Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

04 Ekim '18

 
Kategori
Sosyoloji
 

Muasır Medeniyet Seviyesi

Muasır Medeniyet Seviyesi
 

MEDENİYET DEDİĞİN TEK DİŞİ KALMIŞ CANAVAR


  Cumhuriyetin ilanı ile yeni kurulan genç devlete gelişim düzeyini yükseltmek için “muasır medeniyetler seviyesine çıkmak” hedefi konuldu.  Muasır medeniyetler olarak da gerek sosyal gerek ekonomik gerekse bilimsel açıdan daha iyi bir konumda olan Avrupa ülkeleri model alındı.

  630 yıllık bir imparatorluk çok parlak bir ömür sürmüş, dünyaya hükmetmiş ama belli bir dönemden sonra zayıflamaya başlamış ve sonunda yıkılmıştı. Osmanlı devletinin yerine yeni bir devlet kuruluyordu. Yeni bir şeye neden ihtiyaç duyulur? Eskisi kötü olduğu için, ya da yenisi eskisinden daha iyi olduğu için. Bu zaviyeden bakıldığında yeni kurulacak devletin eskisinden iyi olması gerekiyordu. Osmanlının medeniyet seviyesi kötü olmalıydı ki muasır medeniyet diye seçilen Avrupa'nın medeniyetine geçilmeliydi. Peki gerçekten öyle miydi?

                Medeniyet, kelime anlamı olarak uygarlık anlamında kullanılır. Bir ülke veya toplumun veya diğer zeki canlı türlerinin, maddi ve manevi  varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder. Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir.

                Osmanlıda medeniyet kelimesi ise;  “Adalet severlik, insanca iyi ve ferah yaşayış. Şehirlilik. Yaşayışta, içtimai münasebetlerde, ilim, fen ve san‘atta tekamül etmiş cemiyetlerin hali. İslamiyet’in emirlerine göre, usulü dairesinde yaşayış.” Şeklinde tarif edilirdi.

                Osmanlı bilim ve teknoloji de Avrupa'nın gerisinde kalmıştı. Ekonomik olarak da son dönemdeki savaşların ve toprak kayıplarının etkisiyle oldukça zayıflamıştı. Kesinlikle bilim ve teknolojik anlamda gelişmeye ihtiyaç vardı. Ama Türk toplumu medeni bir toplum değildi demek çok ağır bir yanılgı olur. Avrupalı tuvaleti bilmezken dağlara taşlara bile hanlar hamamlar yapmış bir medeniyetin medeni olmadığını nasıl kabul edeceğiz. 1460 yılında kapalı çarşıyı inşa eden, kurduğu vakıflar, imarethaneler, aş evleri , darülacezeler ile toplumdaki ihtiyaçların tamamını gidermeyi başaran, sınırları içerisinde 72 farklı milleti, her türlü dini inanca sahip insanları bir arada barış içerisinde birlikte yaşatmayı başarmış,  bir medeniyetin sosyal  olarak geri olduğunu söylemek ne kadar makul olur?

                Sanayi devrimini gerçekleştiren Avrupa teknoloji olarak gelişti ve buna paralel olarak da ekonomik anlamda ilerleme kaydetti. Biz, onlar ilerlerken bizim geri kalmamızın sebeplerini doğru analiz edemedik ve onların vardıkları seviyeye ulaşmak için önce onların sosyal hayatlarını taklit edersek bilim ve teknolojik olarak ilerleriz yanılgısına kapıldık. Oysa kendimize muasır medeniyet seviyesi olarak Avrupayı hedef seçerken onların bilim, teknoloji ve ekonomi alanındaki gelişmişliklerini model almamız yeterliydi.

                Gerek yeni eğitim sisteminin içeriğinde gerekse de sosyal hayatta yapılan değişikliklerle Türk halkına (bilinçli yapıldığından emin değilim) geriyiz, kötüyüz, yobazız acilen değişmeliyiz mesajı verildi. Bunun sonucu olarak yüzyılladır dünyaya hükmetmiş bir uygarlığın evlatları silik, ezik, pısırık bir ruh haline büründürüldü. Bu milleti bu kadar bağlarından kopartıp sünepeleştirmek çabası ne içindi? Evet, bilim ve teknoloji anlamında geri kalmıştık, ama sosyal, kültürel ve ahlaki anlamda Avrupa’dan çok çok ilerideydik. Top yekun bir sanayileşme seferberliği başlatarak bu sorunun üzerine gitmeyi deneyebilirdik. Acaba Osmanlıyı dünya üzerinden silmek için hiç durmadan var güçleriyle uğraşan güçler Türkiye Cumhuriyetinin var olmasına ancak bu değişimler gerçekleşirse müsaade etmiş olabilirler mi?

                Cumhuriyetin ilanının üzerinden 95. Yıl geçti, biz hala muasır medeniyetler seviyesini yakalayamadık. Hala bilim ve teknoloji olarak onlardan gerideyiz, sosyal ve ahlaki olarak çok daha kötü durumdayız. Avrupalı olamadığımız gibi özümüzü de kaybetmiş durumdayız bugün. Bu bozulmanın çok sebepleri var tabii ki. İletişim kanallarının gelişmesi sonucu bir çok radyo ve televizyon kanalı ve bunlara ilave olarak da sayılamayacak kadar internet üzerinden ulaşılan siteler ve platformlar türedi günümüzde. Böylece dünya küçüldü, her yerden ve her şeyden anlık olarak haberdar olabiliyoruz artık. Bu teknik imkanlar çok faydalı olarak da kullanılmakla birlikte ekseriyetle insanların nefislerine hizmet etmektedir ve toplumun ahlak ve faziletine büyük zararlar vermektedir. Bu sebeple ciddi olarak denetlenmeye aşırılıklardan arındırılıp insanlara faydalı hale getirilmeye muhtaçtır.

                Tüm bu etkilerin sonuçları maalesef ki sadece ahlak ve faziletin bozulmasıyla sınırlı kalmıyor. İnsanların yönlerini sadece dünyaya çevirmelerine, ahiret hayatını adeta unutmalarına da sebep oluyor. İnsanlar sadece dünyayı düşününce daha fazla zengin olmak, dünya nimetlerinden daha fazla nasiplenmek için her türlü haksızlığı yapmaktan ve hile hurdaya başvurmaktan geri durmuyorlar. Bu durum insanlığın çöküşünü daha da hızlandırmaktadır.

                Ne diyelim Allah bu millete bir uyanış nasip etsin.  Her şeyin başı eğitimdir. Eğitim öğretim müfredatına ahlaki düzelmeyi sağlayacak planlamayı yapacak yöneticiler nasip etsin Allah bu millete.

 

Alpteoman TUNÇBİLEK

04/10/2018

 
Toplam blog
: 14
: 575
Kayıt tarihi
: 30.12.08
 
 

1977 Yılının ağustos ayında öğretmen bir babanın çocuğu olarak Erzincan'da dünyaya gelmişim. İlko..