Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Haziran '10

 
Kategori
İş Yaşamı - Kariyer
 

Müjde. Godot’yu sonunda geldi.

Müjde. Godot’yu sonunda geldi.
 

Bu sabah (10 Haziran) dörtte uyandım. Daha doğrusu saat dörde kadar da uyudum da pek denemez. Birkaç kez oğlanların terini sildim, üstlerini örttüm. Bir ara saat dört gibi Mert’in yataktan fırlayışını duydum. Hışımla bizim odaya doğru koşarak geldiğini anladım. Onun kapıya çarpmaması için ben de hışımla yataktan kalktım. Ancak oğlum öyle bir üzerime atladı ki beraber yatağın yanı başına düştük. Böyle bir durumda bile oğlum “kötü bir rüya gördüm de affedersin” dedi. “Ne gördün?” diye sormadım bile. O an senin yanına gelmek, güvende olduğunu hissetmek istiyor. Bazen aynı şey Yıldızıma da oluyor. Hiçbir şey yokken sarılıyor. Önceleri soruyordum da artık ona da sormuyorum “ne oldu?” diye.

Bu sabahın tarihine özellikle baktım. Bundan tam 30 gün önceydi. 11 Mayıs Salı sabahı işyerinden bana ihtiyaçları olmadığını bildirmişlerdi. Kendisine müdür denilenlerden biri beni odasına aldı. Aslında o an bana ne diyeceğini anlamıştım bile:

“Bunu nasıl söyleyeceğimi bilemiyorum Soner. Ancak söylemem gerekiyor. Seninle ya da performansınla ilgili bir sıkıntım yok ancak şirketin Trakya Satış bölümünü kapatması ve bayi danışmanı sayısını düşürmek istemesi nedeniyle iş sözleşmeni sona erdirmiştir. Yerine adam almayacaklar”

Üzgün bir yüz ifadesi. “Bak bu işi ben yapmadım” tavrı. Gerek yok bunlara. Aslında 2 yıldır bekliyordum bunu. İki yıl önceki yine kendisine müdür diyen birisi beni atacağını söylemişti de ben de ona “atmazsan şerefsizsin” demiştim. Ancak kendi benden önce atılmıştı. Hatta direktörle bile konuşmuştum “atın beni” diye. Ayrıldıktan sonraki işimi bile ayarlamıştım. O kadar kopmuştum ki işimden, bir ara tazminatımı bile almadan istifa etmeyi düşünmüştüm. Bazı arkadaşlarım “boş ver tazminatını çalışır kazanırsın” dese de Allah’tan çok sevdiğim bir dostum buna engel olmuştu.

Çok şükür bir işim yok artık. Fabrikadan ayrıldığım gün insanların ve arkadaşlarımın yüz ifadelerini unutmuyorum. İnsanın üzülesi yokken bile onların psikolojisi bozuyor adamı. En yakınımdakiler bile ruh halimde bir şey yokken psikolojimin bozulduğunu iddia ettiler. Altı yaşındaki Oğlum Mert “baba seni attılar mı?” diye sordu. “Öyle denmez oğlum. Çıkarttılar denir” dedim.

Bir de seni en çok sevdiklerimin soruları; ” e ne yapacaksın şimdi?” Şuraya başvurdun mu? CV’ni yeniledin mi, şuna gittin mi? Bu firma adam alıyormuş başvurdun mu? Yıldız çalışıyor değil mi?

Bir dakika kardeşim çekilin etrafımdan, adamı sık boğaz etmeyin. İşsiz kaldık ama aç kalmayacağız herhalde.

Bir de etrafımda aynı tecrübeyi yaşamış bir sürü arkadaşım var. Bir gün bir arkadaşım gelir içmeye götürür. Bir gün bir arkadaşım Trakya’nın güzide müşterilerine satış yapmaya çıkarır. Bir gün bir arkadaşım “bak ben şu konuda hata yapmıştım sen de aynı hatayı yapma” der. Bir gün bir arkadaşım “şurda çalışmak istersen söyle ayarlarız” der. Sağ olsunlar. Ne çok sevenim varmış. Mutlu oldum ya.

Bu sabah kafama bir dank geldi. Yoksa dedim kendi kendime “o çok beklediğim an mı” geldi. Godot’yu sonunda geldi mi?

Üniversitedeyken Samuel Beckett’in bu oyununu oynamıştık.

Sorun işten çıkartılmak değil aslında. Elinden arabanın, bilgisayarın alınması hiç değil. On bir yıl çalıştığım işimin son beş yılının eylemsizliğine yanıyorum. Her gün Godot’yu gelecekmiş gibi bekledim durdum. Kendimi geliştiremediğimi, ilerleyemediğimi haykırdım. İnsanlara etki edemediğimi, adım atamadığımı birkaç müdüre de söyledim. Ancak sesimi yanı başımdaki kendime bile duyuramadım. Hiçbir şey yapmamak yordu beni. Beş yıldır eylemsizliğime yenildim aslında.

Koçum bana hayret ediyor. “Nasıl bu kadar istekli olup da isteğinle ilgili bir şey yapmıyorsun” diye.

Müjdeyi verebilirim artık koçuma.

Bu sabah geldi. Godot’yu sabah saat dört gibi dank etti kafama.

 
Toplam blog
: 52
: 7250
Kayıt tarihi
: 08.11.07
 
 

1971 Fethiye'de doğdum.  2000 yılından beri evliyim. Büyüğü 29, 17 yaşında, diğeri 12 yaşında ü..