Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

30 Mart '15

 
Kategori
Siyaset
 

Mustafa Kemal’in Milli Mücadele’deki dava arkadaşları neden muhalefete geçtiler (4)

Mustafa Kemal’in Milli Mücadele’deki dava arkadaşları neden muhalefete geçtiler (4)
 

Düşünerek bir sonuca gidebilen bir insanın en belirgin özelliği; Farkında olabilmektir.


Vahdettin’in kızı Sabiha da babasının Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a gönderirken onunla “gizlice anlaştıkları”nı söyler: “Aralarında konuşup mutabık kaldıkları hususlar vardı: Evvela birbirlerini tanımıyor, mutabık kalmamış ve ayrı ayrı iş göreceklermiş gibi hareket edilecek, iş hangi yönde selamete götürülürse sonra birleşecekler. Yegâne gaye vatanın selameti, kurtarılması ve istiklali olacaktı.” (1)

Vahdettin, zaferin sonunda, Mustafa Kemal Paşa’nın sarayına gelerek kendisini selamlayıp, “Emrinizdeyim Padişahım demesini bekliyordu ama buna imkân yoktu...Vahdettin, 15 Mayıs 1926’da San Remo’da vefat etti. Yokluk içinde hayat sürdü. ‘İstanbul’u terk ederken

-“Âli Osman’a ait bulunan ve benim için çok büyük kıymet taşıyan eşyaları yanıma almayı düşünmedim Bu sebeple yabancı bir memlekette şimdi beş parasız, yüzüstü ve ızdırap içinde kaldık” demişti.(2)

Mustafa Kemal Paşa’nın da vefatı üzerine,

-“Çok namuslu bir adam öldü. İsteseydi, Topkapı Sarayı’nın bütün mücevherlerini götürür ve öyle bir ordu kurup dönerdi” dediğinden bahsedilir!” (3)

...

Geçen bölümden kaldığımız yerden devamla;

-Sultan Vahdettin Anadolu’ya neden gitmedi ve Mustafa Kemal Veliaht Abdülmecid’i Anadolu’ya davet etti mi?

Sultan Vahdettin, Anadolu'ya neden gidemediğini anlatmaktadır;

..Beni bu maceradan (Anadolu’ya gitmekten)  vazgeçirmeye ikna etti. Bir hafta sonra yakın mesai arkadaşı Müşir İzzet Paşa ile dört eski sadrazam ortak hareket ederek Avni Paşa’nın istifaya zorlanıp uzaklaştırılmasını ısrarla istediler. Bilhassa Müşir İzzet Paşa, Müşir Ali Rıza Paşa’yı araya koyarak Avni Paşa’nın biran önce gönderilmesi hususunda ısrar ediyordu. (4)

Onlara iki ay direnebildim ve nihayet en sadık yaverimi saraydan uzaklaştırmak zorunda kaldım. Yine aldanmıştım. Daha doğrusu savaştan muzaffer çıkması durumunda bile Mustafa Kemal Paşa’nın sadakati konusunda garanti veren İzzet Paşa tarafından aldatılmıştım.

Tevfik ve İzzet Paşalar’ın yaptıkları açıklamalara ve verdikleri garantiye göre Mustafa Kemal Paşa sadece Ferit Paşa’nın başını istiyordu.Her zaman sadık ve âdil bir hizmetkârı olduğunu söylediği hükümdarıyla katiyyen bir alıp veremediği yoktu. Tam bir buçuk sene bekledim, ama boşa beklemişim…”(5)

Vahdettin, hatıralarını anlatmaya devam ederken, Mustafa Kemal’in Samsun’a gönderilişi hakkında “Müstevli Yunanlılar’a mukabele için vesait-i mümkünü ve mahremane ile Anadolu’ya memur eyledik” der ve Kuva-yı Milliye’yi desteklediğinden bahseder.(6)

Milli Mücadele Dönemi’ne gidiş sürecinin kısa bir özetinden sonra Mustafa Kemal Paşa’nın anlatımı ile devam edilecektir.

...

Anadolu’da Milli Direniş Kararı ve Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a Çıkışı

Dünya Harbi yenilgisi ve Mondros Mütarekesi ile gelen ağır şartlar, ülkede tam bir kaos ve ümitsizlik havası doğurmuştur Sultan Vahdettin ve İstanbul Hükümetleri, tam bir “acziyet” içine düşmüşler, “Kurtuluş’u İngilizler ’in inayeti ve müttefikler arası ihtilaflardan ummaya başlayarak işi zamanı bırakmışlardı. Manda idaresi isteyenler vardı.İşgal bölgelerindeki halk ise, kendi arasında teşkilatlanarak düşman işgaline karşı direniş için Kuva-yı Milliye’yi (Milli Kuvvetler), Müdafaa-i Hukuk, Redd-i İlhak cemiyetlerini kurmuşlardı.

Genç komutanlar ise, kurtuluşun ancak Anadolu’ya geçerek milli direnişle mümkün olacağını görüyorlardı. Harp’ten sonra İstanbul’da toplanan bunlar, milli direniş için kendilerini Anadolu’ya tayin ettirmeye başlamışlardı.Kâzım Karabekir Paşa, merkezi Erzurum’da bulunan XVI. Kolordu, Ali Fuat Cebesoy merkezi Ankara’da XX. Kolordu, Cafer Tayyar Paşa, merkezi Edirne’de bulunan I. Kolordu, Albay Refet Bey merkezi Sivas’ta bulunan III. Kolordu’ya tayin olunmuşlardı. (7)

...

Milli direniş konusunda komutanlar arasında ön plana çıkan Mustafa Kemal Paşa olmuştu. Kurtuluş için İstanbul’da bir şey yapılamayacağını anlayan Paşa, bir fırsatını bulunca Anadolu’ya geçmek istiyordu. Nihayet ona bu fırsatı, İngilizlerin Samsun ve civarında karışıklıklar bulunduğunu ileri sürerek bölgeye kudretli bir generalin başkanlığında bir askeri heyetin gönderilmesini istemeleri verdi.

Harbiye Nezareti, Sadrazam Damat Ferit Paşa ve Sultan Vahdettin bu işi Mustafa Kemal Paşa’nın başaracağı düşüncesiyle Kemal Paşa’nın aleyhlerine bir tavrı bulunmadığı, (8)

İttihatçı olmadığı, (9)

Ermeni Tehçiri’nde rolü bulunmadığı gerekçeleriyle Mustafa Kemal ismine muhalefet etmemişler, bu uğurda Sadrazam ve Vahdettin’in de İngilizler’i ikna ettiklerinden bahsedilmişti.

Bu tayinle ilgili olarak devamlı şu iki spekülasyon yapıldı: Sultan Vahdettin ve İstanbul Hükümeti, Mustafa Kemal Paşa’yı Samsun’a, İngilizler’in istediği doğrultuda bölgedeki karışıklıkları önlemek için mi gönderildi, yoksa Anadolu’da milli direniş gerçekleştirip vatanı kurtarması için mi gönderildi? Resmi tarihlerde hep, karışıklıkları önlemek için gönderildiğinden bahsedilir. Bir kısım araştırmalar da ise. Sultan Vahdettin tarafından milli direniş için gönderildiği üzerinde durulmuştur.

Buna bir başlangıç delili olarak Mustafa Kemal Paşa’nın Samsun’a hareket edeceği gün Sultan’la vedalaşırken ona sarf ettiği.

“Paşa paşa (*) (konuşmanın tamamı aşağıda verilmektedir.) şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin, bunların hepsi artık bu kitaba (tarih kitabı) girmiştir... Bunları unutun...Ancak şimdi, asıl şimdi yapacağınız hizmet hepsinden daha mühim olabilir. Paşa, devleti kurtarabilirsin!” sözleri gösterilmiştir.” (10)

Mustafa Kemal Paşa bunu, Hayret! Kelimesini kullanarak değerlendirir. Bundan, Sultan’la kendisi arasında “açıktan’ bir “milli direniş pazarlığı” yapılmadığı anlamı çıkmaktadır. Vahdettin, saltanat kaldırılıp yurt dışına çıktığı sıralarda yazdığı hatıralarında Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya milli direniş için gönderdiğinden bahseder

-“Bu memleket sevgim bana, İstanbul düşman süngüleri altındayken Mustafa Kemal Paşa’yı Yunanlılar’ın üzerine göndermek gibi ağır bir kararı aldırarak ilahi bir mutluluğun zevkini tattırdı... Bilindiği gibi Mustafa Kemal’i Anadolu’ya biz gönderdik ve o açık bir şekilde bize isyan etti...Mustafa Kemal’in kafasının gerisinde ne fikir olduğunu anlayabilmek imkansızdı ve bütün her şey büyük bir belirsizlik içindeydi...”(11)

...

Vahdettin’in kızı Sabiha Sultan konu ile ilgili bildiklerini anlatmaya devam etmektedir;

-Babamın padişah olmadan evvel ve veliahd iken en çok tanıdığı ve takdir ettiği Mustafa Kemal Paşa idi. Yaveri idi ve onunla Almanya seyahati de yapmıştı. Mustafa Kemal Paşa’da ona çok bağlı ve hürmetkârdı. Memleketin en feci durumunda başa geçen babam mücadelenin ancak Anadolu’da devam edebileceğine inanmış ve Mustafa Kemal Paşa’yı bu işi tek başarabilecek insan saydığından Anadolu’ya kaçmaya teşvik etmiştir…

Bunu size söylediği gibi, bu kararlaştırılınca yanından çıkıp yaverler odasına giren başyaver Naci Paşa (Naci eldeniz) diğer yaverlere bunu gizlice tebşir etmiş (müjdelemiş) ve

Hele şükür efendimiz Mustafa Kemal Paşa’yı Anadolu’ya geçmeye ikna etmişler!” demiştir.

Rahmetli Yümni Paşa’da bunu gayet iyi bilirdi. Aralarında konuşup mutabık kaldıkları hususlar vardı; Evvela birbirini tanımıyor ve mutabık kalmamışlar, Ayrı ayrı iş göreceklermiş gibi hareket edilecek; İş yani hangi yönden selamete götürülürse sonra birleşecekler. Yegane gaye vatanın selameti kurtulması ve istiklali olacaktı. …

-“Biz her şey olabiliriz. Cahil, tecrübesiz, hatalı bir siyasete kapılmış olabilir ve zararlar da verebiliriz amma Osmanoğulları olarak nasıl vatan haini olabiliriz?

Bizi en iyi tanıyan Mustafa Kemal Paşa bunu nasıl söyler!” der…

Ben kızı olarak ve ölümüne kadar başucunda olan en sevdiği bir insan olarak şunu bütün şerefimle temin ederek ve Osmanlı İmparatorluğu’nun bütün şan şeref dolu varlığını ortaya koyarak söylemek isterim ki;

Babam asla hain değildir. En koyu, sağlam bir vatanseverdi. Öyle yaşamış, öyle ölmüştür.”(12)

...

Mustafa Kemal Paşa, Samsun’a hareket etmek için hazırlıklarını tamamlamış, sıra İngilizler’den vize alınmasına gelmişti. Vize, İngiliz istihbarat subayı John Godolphen Bennet tarafından imzalanıp verilmişti. Bennet hatıralarında, Samsun’a gidecek olan heyetten şüphelendiğinden bahisle şunları yazar:

-Bir Türk kurmay subayı odama geldi ve Mustafa Kemal Paşa ile heyeti için vize istedi Listeyi okuyunca orada Türk subaylarının en faal 35 generali ile kurmay albayların bulunduğunu keşfettim...Listeyi umumi karargaha götürmeye karar verdim ve talimat istedim: Meselenin Britanya Yüksek Komiserliği’nden sorulacağını söylediler. Takriben bir saat sonra içeri çağrıldım, geriye dönerek vizenin verilmesi emrini aldım. Mustafa Kemal Paşa’nın Padişah’ın mutlak güvenine haiz olduğunu anlattılar.” (13)

İngilizler, Mustafa Kemal Paşa’nın hal ve hareketlerinden şüphelenmeleri sonucu 6 Haziran’da Harbiye Nezareti’ne başvurarak onun İstanbul’a geri çağrılmasını istemeye başladılar. 8 Haziran’da nezaretten “geri dön” emri geldi.

Mustafa Kemal Paşa, buna uymayarak 14 Haziran’da Sultan’a bağlılık telgrafı çekti. Telgrafta amacının saltanat ye hilafeti korumak, vatanın bütünlüğü ve istiklalini kurtarmak olduğunu bildiriyordu.(14)

Paşa, dahi işin başında İngilizler’le takışmak istemediği gibi, Sultan’la da takışmak istemiyordu. Çünkü, halk saltanat ve hilafet makamına bağlı idi. Milli Mücadele hareketi bunlara karşı imiş gibi gösterilirse, halk onu desteklemezdi. Her şey, sıraya konulmuş, zamanlaması yapılmıştı. “Tarihi misyon”da yer aldığı üzere Saltanat ve Hilafet kaldırılacaktı ama, bu zaferden sonraya bırakılmıştı.(15)

 

Devam edecek;

-Söz Mustafa Kemal Paşa’da...

 

www.canmehmet.com

Resim;web ortamından alınmış, yazılar tarafımızdan düzenlenmiştir.

(*) Kaynak; Murat Bardakçı, “Şahbaba” Sahife, 133. Paragraf, 4 (Belge 30 girişi)

Mustafa Kemal Paşa anlatmaktadır; “… Yıldız Sarayının ufak bir salonunda Vahideddin’le adeta diz dize denecek kadar yakın oturduk. Sağında dirseğini dayamış olduğu bir masa ve üstünde bir kitap var. Salonun Boğaziçi’ne açılan penceresinden gördüğümüz manzara şu; birbirine muvazi (paralel) hatlar üzerinde düşman zırhlıları! Bordalarındaki toplar, sanki Yıldız sarayına doğrulmuş! Manzarayı görmek için, oturduğumuz yerden başlarımızı sağa-sola çevirmek kafi idi.Vahideddin hiç unutmayacağım şu sözlerle konuşmaya başladı;

-Paşa, paşa, şimdiye kadar devlete çok hizmet ettin. Bunların hepsi artık bu kitaba girmiştir. (Elini demin bahsettiğim kitabın üstüne bastı ve ilave etti:) Tarihe geçmiştir.O zaman bunun bir tarih kitabı olduğunu anladım. Dikkatle ve sükunla dinliyordum;

-Bunları unutun, dedi. Asıl şimdi yapacağın hizmet hepsinden mühim olabilir. Paşa, devleti kurtarabilirsin!

Bu son sözlerden hayrete düştüm. Acaba Vahideddin benimle samimi mi konuşuyor? O Vahideddin ki ecnebi hükümetlerin yüzüncü derece aletleri ile temas arayarak devletini ve saltanatını kurtarmaya çalışıyordu. Bütün yaptıklarından pişman mı idi? Aldatıldığını mı anlamıştı? Fakat böyle bir tahmin ile başka bahislere girişmeyi tehlikeli addettim. Kendisine basit cevaplar verdim:

-Hakkımdaki teveccüh ve itimada arz-ı teşekkür ederim. Elimden gelen hizmette kusur etmeyeceğime emniyet buyurunuz.

Söylerken, kafamdaki muammayı da halletmeye uğraşıyordum. Çok iyi anladığım, veliahdlığında, padişahlığında bütün his ve fikirlerini, temayüllerini, sahtekarlıklarını tanıdığım adamdan nasıl yüksek ve asil bir hareket bekleyebilirdim? Memleketi kurtarmak lazımdır, istersem bunu yapabilirmişim.

Nasıl hemen hüküm veririm? Vahideddin demek istiyordu ki hiçbir kuvvetimiz yoktur. Tek mesnedimiz (dayanağımız) İstanbul’a hakim olanların siyasetine uymaktır. Benim memuriyetim onların şikayet ettiği meseleleri halletmektir. Eğer onları memnun edebilirsem memleket ve halkı bu siyasetin doğru olduğuna inandırabilirsem ve bu siyasete karşı gelen Türkleri te’dip edersem (cezalandırırsam) Vahideddin’in arzularını yerine getirmiş olacaktım.

-Merak buyurmayın efendimiz, dedim. Nokta-i nazar-ı şahanenizi (görüşünüzü, düşüncenizi) anladım.

İrade-i seniyeniz (emriniz) olursa hemen hareket edeceğim ve bana emir buyurduklarınızı bir an unutmayacağım. “Muvaffak ol!” Hitab-ı şahanesine mazhar olduktan sonra, huzurundan çıktım. Naci Paşa padişahın yaveri fakat benim hocam, derhal benimle buluştu. Elinde ufak mahfaza içinde bir şey tutuyordu.

-Zat-ı şahanenin ufak bir hatırası, dedi. Kapağının üzerinde Vahideddin’in inisyalleri işlenmiş bir saatti.

-Peki teşekkür ederim dedim. Yaverim aldı. Sonra Yıldız sarayından çıktığımızı ve hareket etmek üzere olduğumuzu gizlemek ister gibi ihtiyatla ayaklarımızın patırtısını işittirmekten korkarak saraydan uzaklaştık..”

Kaynaklar;

(1) Murat Bardakçı, “Şahbaba”, Sahife; 516 (MÜTAREKE DONEMİ VE MİLLİ MÜCADELE 1918-1923, TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ, SÜLEYMAN KOCABAŞ, İstanbul, 2003)

(2) Murat Bardakçı, “Şahbaba”, Sahife; 444 (MÜTAREKE DONEMİ VE MİLLİ MÜCADELE 1918-1923, TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ, SÜLEYMAN KOCABAŞ, İstanbul, 2003)

(3) Ahmet Akgündüz-Salih Özcan, Bilinmeyen Osmanlı, Osmanlı Araştırmaları Vakfı Yayınları, İstanbul, 1999, s. 302 (MÜTAREKE DONEMİ VE MİLLİ MÜCADELE 1918-1923, TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ, SÜLEYMAN KOCABAŞ, İstanbul, 2003)

(4) “MÜTAREKE DONEMİ VE MİLLİ MÜCADELE 1918-1923, TÜRKİYE CUMHURİYETİ TARİHİ”, SÜLEYMAN KOCABAŞ, İstanbul, 2003) Sahife;364

(5) Bardakçı, “Şahbaba”, Sahife;441- 442

(6) Bardakçı, Sahife; 417

(7) İNGİLİZ TUZAĞI, OSMANLI’NIN YAŞATILMASI VE YIKILMASINDA  İNGİLTERE’NİN ROLÜ, 1783-1923  SÜLEYMAN KOCABAŞ, Sahife; 262-1

(8) o günlerde Mustafa Kemal Paşa, vatanın kurtuluşu uğrunda ne İngilizler’le ne de Sultan’la takışmayı uygun bulmuyor, “taktik” icabı onlara dost görünüyordu. Yoksa o da tevkif edilip Malta’ya sürülürdü. “Mustafa Kemal, aynı zamanda İngilizler’in de itimadını kazanmıştı; yahut daha doğrusu onların güvensizliğine sebep olacak herşeyden kaçınmıştı.” ( Gotthard Jaeschke, Kurtuluş Savaşı İle İlgili İngiliz Belgeleri, Çev: C. Köprülü, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1971, s. 96-97)

(9) Mustafa Kemal Paşa, esasında İttihatçılar’in içinde bulunmuş, Meşrutiyet’in ilanı için çalışmıştı. Fakat Meşrutiyet İlan edildikten Sonra, Ittihatcilar’ın yaptıklarını sürekli tenkit etmesi, onu İttihatçılar’ın gözünden düşürmüş, giderek “İttihatçılar’a muhalif sıfatını almaya başlamıştı. O zamanın konjonktürüne göre Alman taraftarı İttihatçılar’a muhalefet edenlere, tabiatıyla “İngiliz dostu” gözüyle bakılıyordu.

(10)‘ Falih Rıfkı Atay, Atatürk’ün Bana Anlattıkları, Sel Yayınları, İstanbul,l955, s. 124-125

(11) Murat Bardakçı, Şahbaba, Pan Yayıncılık, İstanbul, 1998 s. 431, 441, 436

(12) Sultan Vahideddin’in kızı Sabiha Sultan; (Nakleden eski başbakanlardan Suad Hayri Ürgüplü) Bardakçı, “Şahbaba”,  Sahife; 143

(13) Jaeschke, S. 111-112.  (İNGİLİZ TUZAĞI OSMANLI’NIN YAŞATILMASI VE YIKILMASINDA İNGİLTERE’NİN ROLÜ, 1783-1923, SÜLEYMAN KOCABAŞ)

(14) Kemal Atatürk, Nutuk, C: I, Milli Eğitim Bakanlığı Yayınları, İstanbul, 1973, s. 22-23 (İNGİLİZ TUZAĞI OSMANLI’NIN YAŞATILMASI VE YIKILMASINDA İNGİLTERE’NİN ROLÜ, 1783-1923, SÜLEYMAN KOCABAŞ)

(15) "İNGİLİZ TUZAĞI OSMANLI’NIN YAŞATILMASI VE YIKILMASINDA İNGİLTERE’NİN ROLÜ", 1783-1923, SÜLEYMAN KOCABAŞ)

 
Toplam blog
: 1117
: 1768
Kayıt tarihi
: 29.08.06
 
 

Ticari ilimler akademisindeki öğrenciliğim sırasında, bir kamu iktisâdi kuruluşunda başladığım ça..