Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Eylül '07

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Modernizm açısından yeni dönem korku, endişe ve bağlılıklar üzerine bir öykü.

Modernizm açısından yeni dönem korku, endişe ve bağlılıklar üzerine bir öykü.
 

Kürsüye gelen bilim adamı gazetecilerin merakla beklediği konuşmayı yapmak üzereydi. İki büyük deprem felaketi yaşayan Endonezya’da şimdi de süper volkan patlamasından endişe ediliyordu. Atmosfere yayılacak yüz binlerce ton kül yüzünden dünya buzul çağına dönebilir felaketin boyutlarını bugünden kestirmek mümkün olmayabilirdi.

- Baba süper volkan patlarsa bize ne olur?
- Şu haberi dinleyelim bu konu üzerinde konuşuruz ne dersin?

Çocuk tamam dedi ama, içindeki heyecanı gizleyemiyordu. Akşam haberlerinde bilim adamı konuşmaya devam etti. ‘RICHTER ölçeğine göre 9 ve 8.7 büyüklüğünde iki depremle sarsılan Endonezya’nın Sumatra Adası’nda süper volkan patlaması olabileceği konusunda endişelerimiz sürüyor.

Dünyanın en büyük süper volkanının Sumatra Adası’ndaki Toba Gölü olduğunu biliyorsunuz.’ Avustralyalı jeolog Prof.Ray Cas biraz durup çevresindeki gazetecilerin yüzlerine baktı ve devam etti. Bu volkanın fay hattının tam üzerinde ve burada üçüncü büyük bir deprem bekleniyor.

Prof. Cas, ‘Bu depremler süper patlamanın yanında hafif kalır’ diyerek devam etti. Son olarak 73 bin yıl önce patlayan Toba’nın bütün dünya iklimini değiştirdiğini belirten Cas şöyle devam etti: ‘O patlama 1000 kilometreküp kül ve taş parçasının atmosfere yayılmasına yol açmış, güneş ışınlarının bloke olması sonucu dünya buzul çağına dönmüştü. Süper volkan 50 ya da 1000 yıl içinde patlayabilir. Patladığı zaman da dünya buzul çağına döner.’
Haberin bundan sonrasında gazeteciler daha başka ayrıntılar sormak üzereyken başka bir haber devreye girdi.

- Dünya buzul çağına dönerse neler olur?
Diyen çocuğun merakı iyice artmıştı.
- Ne olacağını kimse bilemez. Bizim düşünme ve hayal etme sınırlarımızın ötesinde bir şey bu dedi baba.
- Ama ben düşünmek istiyorum, çünkü korkuyorum.
- Düşünmende bir sakınca yok ama bu bir süre sonra sana yük olur.
- Neden yük olsun ki? diye sordu çocuk merakla
Baba derin bir nefes aldı. Nereden başlaması gerektiğini düşünür bir hali vardı.
- Sana bir öyküyle anlatmaya çalışayım’ dedi.
- Tamam dedi çocuk heyecanla, babasından gelen öyküleri çok severek dinlerdi.

Baba derin bir nefes alarak anlatmaya başladı. Vakti zamanında bir bilgeye iki kişi gelmiş ‘Biz endişe ve korkuların insana ne zararlar verebileceği konusunda anlaşamadık. Sizin bize yardımcı olacağınızı söylediler bizde geldik’ demişler.

Bilge ikisini de uzunca bir süre süzmüş. ‘Bir şartım var ama’ demiş. İki adam heyecanla ‘Şartın ne ise kabul ediyoruz çünkü bu konuda kesin bir fikre sahip olmak istiyoruz’ demişler. ‘Peki’ demiş bilge. ‘O halde biraz ilerideki saçak altından birer adet çuval alın ve yandaki patates deposundan her endişeniz, korkunuz hatta kızgınlığınız ve sevmediğiniz insanlar için çuvala bir patates koyun ve bitirdiğinizde çuvaldaki patateslerinizle birlikte buraya gelin.’
Adamlar sonucu merak ettiklerinden hemen denileni yapmışlar çuvalları alıp depoya girmişler. Depo düşünürü tanıyanlardan birininmiş çünkü. İki adam endişeleri, korkuları ve kızdıkları düşenceler ve insanlar için çuvallarını patatesle doldurmaya başlamışlar.

- Dolmuş mu çuvallar diye merakla sordu çocuk.
- Sabırlı ol biraz diyerek devam etti baba.
‘Adamlar bunu yaparken kanter içinde kalmışlar ama bu arada çuvallar dolmuş çuvalları zorlukla taşıyarak bilgenin yanına dönmüşler. Bilge ‘Tamam mı demiş. Endişeleriniz, korkularınız ve sevmediğiniz her şeyi çuvala doldurdunuz mu?’ Adamlar merakla evet demişler. O halde demiş bilge bu çuvallarla köyü bir kez turlayacaksınız. Adamlar: ‘Ama imkansız demişler, nasıl olur?’ Bilge: ‘Bana söz verdiniz ama demiş.’ Adamlar çaresiz çuvalları yüklenip köyü turlamaya başlamışlar.

- Çok zor iş demiş çocuk.
- Neden zor olduğunu düşünüyorsun?
- Patatesle dolu çuvalı taşımak çok zor.

Evet demiş baba ve anlatmaya devam etmiş. Adamlar verdikleri sözü bozmamak için biraz dolaşmışlar ama bir süre sonra dayanılmaz olunca geri dönerek yaşlı bilgeye: ‘İmkansız. Bu patates dolu çuvallarla yürünemez.’ Bilge gülümsemiş. ‘Biriktirdiğiniz korku, endişe ve kızgınlıklarınızda böyledir işte hepsi gereksiz yüklerdir sizin için.’ Adamların gözleri parlamış ve aymışlar. ‘Şimdi çuvalları depoya götürün her patatesi depoya geri koyarken onu çuvalınıza ne için koyduysanız korku, endişe, kızgınlık ondan kurtulun. Demiş yaşlı bilge. Adamlar aldıkları dersle yorgun ama mutlu fazlalıklarından kurtulmak için ağır çuvallarla depoya yönelmişler.

Çocuk öyküdeki derin anlamı çıkardığını belirten bir tebessümle.

- Gelecekteki olabilecek şeyler için kaygı, korku, sevinç duymak çuvalında fazladan bir patates bulundurmak gibi.
- Aynen öyle, senin hareket etmeni zorlaştıran bir yük.
- Peki bu düşüncelerimiz daraltıp bizi korkusuz yapmaz mı? Bu da tedbir almamızı zorlaştırmaz mı? Diye sordu hınzırca.
- Bu bilmeyi ve farkında olmayı engellemez. Üstelik en iyi patates neredeyse ona yönelip ihtiyacın kadarını alabilirsin çuvalındaki patateslerin de en iyisi olduklarından emin değilsin zaten.
- Bağlandığımız her şey bize aynı zamanda gereksiz yük yani. Çuval her zaman taşınabilir ve en iyi patateslerle dolu olmalı.
- Aynı şeyi bugün için de düşünebilirsin. Kesin inanıyorum buna dediğin her düşünce çuvalını dolduran patatesler gibidir. Ne kadar çok düşünceye kesin inanç belirtiyorsan çuvalın o kadar dolu ve taşınamaz hale gelir.
Çocuk, konuşmasını çok zor bir soru aklına geldiğini düşünerek kesti, soruyu kafasında toparlayıp biraz da heyecanla sordu.
- Düşünürler o zaman sırtlarında sürekli patates taşıyanlar mıdır?
- Sadece düşünürler değil. Bir düşünce, inanç, ideoloji vb şeylere kesin biçimde inananlar, bir topluluğa cemaate, partiye derin bağlılık hissi ile dolu olanların çuvalları doludur ve her zaman onunla gezmek durumundadırlar.
- Hiç düşünmeyecek miyiz? Bir gruba, düşünceye ne bileyim partiye bağlanamayacak mıyız? Öğretmenim örneğin partiler demokrasinin en önemli aracı dedi ama sen parti tutmak çuvalındaki patatesin çoğalması diyorsun.
- Güzel soru. Bir düşünce ve inanca keskin ve yüksek bağlılıktan söz ediyorum. Bu bir dönem sonra insanın önünde gelişmenin bir engeli olarak çıkmaya başlar. Bir şeye mutlak inanma dönemi artık geride kaldı. Önümüzdeki çağ hiçbir düşünceyi, inancı yük etmeden özgür ve serbestçe düşünme ve birey olarak kendi değerlerini ve yeterliliğini geliştirme çağı.
- Çocuk nasıl yapacağım bunu dedi merakla çok zor bir şeye benziyor.
- Haklısın, bu kolay olmayacak. Sürüden ayrılmandan ve birey olmandan memnun olmayacak çok kişi de olacak.

Senin çuvalındaki patateslere sıkışınca el koyuyorlar bu nedenle senin zorlanman, yorulmandan çok çuvalın patatesle dolu olmasını düşünüyorlar.

- Kısacası her düşünce ve inanca gerekli mesafeleri bırakarak yanaşacağım yani.
- Evet, bunu böyle ifade etmen çok hoşuma gitti. Hiçbir şey mutlak değil. Her şey değişiyor. Bilim bile mutlak değil.
Bugün uğrunda ölünesi gördüğün bir düşünce elli yıl sonra anlamsız hale gelebiliyor.

- Oh be. Ne rahatlık. Üzerimde hiçbir ağırlık hissetmiyorum. Süper volkan korkum bile kalmadı.
- Anneni biraz daha bekletirsek süper volkanın ne olduğunu görmek için beklemen gerekmeyecek. Biliyorsun dışarı çıkmak için hazırlanmamız gerekiyor.

- Hemen diyerek babasına sarıldı çocuk ve büyük bir öpücük kondurdu.

Annesiyle yiyecekleri akşam yemeğinin hayaliyle çocuk hızla odasına yöneldi. Arkasında onu sevgiyle izleyen iki göz bıraktığını bilen bir güvenle.

 
Toplam blog
: 202
: 994
Kayıt tarihi
: 29.06.07
 
 

Sosyal medya danışmanı, grafik tasarımcı.  ..