Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

20 Eylül '13

 
Kategori
Blog
 

Milliyet Blog'ta, bir sessizlik kapladı ortalığı...

Milliyet Blog'ta, bir sessizlik kapladı ortalığı...
 

Hadi hanımlar! Bari siz yüzümü kara çıkarmayın! Tüm yazı tembellerine, günlerini gösterin!


Milliyet Blog'ta, bir sessizlik kapladı ortalığı... İnsanın içine sıkıntı veren...

Nedir arkadaş bu her şeyi akışına bırakışın? Neden en azından buraya geldiğim günlerdeki kadar bile bir coşkusu, heyecanı kalmadı buraların; insanı okumaya ve yazmaya zorlayan bir temposu ya da?

Küskünlük mu bu? Okumaktan, yazmaktan vazgeçmek mi?

Nedendir medyada sesimizi duyurabildiğimiz bu tek yayın organınına yabancılığımızın, giderek arttığını gözlemlediğim soğukluğumuzun nedeni?

Ne yani! Biz bu kadar mıyız? Bu kadar mı çıkar sesimiz? Buraya kadar mıydı nefesimiz? Yazmak, en uzun yaşam yolculuklarımızdan, hayat maratonlarımızdan biri değil midir? Buradan başta yazabilecek kaç tane yerimiz var? Bu küskünlüğümüz, en başta bize zarar veriyor; sonra demedi demeyin.

Yaaa arkadaş! Herkesin yazmamak için kendine göre bir nedeni olabilir eyvallah da... Düşünsenize hele şöyle bir. Milliyet Blog olmasa, gidip de nerelerde yazarız?

Radikal Blog'ta mı? Yazar Kafe'de mi? Yalan haberciliğin marifet sayıldığı Zaytung'ta mı? Hangisinde bu kadar konu çeşitliliği ve geniş yazı alanı var? Hangisinin okuru buradan fazla? Bu aralar, değişik nedenler yüzünden ciddi bir okur kaybına uğruyor olsak da; bizler de bu durumun sorumlularından değil miyiz?

Hani özeleştiri? Nerede kaldı demokratik katılım? Türkiye'de düşünce özgürlüğünü korumak, günden güne daha da zorlaşırken; Milliyet Blog'tan da mı olalım?

Bu aralar kimle konuşsam, " Blogun üzerine ölü toprağı serpilmiş. " diyor. İyi de kardeşim! O toprağı üzerimizden atmak için sen ne yaptın? Yazdın da yazın mı yayınlanmadı? Olabilir. Hepimizin, benim de başıma geldi. Buraya yazar olurken yazarlık sözleşmesindeki şartları okumadın mı? Yazın yayınlanmayınca mı olan bitenden haberin oldu, aklın başına geldi? Yaaa, bırak Allah aşkına! Bari birbirimizi kandırmayalım.

Bence, editorya kaynaklı şikayetler, daha çok ipe un sermek amaçlı...

Olur kardeşim! Bir yazın yayınlanmadı mı; sen de otur bir yenisini daha yaz. Küskünlük, dünya kuruldu kurulalı hangi derdin dermanı olmuş ki; burada sana da yardım edebilsin?

Hem yazacak, söyleyecek şeyi olan, istese de, yazmadan duramaz. Yazmaman, bence biraz da senin tembelliğin...

Bir düşün bakalım. Şu dünyada okumakla yazmak kadar sana derdini unutturabilen kaç tane yaşamsal eylemin var? Diyelim ki yazıların fazla okunmuyor. Belki bu, yalnızca bugün için böyledir. Gelecekte her şey kendiliğinden değişir.

Yıllardır yazdığımız buralara, manevi de olsa, bir borcumuz yok mu? Yazmayarak neyi protesto ediyorsun? Yazmadan neyi değiştirebilirsin? Türkiye'de özgür düşünmek, her geçen gün daha da zorlaşırken, ifade özgürlüğü her gün daha fazla kısıtlama ve yasaklamalarla sık boğaz edilirken; gün gelir, şimdilerde sahip çıkmadığın, çıkamadığın buraları, mumla ararsın; mumla! Nankörlük yapma!

Benden söylemesi... Kim ki yazma sevdalısıdır, emeğine, düşüncesine saygılıdır; oturur yazı yazar. Kim ki üzüm yemek değil, bağcıyı dövmek derdindedir; mazeret üstüne mazeret üretir. Yazmamak için binbir dereden binbir su getirir. Tıpkı yaşarken de yaptığı gibi...

İnsan, elindekinin değerini en çok da onu kaybedince anlar. Umarım sen, onu kaybetmeden anlarsın.

Ne oldu? Zoruna mı gitti? Okudukların çok mu canını acıttı? Üzgünüm ama; gerçekler böyle. Sen kabul etsen de, etmesen de.

Not: Yazıda kullanılan görsel internetten alınmıştır.

 
Toplam blog
: 1349
: 1777
Kayıt tarihi
: 30.01.11
 
 

İstanbul Üniversitesi İletişim Fakültesi Halkla İlişkiler veTanıtım, A.Ö.F. Adalet Yüksek Meslek ..