, çıplak tabutuyla gitmekten yana olanaların arasında hiçbir şey olamaz.

+ Aklı ile ağzı tutmayanların zikri ile fikri tutanlarla varabileceği bir netice olamaz.

+ Takım ruhunu özümsemişler ile kendi takımındaki oyunculara bile çalım atanlar ile anlaşmak da, bir iş başarmak da, netice almak da çok zordur.

+ Takımlar arası fikri ya da sportif mahiyette yapılan her müsabaka, kayıp eden taraf da dahil olmak üzre: Her taraf ve taraftar, bu müsabakadan birşeyler kazansın ve zevk alsın diye değil de; tarafların büyük rekabeti, taraftarların bitmez tükenmez kavgası için olursa, orada sportmenlik ve centilmenlik hatta insanlıktan bahis açmak bir yana, asgarî bir müşterekten bile söz etmek mümkün değildir.

+ Hakimliğinde adil, hakemliğinde dirayetli, hekimliğinde hikmetli, işinde ehliyetli olanlarla, bu vasıflara sahip olmayanların, anlaşabilmeleri tamamen ihtimâl dışı bir hayâldir.

+ Çalışmayı ibadet sayanlarla, tembelliği itikat edinmiş olanların, bir gün anlaşmaları ihtimâlini ahmaklar bile beklememelidir.

+ Edepli, hayâlı ve arlılar ile edepsiz, hayâsız ve arsızların anlaşmaları ve birlikte yaşamaları imkânsızdır.

+ Kendi sorumluluğundaki kişi ve işleri yönetememiş olanlarla, sorumluluğunun dışında olanları bile yönetim tarzı ile etkilemiş olanların, anlaşmalarını pek beklemeyin.

+ Kâinat’a, Dünya’ya ve insanlığın yararına göre düşünenlerle, yöresine işine ve kendi çıkarlarına göre düşünenlerin anlaşmaları çok sathî olur.

+ Kendi bildiği değişmez doğrularla yaşayanların, kendi bilmediği bilumum değişken doğruları öğrenmeye çalışan ve mutlaka öğrenenlerle yaşamaya kalkmaları ve anlaşacaklarını sanmaları, çok sıra dışı hadiseler zümresinden olur.

+ Hem bilgi hem de fikir sahibi olanlarla, bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olanların da anlaşmalarının, gayet sathî ve kısa ömürlü olacağı kesindir.

+ Hayatı ölümlerle, düğünlerle, sevdalarla, acılarla tanıyarak, gayet ciddiye alanlar ile hayatı tv dizisi gibi algılayanlar arasında, mevcut bağ, esasen yok mesabesindedir..

+ Şımarıklar ve küstahlarla erdemlilerin anlaşabilmeleri mümkün değildir.

+ Etine teveccüh edilenlerle, beynine saygı duyulanların aynı hâl ile hâllenmesi hâlinde her iki taraf için de sıkıntı doğması ihtimâli fazla olasıdır.

+ Kavga ile çözüm arayanların, sükûn ile huzuru arayanlarla, uzunca bir ilişki kurması ihtimâli mümkün görülemezlerdendir.

+ Aynı milletten olmalarına rağmen: Ana dilini bilmeyen ya da yanlış bilen zümreler ile ana dilini iyi bilen zümrelerin de bazen anlaşmaları zor olur.

+ Her iki taraf kesin iyi niyetli olsa da; özgür ve doğallar ile sistemli, disiplinli ve prensip sahibi olanların anlaşmalarında, sürekli problemler yaşanması normâldir.

+ Muhatabının hegemonya alanına saygı gösterenlerin nezaketine mukabil, kendi hegemonya alanını muhatap hegemonya alanına tecavüz için kullananların, hem izanla bir alâkaları yoktur, hem de kendi menfaatleri için alabilecekleri mutasavver neticeler, çoğunlukla ümitsiz ve anlaşma dışı olur.

+ Yarası olup gocunanlar ile yarası olmayıp konuşanların da anlaşmaları zordur.

+ Yaşı ve başı ile mütenasip adam gibi davrananlar ile bu hudutların dışında davranan ahmakların, anlaşabilip uzlaşabilmeleri, pek ihtimâl dahilinde değildir.

+ Bir taraf olanlarla, bîtaraf olanlar, çoğunlukla kolay kolay anlaşamazlar.

+ Emanet ettiğinin kılına dahî zarar gelmeyeceğini düşünen safiyet ile emanete ihaneti makul gören zillet, hiçbir terazide tartılamayacak ve aynı kefeye konamayacak kadar zıt değerlere haizdir.

+ Sürekli düşünen, zevkle üretip geliştirip eser verenlerle, düşünce ve üretme yorgunu olup, kendi kurallarını ya da statükoyu tekrar edenlerin, aynı noktalar üzerinde fikir birliğine varmaları ihtimâli, hiç yok gibidir.

+ İslâm karşısına ilmi koyanların, ilim karşısına İslâm’ı koyanların ne ilimden ne de İslâm’dan haberdar olmadıkları gibi, birbirlerinden de haberdar olma ihtimalleri yoktur.

+ İlâhi adaletten yana olanlarla, sosyal adaleti savunanların anlaşmaları da zordur.

+ İnsanı savunanlar ile ilâhı savunanların anlaşmaları bazı büyük çelişkileri içerebilir.

+ Mikro ve makro kozmosun bütününde, inkâr götürmez bir şekilde, açık gözle ya da cihazlarla gördüğümüz bulgulara rağmen, Allah gerçeğini inkâr edenler, Kâinat’ın göremediğimiz %96 civarındaki bütününde, Allah’ı arasalar bile, Bu gayretleri Onları Kâinat bilimcilerle ya da sıradan itikat sahipleri ile uzlaştırmaya yetmez.

+ Devletin millet için var olması gerektiğini iddia eden zümrelerle, milletin devlet için var olduğunu iddia eden zevatın, ne milletin, ne de devletin menfaatleri üzerinde bir fikir birliğine varmaları mümkün olamaz.

+ Üstünlerin hukukunu tercih edenlerle, hukukun üstünlüğünü tercih edenlerin, en basit hukuk kaidesi üzerinde dahî anlaşmaları, gerçek bir mucize olacaktır.

+ Gerçek demokrasiyi savunanlarla, herhangi bir karşıt görüşü savunanların, kökten anlaşmaları ihtimâli, imkân dahilinde değildir.

+ Tecessüs, husumet, yalan, dolan, dedikodu, rüşvet, hizip, nifak, fuhuş, sirkat gibi ahlâk dışı işler insan, aile ve cemiyeti kemiren ciddi belâlardan olmakla; bu neviden rezillikler üreten insanlarla da, cemaatlerle de muhatap olmak ve bir mefkûre çevresinde toplanmak, haysiyetli insanlar ve toplumlar için söz konusu değildir.

+ Harp, darp, terör, narkotik, insan ticareti ve anarşiden idame-i hayat çıkarı olanlarla, yuvasından Dünya’sına kadar, sulhu savunanların, anlaşmaları hayâl edilemeyecek kadar zordur.

+ Oy davası için, kan davası için, can davası için, şan davası için, değişmez ve cahil bir hırs ve bitmez tükenmez bir inat ve aka kara bakmak aklı ile en son sözü, en büyük sözü, en dönülmez sözü söylemeyi marifet bilenlerle, asırlara hükmeden değişmez sözler söyleyen bilge kişilerin de, ne özde, ne gözde, ne de sözde paylaşabilecekleri, üzerinde anlaşabilecekleri hiç bir müspet mesele yoktur.

+ Akla ve topluma zarar akıl tutulmaları ile varılmamış varılmayacak yerleri, alınmamış alınmayacak neticeleri, olmamış olmayacak işleri varılmış, alınmış, olmuş vahim zararlar gibi gösteren, hasta siyasiler ve Onların elitist taraftarlar ile akla ve topluma şifa, varılmış yerleri, alınmış neticeleri, olmuş işleri da’hî az görüp; varılacak, alınacak, olacak müspet işler için, hedef gösteren siyasiler ve Onların halktan oluşan mütevazı yandaşlarının, ülke ve millet menfaatleri üzerinde, söz konusu terör ya da harp da’hi olsa; siyaseten anlaşmaları malesef mümkün görülmemektedir.

+ Resim heykel gibi güzel sanatlarla ilintili eserler üretenlerle, bu eserleri mahrem ya da günah sayanların, zihniyetleri arasındaki uçurumu aşmak deveye hendek atlatmaktan çok daha zordur.

+ Kendi sanat ve sanatçıları ile barışık veya bağdaşık olmayanlar, hiçbir milletin sanat ve sanatkârı ile lâyığı veçhile barışık ve bağdaşık olamazlar.

+ Tek müşterekleri, sadece kendi milletlerinin klâsik müzikleri olan kişilerin, çoğunlukla da hiç benzeşmeyen bu müzik yapılarına rağmen, aynı şartlar tahtında bir araya gelip, bu ayrı ayrı müzik eserlerini, hep birlikte icra etmeleri ve/veya dinlemelerinden, herkese şâmil bir ibadet lezzeti hasıl olur ki; işte sadece bu kutlu ihtişama “Evrensel Dilde Anlaşma” denilebilir.

+ Bütün bunlara göre: Karı koca gibi, ebeveyn ile evlâtlar gibi, sevgililer, ortaklar, komşular, talebeler, arkadaşlar, kardeşler, siyasîler, askerler, devlet adamları gibi, bu anlaşmazlıklarla birlikte yaşamaya mecbur olanların ya da mecbur kalanların ya da mecbur bırakılanların, muhtemelen baş vurabilecekleri tek makul çare, üzerinde görüş ayrılığı çıkan konuya göre, Evrensel akıl yönünde ve tabiî konusunun gereği veçhile: ilmî, dinî, insanî, hayvanî, içtimaî, vicdanî malî ve/veya hukukî doğruyu seçerek, o doğrultudaki düsturlar, kurallar, kaideler, üzerinden hareket etmeleridir. Münazaalılar, münakaşalılar arasında bu basit işi de başaramayan bir taraf varsa; zaten O taraf, tamamen ümitsiz bir klinik vak’a olmakla: İnsanların akıllı, vicdanlı, izanlı olanlarının, bu kişi/kişiler ile sürekli birlikte kalıp, birbirlerini ne hak yere kırmak, ya da çevreye, topluma, millete zarar vermek yerine, mümkünse birbirlerinden uzak durarak, doğacak menfî neticeleri asgara indirmeyi, tercih etmeleri gerekir. Bu tür davranmalarında da sonsuz yararlar vardır.

Çok az kitap okuduğumuz ya da hiç okumadığımız, kulaktan dolma ve de dizilerle yaşadığımız, dolayısı ile ciddi bir Dünya görüşümüz de olmadığı için, bizim öncelikle ve süratle çözüme muhtaç millî hatamız, dolayısı ile de millî meselemiz: Rehis-i Cumhurlarımızdan hamallarımıza kadar, her menfî olay karşısında, ilk önce kendimize dönüp, “-Benim bu işteki kusurum, hatam, eksiğim nedir?” diye sormasını öğrenmeye mecbur olduğumuzu, henüz öğrenmemiş olmamızdır. Tahmin ederim ki; bunu öğrendiğimiz gün, belli bir erdeme de ulaşmış olacağımızdan; tüm insanlarımız için devasa bir denk halini almış olan bu denklemin, yarısını da çözmüş oluruz. Aksi halde bu millet, aynı yastığa baş koyanlarından, aynı meclisi paylaşanlarına kadar, ipe sapa gelmez, şahsî ya da siyasî düsturlar üzerinden: Neye göre, neye “-Doğru” neye “-Yanlış” neye göre, neye “-Evet.” neye “-Hayır.” diyeceğini de bilemeden?! Yediden Yetmişe, itişe kakışa, ölene kadar, hayat zannettiği bu cenderede, sürünmeye devam etmek için, müthiş bir gayret sarf edecektir. Tabii içinde bulunduğumuz hâl ve şartlar, bu kadar akıl almaz bir lükse, izin verirse...

Haydar Volkan

Çiftehavızlar: 20.07.2010

 
Toplam blog
: 148
: 492
Kayıt tarihi
: 04.02.09
 
 

Haydar Volkan: 21.05.944 Rebabi bestekar Sabahaddin Volkan ve Piyanist Mukadder Volkanın oğlu olar..