- Kategori
- Öykü
Mona Bölüm - 4

Binlerce yıl ötelerdeki bir gelecek...
Mira ve Dara
Kuzeylilerin etkisi ile MARN’daki bozuşmadan ve çok sevdikleri Fermi’nin halinden endişe ediyorlar.
“Şu Kuzeylilerin yozlaştırıcı etkileri olmasa”
Mira’nın Güney Amur’daki evinin bulunduğu bölgede hava durumunun, doğayla iç içe olabilmek adına zor bulunur günlerinden biriydi. Bir süre çizeleyen yağmurun ardından; burunları yalayan nefis toprak kokusu, bulutların arkasında saklambaç oynayan güneş, yapraklar üzerinde kalan damlacıkların pırıltıları ve doğal yaşam kulübünün özenle korumaya çalıştığı renga renk kuşların o dal senin bu dal benim serenatları, dev piramide asılı konut sakinlerini adeta dışarı dökmüştü. Mira ise, biricik kızı Dara ile birlikte, evinin yakınındaki krater gölünün mavi berrak sularında özel giysileri ve SUMAR’ları ile dibe dalmışlar, geziniyorlardı; fırsat buldukça bunu yaparlardı. Dara, yeni taktırdığı NAROB’una sevdiği görüntüleri kaydederken, tanıyamadığı bir canlı dikkatini çekti. Mantar benzeri gövdesinin altındaki ince uzantılarla dipte gezinen canlı, bitki ve hayvan türleri ile ilgili bilgi dağarcığına güvenen Mira için bile yeniydi. Ona doğru yaklaştılar ve gövde çapı yaklaşık bir metre olan canlının etrafında dolaşmaya başladılar. Canlının herhangi bir savunma hareketi yok gibiydi. Bir süre sonra durdu; iki uzantısını onlara doğru kaldırıp indiriyordu. Bir tür korunma yaptığını düşündüler. Uzaklaşmaya başladıkları sırada kendilerini takip ettiğini fark ettiler; irkilmişlerdi, uzantılarının hareketi daireler çizerek hızlanmıştı. Garip canlıya bir zarar vermek istemediler ve gezintilerine devam ettiler. Geri dönmek için yüzeye tırmanırlarken, aşağılardan gelen şok dalgalarından sarsılmışlar, yoğun hava kabarcıkları arasında SUMAR’larının hızını artırarak yüzeye çıkmışlar ve sahile ulaşmışlardı.
TENET’ten, piramit bölgesinde orta şiddette bir yer sarsıntısı olduğunu bildiren haber, Mira’nın NAROB’unda yankılandı. Bu arada, bir çevre koruma aracı, aynı haberle birlikte, gölden zehirli gazlar çıktığını, hemen temizliğe başlayacağını ve yakındakilerin derhal evlerine dönmesi gerektiğini anons ediyordu. Mira’nın aracı ile evinin bulunduğu piramide doğru uçarlarken sarsıntı şiddetini artırarak devam etmekte, su buharı ve zehirli gazlar gökyüzüne yükselmekteydi.
Eve geldiklerinde, ekrandan göldeki olayları seyre koyuldular: Çevre koruma araçları temizlik işlemini sürdürüyor, göl yüzeyi kaynamaya devam ediyor, gazlardan ölen hayvanlar görevliler tarafından toplanıyor ve diğerlerinin üzerine gazların etkisini nötralize edici sıvı püskürtülüyordu.
Göl sakinleşmiş, çevre temizlenmişti; piramidin özgün yapısından dolayı sarsıntıyı hissetmemişlerdi. Ekrandaki haberler bir süre daha devam etti. Bölgenin çevre koruma birimi, sarsıntıdan iki saat önce göl yönünden Odo dili ile uyarıcı bir sinyal aldıklarını, sinyalin sarsıntı sırasında sustuğunu ve kaynağını bulamadıklarını söylüyordu. Mira ve Dara bakıştılar; galiba sinyalin kaynağını görmüşler ve onun tarafından uyarılmışlardı. Garip görünüşlü canlı Sasen-3 olmalıydı. Yirmi yıl önce, yer sarsıntılarını önceden haber vermesi için, Odo’lular tarafından üretilerek tüm bölgelere dağıtılmış; ancak, birçok bölgedeki su ekolojisi fonksiyonlarını sürdürmesine izin vermediği ve daha ileri uyarı sistemleri uygulamaya girdiği için zamanla unutulmuştu.
Yaşadıkları olayın şokunu attıktan sonra Mira söze başladı; kocasının yaşantısı ve Dara’nın geleceği onu kaygılandırıyordu:
“Neyse ki insan kaybımız olmamış, umarım böylesini bir daha görmeyiz.”
“Kuzey Amur’da bunlara alışığız anne; hele hele Mona gölgesinin süpürdüğü yerlerdeki ekosistem dengesizliklerinden herkes bıktı artık, aşağılara göç ediyorlar.”
“Biliyorum kızım; yönetilmesi giderek güçleşen o göç dalgası buralara kadar uzanıyor.”
“Bölgemizdeki şirketler de ne yapacaklarını şaşırmış vaziyetteler.”
“Bir şekilde kontrol altına almamız lazım ama nasıl? Bu bizi çok uğraştıracağa benziyor… Şimdi anlat bakalım; Odo’da iyi bir eğitim aldın ama hala iş arıyorsun değil mi? Babanın yakınında olmakta kararlı mısın? Burada sana uygun bir iş bulabileceğimi biliyorsun kızım.”
“Evet Anne, hala sevebileceğim bir iş bulamadım. Arayışımı Kuzey Amur’da sürdürmeye kararlıyım. Babamın durumunu biliyorsun, seninki de malum, birimiz onu kollamalı.”
“Sen bilirsin kızım ama benim imkânlarımı da unutma!”
“Tabi Anne, sen benim sigortamsın.”
“Aman ne olur! Kuzeylilerden uzak dur. Yine de kararını değiştirirsen, Odo’da öğrendiklerin bize çok yararlı olabilir.”
“Endişelenme Anne, dediklerin kulağımda küpe olacak...”
“Odo’daki anılarından memnunsun değil mi?”
“Bizden çok farklılar, teknolojide ve sosyal bilimlerde arayı hızla açıyorlar.”
“Haklısın, bazen onlara nasıl yetişiriz diye kaygılanıyorum.”
“Oradaki eğitimim sırasında bazı büyük şirketlerini gezdirdiler, hatta en büyüğünde de stajımı yapmıştım. Adı NAGEN, yaklaşık sekiz yüz bin çalışanı var. Orada tanıştıklarımdan anladığım kadarıyla, herkes NAGEN’in yönetiminden çok memnun.”
“Evet kızım! NAGEN’in çalışmalarını yakından izliyoruz; bizim MARN’ın en zorlu rakibi. ARCAD olduğunu tahmin ettiğimiz Zena’lı ortakları da var.”
“Kim bu ARCAD?”
“ARCAD, eski uygarlıklar ve insan – doğa ilişkileri ile ilgili araştırma sonuçlarının çoğunu tüm bölgelerin hizmetine sunuyorsa da, bazı ileri teknoloji uygulamalarını saklı tutmayı yeğliyor.”
“Şu Kuzeylilerin yozlaştırıcı etkileri olmasa, üstün yer altı zenginliklerimiz ile daha hızlı gelişebileceğiz.”
“Evet, gençlerimize kötü örnek oluyorlar. MARN’da güven ve dayanışmanın zayıflaması, uykularımızı en çok kaçıran sorunlar arasında.”
“Anlatmıştım ya; geçen günkü eğlence merkezinde yaşadıklarım inanılır gibi değil; insan, nasıl bu kadar egosunun esiri olabiliyor?”
“Neyse ki, diğer bölgelerde onlar gibi olanlar çok nadir… Haa, bak şimdi hatırladım: birkaç gün önce, NAGEN’de yapılan ilginç bir araştırmanın sonuçlarını yayınladılar.”
“Neymiş Anne?”
“Amur’luların çoğunun yapı taşlarında diğer insanlara göre farklılıklar varmış. Geçen hafta, TENET üst yönetimine sunduğum raporda, “Aydınlık önderlerinin” etkilerinin yanı sıra buna da yer verdim. Hatta Gölgeli’lerin yayılan gaddarlıklarına da değindim. Çok ilgi çekti, çalışmayı derinleştireceğiz.”
“Kökleri Dünya dışından olabilir mi dersin?”
“Bilemiyorum kızım ama NAGEN’in tuhaf bir yorumu var.”
“Nedir?”
“NAGEN’deki antik tarih kayıtlarına göre, bizim köklerimiz yapay embriyon rahimlerinden doğdurulmuş. Onlarınkinde ise, yapay doğanlarla birlikte, savaştan sonra Amur sığınaklarındaki seçilmişlerin hayatta kalabilen çocukları da varmış.”
“Yani… O zamanki seçilmişler kötü, yapay doğanlar iyi mi demek oluyor?”
“Kim bilir, belki de.”
“Biz de Amur’luyuz Anne, hangi taraftanız acaba?”
“Yaşam tarzımıza bakarsak, iyi taraftanız gibi geliyor kızım.”
“Kafam iyice bulandı ama neyse… Yine MARN’nın durumuna dönelim istersen… Yönetimine güvenmeyenlerin sayısında artış olduğu, bunun da Kuzeylilere uygun bir alan oluşturduğu söyleniyor.”
“Haklısın... MARN’ın kolları arasında çatlaklar başladı. Üst yönetimi devralmak için yoğun kulisler yapılıyor. Önümüzdeki günler ilginç gelişmelere gebe, bakalım neler olacak... İstersen bu kasvetli konuları bırakalım; biraz babandan bahsetsene, epeydir görüşemiyoruz. Sağlığı iyi mi? Yaşamından memnun mu? Neler yapıyor?”
“Kendine çok iyi bakıyor, sağlığı yerinde. Akıntıya kürek çekmeye devam ediyor. Ama son gördüğümde huzursuz ve farklı bir arayış içinde olduğunu hissettim. Umarım, kendisine çeki düzen verir ve sonu acı olacak pembe rüyasından uyanır.”
“Umarım kızım.”
“Evet de, ilgimize ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Yoğunluğunun farkındayım ama sen de biraz daha yakınlaşsan diyorum yani”
“Çok denedim kızım, ama yine yapabilirim. Yaşadığı ortamdan kurtarabilmek için babana burada bir iş hazırlamak aklımdan geçmiyor değil.”
“Anne Hadi! Sunk panayırına geç kalıyoruz; başlamak üzere. Geçen yıl da çok beğenmiştim.”
Piramide yakın bir yerde, tüm bölgelerin katılımı ile her yıl kültür ve sanat panayırı düzenlenir; panayır, gelenleri tanış olmaya özendirirdi. NEMRA kontrolündeki bir şirketin organize ettiği bu panayıra gösterilen ilgi, Odo bölgesinde ARCAD’ın desteklediği Ekstrap oyunları ile at başı gidiyordu. Hızla gelişen teknolojinin iki tarafı da kesen bir kılıç olduğunu ve mutluluğun konfor ötesinde aranması gerektiğini idrak[1] edenlerin sayısı Kuzey Amur dışındaki bölgelerde gün geçtikçe artıyordu. Mira ve Dara, görkemli açılışı kaçırmışlar ama Neda’nın da yer aldığı Zena gurubunun ilk sıradaki mizahlarla bezenmiş şovuna yetişmişlerdi. Şovun son bölümünde sergilenen, “aynı dili konuşanların değil aynı duyguları paylaşabilenlerin anlaşabildiklerine” vurgu yapan skeç izleyicilerin alkış tufanına tutulmuştu.
Bir ara, Dara kendini iyi hissetmedi; başı dönüyordu. Kısa bir yürüyüş yapmak için kalkarken yere yığıldı; bayılmıştı. Annesi, heyecan içinde, her zaman yanında bulundurduğu diyagnoz cihazı ile Dara’nın vücudunu taradı, bir anormallik göremedi.
Yakındaki bir masada oturan Ziza ve arkadaşları Dara’nın başına toplanmıştı. Aralarında doktor olan birisi Dara’yı muayene etti; durumu anlamıştı, Mira’ya dönerek yatıştırmaya çalıştı:
“Kaygılanacak bir şey yok efendim; NAROB’un yeni modelleri, pisijik özellikleri güçlü olanların bazılarında böyle sorunlar çıkarabiliyor. Yeni uygulamaya giren bir test var, yaptırarak bu uyumsuzluğu giderebilirsiniz.”
Ziza’da “Zena’da tanıştığım Odo’lu arkadaşım Ali’nin de böyle bir sorunu vardı; sonra ne yaptı bilmiyorum. Biraz beklerseniz, öğrenmeye çalışayım,” diyerek söze katılıp hemen Ali ile iletişim kurdu. Ali’nin cevabı da yüreklere su serpiciydi:
“Aydın günler[2] Ziza, umarım iyisindir. Merak etmeyin, Dara’nın sorunu önemli değil. Benim de o testten sonra NAROB’umu uyumlandırdılar, şu anda rahatım.”
“Teşekkürler Ali! İlk fırsatta görüşelim lütfen.”
“Ağabeyin Reyna ile tanıştım, geçen gün kulaklarını çınlattık biraz.”
Ziza, Ali’nin sözlerini merakla bekleyen Mira’ya aktardıktan sonra diyaloğu sürdürdü: “Mina-8’de aradığını bulmuştur umarım.”
“Ağabeyinle övünmelisin Ziza, yükümüzü oldukça hafifletiyor.”
“ARCAD’da ona projeler arasında mekik dokutuyorlardı. “Keşke tek bir işim olsaydı” derdi.”
“Orion gizemine yoğunlaştık şimdilik; ilerde başkaları çıkar mı bilemem.”
“Nasıl bir gizem Ali? Anlayamadım.”
“Orion kuşağı yönünden acayip sinyaller geliyor ve Güneş sisteminde tuhaf yansımaları oluyor. Daha fazlasını şimdilik anlatamam.”
“Hepinize kolaylıklar dilerim… Biliyor musun Ali? Ben de togar oldum en nihayet. Jüride beni mat etmeye çalışan hagarlara[3] ARCAD Başkanı huzurunda kısa devre yaptırdım.”
“Tebrikler Ziza, senin adına çok sevindim. Sen de gel istersen.”
“İsterdim ama bana önemli bir iş verilecekmiş, onu bekliyorum.”
“Yanındakilere sevgilerimi ilet lütfen, onlarla da tanışmak isterim bir gün. Haydi, hoşça kal!”
“Kendine iyi bak Ali, ağabeyimin gözlerinden öperim.”
Ziza ve Ali arasında birkaç saniye içerisinde tamamlanan bu diyalog, düşünce boyutu ile eşzamanlı çalışabilen yeni nesil NAROB’ları sayesinde gerçekleşmişti. Ardından Ziza ve arkadaşları Mira ve Dara ile tanıştılar. Programın kalanını birlikte izlerken Ziza Ali’nin selamlarını iletti, övgülü sözlerle ağabeyini ve Ali’yi anlattı; Dara, sevgili babası Fermi’den söz etti; Mira, Kuzey Amur’un yozlaştırıcı etkilerinden ve “Aydınlık önderlerinden” bahsetti; Neda’nın arada bir patlattığı espriler ise tanışıklığı kaynaştırmaya başlamıştı...