- Kategori
- Dünya
Molla, kendini kolla!

Bu başlık, Türkiye ile İran arasında yaratılan suni gerginliğin basına yansımış haliydi, yıllar önce..
İran, İslam devrimini gerçekleştirmiş ve başta ABD olmak üzere Batı'nın güdümünden çıkmıştı. İran'ın geleceğini kendi gelecekleri için tehdit olarak gören Batılılar, Irak'ın muhteris lideri Saddam'a gaz vererek, İran'la savaşa girmesini sağladılar. Amaç İran devrimini bitirmekti.
İran'ın görünüşte Irak'la ama aslında tüm Batı ile olan savaşı tam sekiz yıl sürdü. Geride milyarlarca dolarlık maddi zarar ve milyonlarca ölü bırakarak bitti. Amerika, Irak eliyle İran'ı bitirememişti. Saddam isimli "Arap milliyetçisi" çocukları işi başaramamıştı. Bu başarısızlık aslında Saddam'ın da gözden düşmesine neden oldu. Bu coğrafyada, Amerika'nın gözünden düşenin, iktidardan düşeceği belliydi.. Hatta, Amerika'nın gözünden düşenin, omuzundan başı da düşebilirdi. Saddam için de böyle oldu.
O dönem ABD'si, yaramaz çocuk Saddam'ın başaramadığını daha uysal çocuk Türkiye'ye yaptırmak için düğmeye bastı. Türkiye'nin yumuşak karnı laiklik ekseninde bir Türkiye-İran gerilimi pompalandı. İran, İslam devrimini Türkiye'ye ihraç etmek istiyordu; öyleyse İran'ı sınırlarımızda durdurmak, laik rejimimizi korumak gerekliydi.
İran'ın gerçekten böyle bir niyeti ya da gücü var mıydı?
Aslında o günlerin tozu dumanı içinde bu soruyu araştıran, inceleyen yoktu. Madem böyle olması gerekiyordu; o halde, böyle bir niyet vardı.
Oysa, hem mezhebi farklılıklar, hem tarihsel-geleneksel din anlayışındaki uyuşmazlık, İran kendi devrimini Türkiye'ye ihraç etmek istese bile, Türkiyede bunun pek alıcısı çıkmayacağı doğrultusundaydı. Ama, konjonktürel olarak, işin bu kısmıyla ilgilenen fazla yoktu.
Türkiye, İran'a gazete manşetinden mesaj yolluyordu: Molla, kendini kolla!..
Neyse ki, aklı selim galip geldi ve Türkiye, İranla savaşmak gibi bir çılgınlığın içine düşmedi...
Gelelim bugüne..
Bugün bir televizyon kanalında, Ortadoğuyu yakından izleyen gazeteci Hüsnü Mahalli, İran için şöyle bir değerlendirme yapıt: "İran'da mollalar hem siyasete, hem ekonomiye hakimdir; onlar istemedikçe değişim olmaz..Eğer mollalar ihtiyaç hissederse reformist açılımlar mümkün olabilir"..
Yani, İran'a "demokrasi" gerekiyorsa, onu da ancak Mollalar getirebilir..
Bu söz bize başka bir tarihi sözü hatırlatıyor:
Hani Tek Parti döneminin ünlü Ankara valisi Nevzat Tandoğan'ın o meşhur sözünü: "Türkiye'ye komünizm gerekirse, onu da biz getiririz"
Demek ki, içerikleri taban tabana zıt da olsa, devrimlerin üslubu bire bir uyuşuyor. Devrim sahipleri, devrim sayesinde elde ettikleri güç, iktidar ve ekonomik ayrıcaklıkları bırakmak istemiyorlar..
Ne var ki, zaman değişiyor. Soğuk savaş sonrası dünya devrimlerin sınırlarını tanımıyor. Devrimler, dışarıdan çok, içeriden "tehdit" altında kalıyor.
Bugün artık bir BBG evi haline gelen dünyada, "molların" işi iyice zorlaşıyor. İnsanlar, hukuku, insan haklarını ve özgürlüklerini istiyorlar. Devrimlerin verdiğinden fazlasını yani..
O halde, bir zamanlar Hürriyet gazetesinin manşeti olmuş şu uyarıyı, biz dünyanın tüm "mollaları" için tekrar atalım:
Molla, kendini kolla!