- Kategori
- Blog
Milliyet Blog Depremi

Hep diyorum; “üç gün kaybolmaya göreyim ortalık toz duman oluyor, blog karmakarışık oluyor” diye. Yine aynısı olmuş. Hem de ne biçim! Gitmekle tehdit edenler, gidenler, gitmek isteyenler, gidip de geri dönenler, gitsem mi kalsam mı diye fal açanlar; gelişmeleri sessiz ve derinden izleyenler bir; böyle garip bencileyin internete pek giremeyenler de var.
Yeni arayüz beraberinde tartışmaları da getirdi. Olağan bir durum olarak kaydedilecek bu tartışmalar işin içine inatlaşmalar, “dediğim dedik”ler karışınca farklı bir hal alıvermiş. Yeni tasarım ile ilgili eleştiri ve önerilerini yazanlar MB idaresinin görüşlerine değer vereceğini düşünüyordu. Anladığım kadarıyla yeni yüzde öneri ve dileklere dair bir değişiklik/iyileştirme yapılmadığı için tepkiler farklı oldu.
Bloggerlerin beklenti ve istekleri ile idarenin inisiyatifi arasında bariz çatışmalar olduğunu düşünen kadim bloggerlerimiz sahneyi birer birer terk etti. Hepsi tanıdığım ve takip etmeye çalıştığım arkadaşlardı. Gidişlerine çok üzüldüm. Her ne kadar son zamanlarda eskisi kadar sık blog takip edemesem de burada olduklarını bilmek bile iyi geliyordu.
Bu şuna benziyor. Aynı şehirde bulunan aile dostlarınız, akrabalarınız ile belki ayda yılda bir görüşürsünüz ancak vaktaki o şehirden ayrılırsınız onlarla sık görüşemeyeceğiniz için üzülürsünüz. Bunu Denizli’den İstanbul’a taşınma sırasında yaşamış biri olarak yazıyorum. Öz ablam orada ikamet ediyor. Dediğim gibi ayda yılda bir görüşüyoruz. Ama aynı şehirde olduğumuzu bilmek bize bir nevi emniyet hissi veriyormuş. İstanbul’a taşınırken hissettim bunu.
Ablamla sık sık görüşemesek bile aynı şehirde olmanın ve ihtiyacımız olduğu anda kısa sürede birbirimize destek olabileceğimizi bilmenin rahatlığı vardı. Oysaki ayrı bir şehirde böyle bir konfora sahip olamıyorsunuz. “Çok özledim hadi bir göreyim” dediğinizde saatlerce yolculuk yapmanız gerekecek. Dahası acil bir durumda ulaşabilmek belki de imkansız olacak.
İşte buna benzer hisler içindeyim. Uzun zamandır bloglara yoğunlaşamasam da, sık sık yazamasam da, her gün arkadaşlarımı takip edemesem de burada olduklarını biliyordum ya bu yetiyordu bana. Canım istediğinde bir mesajla bir yorumla haberleşmek olasıydı. Şimdi nereden arayıp bulacaksın?
Tabi dostluklarını blog ortamından gerçek hayata taşımış olanlar için durum farklı. İsteyenler o minvalde dostluklarını devam ettirebilirler. Naçizane görüşüm bu tür dostlukların illa ki gerçek hayata taşınmasının gerekli olmadığıdır. Buradaki büyülü havayı kaybetme riski de var çünkü :)
Gelelim diğer meseleye…
Milliyet Blog idaresi yenilenme ve yenileşme arayışına girerek başta ara yüz olmak üzere bir takım değişikliklere karar vermiş. Taslak hazırlandıktan sonra bizlerin görüşlerine de başvurdu. Sayın Culduz’un belirttiği gibi bu konuda öneri ve dileklerini belirtenlerin sayısı bir elin parmaklarını geçmedi neredeyse.
Elbette herkesin aynı duyarlılıkta olması beklenemez. Kaldı ki konu hakkında fikri olmayanların ne yazacağı da meçhul. O zaman yazanlar iyi etti, yazmayanlar tü-kaka diyemeyiz. İsteyen istediğini yazar. Tabi iş neticeye katlanmak olunca durum değişiyor. Konu hakkında fikir belirtmeyip sonra vaveylayı koparmak da iş değil. En azından tutarsızlık kokar. Her neyse..
Bu aciz kul da vaktinin ve imkanının elverdiği ölçüde yeni arayüzü ve uygulamaları inceledi, fikirlerini de serdetti. Dikkate alırlar ya da almazlar. O bizi bağlamaz artık. Maksat üzüm yemek ise kara üzüm-sarı üzüm, çekirdekli-çekirdeksiz diye mızmızlanmamızın alemi de yok bence.
Elbet bu işin olumlu getirileri de olacak, olumsuz getirileri de. Vesile olan da neticelerine katlanacak. Daha fazlasını yazmak bize düşmez. Anlayan anlamıştır :)
Sevgi ve muhabbetle..
Murat HACIOĞLU
İstanbul / 27 Eylül 2011