Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

24 Nisan '09

 
Kategori
Anılar
 

Minik Simitçi Yunus

Minik Simitçi Yunus
 

Güne, tazecik, sıcacık bir simitle başlamak ne güzeldir; hele evdeyseniz ve sizin dışarı çıkmanıza gerek kalmadan simitçi kapınıza gelmişse...

Geçen yıla kadar başlarının üstüne yerleştirdikleri minik, dikdörtgen ya da yuvarlak tepsileriyle simit satan çocuklar vardı şehrimizde. Sonraları açıkta satılan gıdalar konusundaki düzenlemeler nedeniyle yasaklandı sokak simitçileri. Bir anlamda yerleşik düzene geçti çoğu simitçiler. Camlı, sabit arabalarda satıyorlar simitlerini artık. Bir kaldırımda simitçi varsa, diğer kaldırımda da Simit Sarayı var. Neden saraysa?

Onca simitçinin çeşit çeşit simitlerine rağmen, hiç unutamadığım bir tad vardır simit anılarımın içinde; minik Yunus'un sattığı simitin...

Yaklaşık 7 yıl önceydi. Her Cumartesi ve Pazar, sabahın erken saatlerinde simitçi çocukların sesleri duyulurdu sokağımızda. Hepsinin kendine özgü bir bağırışı vardı. Önce birlikte girerlerdi sokağa, sonra sitelere dağılırlardı. Pencerelerden, balkonlardan o minik simitçilere seslenirdik hafta sonları. ' Kaçıncı kat abla / teyze? ' diye cevaplarlardı çağrılarımızı. Eğer henüz sitelere dağılmamışlarsa ufaktan bir çekişme yaşanırdı aralarında, simiti kimin götüreceği konusunda. Genellikle aşağıda kalanı bir başka pencereden çağıran olurdu, çekişme hemen, oracıkta unutuluverirdi.

Böyle bir hafta sonu, çayı demlemiş, kahvatıyı hazırlamış, simitçilerin sesine kulak kesilmiş bekliyordum. Az sonra koro hâlinde bağırdıklarını duyup balkona çıktım. Henüz ayrılmamışlardı işte. Bu hiç hoşuma gitmezdi. ' Beni çağır ne olur ' diyen gözlerle bana bakan o çocukların hangisinin boynunu bükmeye razı olurdu gönlüm? Aşağıya baktım, minik bir arkadaşları ilişti gözüme ' En küçük arkadaşınız gelsin ' diye seslendim. Sevinç içinde katı sordu ve kapıya koştu minik simitçi.

Kapıyı açtım, bir çift güzel kara gözle karşılaştım. Daha önce hiç görmemiştim onu. Üstelik diğer simitçilerden çok daha küçüktü. Ne kadar severek satarsa satsın, çocuk yaşta, sabahın köründe sokaklara düşmeleri hep içimi sızlatmıştır simitçi çocukların. Hele ki o güzel kara gözlü kadar küçük olanlara asla kıyamam.

Adını sordum, ' Yunus ' dedi. ' Ne kadar güzel adın var Yunus ' dedim, teşekkür etti, gülümsedi, biraz da utandı sanki. Giderken de iyi günler diledi bana.

Pazar sabahı gene seslerini duyup balkona çıktım. Bu kez Yunus'a seslendim adıyla. Koşa koşa geldi kapıma. Biraz konuşturdum onu. İlkokul 4'e gidiyormuş. Klasik öykülerdendi öyküsü; çok kardeş, inşaat işçisi baba, ev kadını anne vs vs...Pek de ufak tefekti aslında. Onca kardeş ne yer, ne içerdi, nasıl ufak tefek olmasındı?

Aradan bir hafta geçti, gene hafta sonu geldi ve erken saatte kapım çaldı. Bir baktım Yunus kapıda ' Simit ister misiniz? ' diye soruyor gülümseyerek. Nasıl istemem? Fırından uçarak getiriyor sanki simitleri, hepsi sıcacık. Soruyorum ' Fırından alır almaz dolmuşa binip sizin buralara geliyorum ' diyor.

Sonraki haftalarda da hiç aksatmadan kapımı çalıyor Yunus. Bir sabah gene o diye açıyorum kapımı, daha büyükçe bir kara gözlü var karşımda. Bir an şaşalıyorum, hem bundan alsam, hem de Yunus'tan düşüncesiyle. Şaşalamamı anlıyor ve ' Ben Yunus'un abisiyim, bugün Yunus gelemeyecek, sizin evinizi tarif etti, mutlaka beni beklerler dedi ' diyor. Gülmekle şaşırmak arası bir hâlde kalıyorum. Henüz 11 yaşında bir çocuğun bu denli düşünceli olması çok etkiliyor beni.

Aradan haftalar aylar geçiyor. Artık Yunus'la çok samimiyiz. Onu incitmeyecek hediyeler alıyorum. Ya da, ' Sen bize simit getirdin, biz de seninle şunu paylaşalım ' bahanesiyle seveceği yiyeceklerden veriyorum. Geç kaldığı zaman oğlum abice takılıyor ' Yunus, bugün mesaiye geç kaldın ' diyor, gülüşüyorlar kapıda.

Tatil bitince çocuklarım üniversiteye dönüyorlar. Yunus hafta sonları anlıyor onların gittiklerini, aldığımız simit sayısı azalıyor çünkü. Böyle günlerden birinde gene kapımda. Bir tuhaflık seziyorum hâllerinde. Bir eli arkada duruyor. Simitleri alıp, parasını veriyorum, sakladığı elini dışarı çıkarıyor. Bir kır çiçeği. ' Anneler gününüz kutlu olsun ' diyor, gene biraz utanarak ve çekinerek. Çiçeği alıp öpüyorum Yunus'u. Kapıyı kapatıp simitleri mutfağa götürüyorum, çiçeği suya koyuyorum ve aniden ağlamaya başlıyorum. Çocuklarım başka bir şehirde, muhtemelen uykudalar. Sadece adını bildiğim, şehrin varoşlarında oturan 12 yaşında bir çocuk ( tanıyalı bir yıl olmuştu artık ) anneler günümü kutluyor. Nasıl ağlamam, nasıl sevmem Yunus'u, güzelim kara gözlerini?

Gene aylar geçiyor, daha da samimiyiz. Bayram geliyor. Bayramda simitçiler dolaşmaz. Ama benim kapım çalıyor. Açıyorum, Yunus ve yanında abisi ve iki minik kara gözlü daha. Nasıl sevimliler, nasıl güzel gülümsüyorlar. ' Küçük kardeşlerim ' diyor Yunus. Onları güzel bir sürpriz bekliyor.

Bayram için çikolata alırken gözüme şemsiye çikolatalar ilişmişti. Çocukken öyle severdim ki şemsiye çikolatayı, bir de altın renkli para çikolataları. Çikolatacı çocukluk arkadaşımdır. Şemsiye çikolata da istediğimi söyledim kendisine. Bir de Yunus'tan söz ettim. ' Benim anılarımdaki şemsiye çikolata, Yunus'un anılarında da olsun istiyorum ' dedim. Arkadaşım da ısrarla pek çok şemsiye çikolata verdi. Gene ısrarlar onların parasını almadı, ' Benim hediyem olsun bunu düşündüğün için' dedi. Çocukluğumda o çikolataları sadece arkadaşımın babası satardı. Bunu bildiği için o da çok duygulandı.

Şemsiye çikolataları getirdim, Yunus'la kardeşlerine verdim. Bir çocuğu mutlu etmek kadar güzel bir şey, güzel bir duygu var mıdır? Elimi öpüp, sevinçten uçarak gittiler.

Gene aylar geçti, Yunus bir yaş daha büyüdü. Hiç aksatmadan simit getirmeye devam etti. Ve sonra aniden, diğer simitçiler gibi kayboldu. Hep bekledim, gün gelir kapımı çalar diye, çalmadı. Belki de babasının şi bitti, memleketlerine döndüler. Ona ' Oku ' demiştim. ' Okuyacağım zaten teyze ' demişti. Eğer okuyorsa üniversitededir şimdi.

Sevgili Yunus, ne zaman hafta sonu gelse, çayı demleyip balkona çıksam, sıcacık simitlerin başının üstünde, aşağıdan bana seslenişin geliyor aklıma; ' Kapıyı açar mısınız? ' Kapım sana hep açıktı Yunus, senin de yolun hep açık, aydınlık olsun!

 
Toplam blog
: 261
: 2212
Kayıt tarihi
: 23.07.07
 
 

1954 Antalya doğumlu ve Antalyalı'yım. Ülkemin ve özellikle bu şehrin sevdalısıyım. Sanatın pek çok ..