Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Haziran '17

 
Kategori
Gündelik Yaşam
 

Müslümanların gerçek sorunu ne?

Müslümanların gerçek sorunu ne?
 

Gerçek sorunumuz ABD veya siyonistlerin fitnesi değil kendi eksikliklerimizdir.


Gündelik hayatımızda sıklıkla tartıştığımız sorunlarımız var; Müslümanlar niye geri kaldı? Bizi din mi, gelenek mi geri bıraktı? Biz mi geri kaldık, Batı mı çok ileri gitti? Aslında biz geri değiliz de Batı bizi öyle gösteriyor? Soru değişiyor ama mana aynı.

Bir süredir Kürt meselesi, İslamofobi gibi konuları bir tarafa bırakarak yakın dönem İslam toplumlarındaki sosyo-politik gelişmeler üzerine okumaya başladım. Bu okumalarımda akademik kaygılar taşımamak ve sadece entelektüel haz peşinde koşmak! İlginç bir deneyim oldu. Neler öğrendim; öncelikle biz aynı kaderi yaşayan ama bundan çok haberdar olmayan toplumlarız. Bu sebeple her toplum hem mağduriyetler hem de başarıda kendisini biricik zannediyor. Oysa birbirimizin yaşadıklarından öyle çok dersler çıkarabiliriz ki! İkinci olarak yaşadığımız birçok dini görünümlü kavgamızın altında aslında liderlerin şahsi kavgaları, hırs, rekabet, menfaat var. Ama bunlar çoğunlukla dinle meşrulaştırılır. Son olarak, İslam toplumları Batıyı eleştirme saplantısına sahip. Aynı başarıyı “neden bir Müslüman ahlakı geliştiremiyoruz?” sorusunu sormada gösteremiyorlar. Alternatif bir kamu yaratacak gücümüz yok.

Yine, Müslüman toplumlar tarihle geçmişi aynı zannediyor. Oysa geçmiş yaşanmış ve bitmiştir ama tarih inşa edilir. Dini, mezhepsel, siyasal çekişmeler üzerine inşa edilen tarihi zamanla kutsallaştırıyoruz. Bu durum yanlış bilgi üzerine düşmanlıklar beslememize neden oluyor ve tarihten ders çıkarmamızı engelliyor.  Yanlışlıkla farklı bir mezhepler tarihi, İslam tarihi kaynağını okumaya kalksak çarpılırız korkusuyla kapatıyoruz/safi zihinleri bozmasın diye yaktığımız da az değildir. Niye, atalarımızın dini üzere pardon tarihi üzere olduğumuz için onların yazdıklarını sorgulamak olmaz. Peki, Kur’an’ın ifadesiyle ya onlar yanlış üzere idiyseler!

Yazıya eşlik eden resim Trump’ın Arabistan ziyaretinde çekildi. Trump ve Suud - Mısır kralları yeni Ortadoğu projesi ve terörü önleme çalışmalarından sonra huzur içerisinde bu pozu verdiler. Yani İslam coğrafyasının her bölgesinde huzur operasyonları! yapan ABD ordularının komutanı ve kendi ülkelerinde dindaşlarına bile kan kusturan krallar bölgeye barış getirecek. Çok karlı silah ticaretlerine imza atan çılgın başkanın gölgesinde Şii İran’a yapılan terörizm uyarıları ve tehditler ayrıca önemli. Kendimi artık daha güvende hissediyorum. Aylan bebekler boğulmayacak, onun bacıları, halaları, teyzeleri üç-beş kuruşa satılmayacak…  Kâfir İran’a karşı hazreti Trump’ı bize yardıma gönderen Allah’a şükürler olsun! Elbette bu silahlar bölgeyi huzur adası yapacak. Kutsal toprakların hamisi, Sam amcanın silahıyla fitne çıkaracak değil ya! Sunni dünya Şii yayılması ve terörüne karşı tarihsel dostumuzun! silahlarıyla karşı koyacak teknik, ulemamızın vereceği din, mezhep, ümmet birliği konulu vaazlarıyla da manevi donanıma fazlasıyla sahiptir. Her şey din için, Allah için!

Yukarıda yazdıklarımın baştaki sorumla ilgisi ne? Şöyle diyorum kendime, Bu Sam amca bir daha hiç bu topraklara gelmese, Sisi, Kral Abdullah, Selman, Hasan, Esad uzaya ışınlansa, IŞİD, Boko Haram, İsrail cehenneme gönderilse biz hangi sorunumu çözebiliriz? Kanaatim, hiç birini! Öyleyse çözmemiz gereken sorun ne?

Öncelikle insan olmayı becermek zorundayız. Evrensel değerlere önem veren, insana insan olduğu için saygı duyan, konuşmaktan ziyade yapan bir insan? Hz. Peygamber Kâbe’de tavaf yaparken ve oraya secde ederken içerisi put doluydu. Ama derdi putlar değil tavafla ve secdeyle arınmaktı. Önce Ebubekir'in, Ömer'in, Bilal'in içindeki putları sonra Kabe'deki putları yıktı. Bizler Mekke’deki sahabe olmadan Medine’deki toplumu yaratmayı hayal ediyoruz. Elimizdeki baltalarla kırılacak put, kesilecek kafa arıyoruz.  İçimizdeki putları kırmak zor! Yunus, Mevlana, Hacı Bektaş aşığı çok ama izdüşümünü bu asırda bulmak zor. İnsanlık ortak paydasında buluşamayan bir Müslüman toplum ümmet paydasında buluşamaz ve kardeş olamaz.

Müslüman toplumların bir diğer sorunu üretememektir. Bir yerde okumuştum, sömürgeciliğin en acımasızı bir toplumdaki üretim alışkanlığını bitirmektir diye. Bizde geçmişte ne kadar üretim vardı sorusu da elbet zor bir soru ama içimizde üreten Ermeni, Rum, Yahudi ustalar vardı hiç değilse! Bugün 57 İslam ülkesi, toplan dünya nüfusunun dörtte biri, ancak Dünya üretiminin %7’sini üretiyor! Dünyaya lazım olan bir şeyler üretmeyi öğrenmek şart. Üretmeden tüketerek gelişemeyiz.

Son olarak, ister Kur’ani ahlak ister seküler Kant ahlakı diyelim, otokontrole dayalı bir ahlak anlayışı geliştirmek gerekir.  Şerif Mardin Müslüman toplumların Osmanlı, Safevi, Babür devletlerinden sonra bir “Müslüman ahlakı” geliştirememesinin en mühim sebebi olarak ahlaklı olmak ve dini güzel yaşamak için devletin kontrolünü beklemelerini görür. Tarih boyu kendi devletleri içerisinde şeriat-fermanlarla yönetilen İslam toplumları yüz yıldır dini yaşamak veya iyi insan olmak için bir otorite bekliyor gibi. Bireysel bir ahlak geliştiremedik. Toplumsal olanı zaten yıkılıyor. Oysa Kur’an ve sünnet her an Allah’ı görüyor gibi yaşamayı öğütlüyor. Kur’an’da ve sünnette var olan ahlaki-insani değerleri ve emirleri kendimizde var zannetmemiz de ayrı bir problem.

Özetle, Müslümanlar gündelik yaşamlarında insan olmadıkça, üretmedikçe ve güçlü bir ahlak anlayışı geliştirmedikçe hiçbir sorununu çözemez. Trump, İsrail, İngiliz oyunları, Sisi, IŞİD, Kral Selman, Esad vb. tali mesele. Peki, büyük sorunumuz ne? Basitleştirerek söyleyeyim;

Meselemiz ders arasında hatim okuyan öğretmenler yetiştirmek değil dersinin her bir dakikasını boşa harcamamayı dert edinen eğitmenler yetiştirmek olmalı.

Derdimiz akşamları sohbete, zikre, hatmeye giden doktorlar değil hastasını Allah’ın en mükemmel sanatı görüp onu küçük görmeden, kazanacağı parayı düşünmeden işini savsaklamadan yapan doktorlar yetiştirmektir.

Derdimiz yurtdışına gittiğinde helal yemek yemeyi sorunlaştırdığı kadar dürüst ve sağlam iş yapmayı önemseyen işadamları yetiştirmektir.

Meselemiz her ay 4.500 TL’den başlayan maaşları alıp 4 yılda yükseklisans, 7 yılda doktora bitiremeyen ya da öğretim üyesi olduktan sonra 10-20 yılda kayda değer hiçbir yayın yapmadan Allah, vatan, millet, kardeş edebiyatı satan Müslüman yetiştirmemektir.

Yalan söylemeyi namaz kılmamak kadar, ihaleye fesat karıştırmayı Cuma namazını kaçırmamak kadar, soru çalmayı hacca gitmemek kadar, hileli iş yapmayı veya işini savsaklamayı içki içmemek kadar, dersini boş geçirmeyi zina yapmamak kadar, ihtiyacı olanı gözetmeyi umreye gitmemek kadar önemsemeyen bir Müslüman toplumun harici düşmanlara ihtiyacı yoktur. Dini İslam’ın beş, imanın altı şartına indirgeyen hocalar, fakülteler, medreseler, tekkeler bize düşman olarak yeter. Fakültede haftada dört saat olan hadis dersinde bir dönem boyunca boşanma ve yolculukta namazın kısaltılması konularını Arapça metinlerden işlediğimizi hatırlıyorum.

Etnometodoloji ve Goffman’ın sosyolojik yöntemi bana ilginç gelir; günlük yaşamı incelemek, bireyin yaşam deneyimini anlamaya çalışmak. Çevremde kapıcı, güvenlikçi, tuvaletçi, hizmetli gibi meslek gruplarının hayatı nasıl okuduklarını önemserim. Bu insanların çevrelerinde sevdikleri/sevmedikleri kimselerin dini ve ideolojik görüşlerini nasıl sorguladıklarını görmek şaşırtıcıdır. Dini kimliğiyle bilinen parti, grup, STK, bireylerin bu deneyi ve sorgulamayı kendi çevrelerinde yapmalarını tavsiye ederim. En cimri insanların, kapıcısına en kaba davranan, çaycısını küçümseyen, çalışanlarının hakkını yiyen patronların, dersini en çok savsaklayan hocaların, başkalarına en çok yardım edenlerin, alçak gönüllü olarak görülenlerin kimler olduğunu sorgulayalım. Ama bunu koltuğumuzda oturup, dinin bunları emrettiğini ve bir Müslüman, imam-hatipli, şakirt, ihvan, kurbanın zaten bunları yaptığı yanlış kanaatine saplanmadan hayatın içerisindeki gerçeği keşfetmeye çalışalım.

Kendi tespitlerimi yazmadım ama arif olan beni bu yazıyı yazmaya iten nedenin ne olduğunu zaten anladı.

 
Toplam blog
: 17
: 489
Kayıt tarihi
: 01.02.16
 
 

Aslen Trabzonlu, İki çocuk babası din sosyoloji alanında Dr.   Yakın dönem Kürt toplu..