Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Nisan '09

 
Kategori
Ruh Sağlığı
 

Mutlu olmak için mutlu ol demek mi gerekir?

Mutlu olmak için mutlu ol demek mi gerekir?
 

İsmine kader demişler...


Mutluluğun yollarını keşfedenlerin yazılı veya sözlü anlatıları bazen çok ilginç çıkarımlarla dolu.

Genel olarak nasıl kendimi keşfedebilirimi anlatmaya, keşfettiğim kendimle nasıl barışık olmaya çalışmayı, nasıl bu durumdan keyif alırımı araştırıp düşündürmeyi, düşünüp taşınıp onunda nasıl mutlu olacağını anlatırlar hep.

Bir aralar yaşantımın bana dalgalanmalar sunduğu ve belki de kendimi bulmaya en ihtiyacım olduğu dönemlerde tanıştım bu tür kendini keşfedip mutlu olabilmeyi yakalayabilme öğretili kitaplarla.

Çevremde hala çok insan bunlardan kendini bulma çabalarında. Görüyorum, dinliyorum ama bir milimetre ölçüsünde kendine yaklaşanını göremedim daha:)

Çünkü yola çıkış amacı kendimiz olmuyor bana göre. Hep kendimizi aynanın karnalık yüzüne hapsedip, karşımızdakileri aynaya tutmaya çalışıyoruz. Gördüğümüz ise hep 'diğerleri' genelde.

Sokak çocuğunu görüp vah vah dediğimizde, onun yerine de acı çektiğimizde mutlu olabiliyormuyuz acaba?

Sokak hayvanlarını görüp, onlara eziyet edenler için en az o hayvanların canı yandığı kadar üzüldüğümüzde acı çektiğimizde ne katıyor bize acaba?

Acı çeken bir canlıyı, üzülen bir nsanı, yardıma muhtaç bir insanı gördüğümüzde neden bazılarımız duyarlı gibi davranırken, çoğunluğumuz görmüyoruz bile.

Neden bazılarımız, diğerleri için birşeyler yapmaya çabalarken, çoğunluğumuz bana ne veya bir tek ben kime yetebilirim ki gibi söylemler içinde oluyoruz?

.....

Üzülen birisinde görmek istemediğimiz 'ben' mi gizlenmek isteniyor acaba? Kendimiz için üzülmektense bir başkası için üzülmek daha mı az acı veric ki dieğerleri için üzülmeyi yeğleriz? Kendimiz için üzülmek neden daha doğal olmaz ki? Neden hem sadece kendi hayatımız için yaşamamız istenilirken, üzüntülerimizi neden diğerlerinde bulmak için uğraşır gibi davranırız?

Neden üzülen bir insana hayatın zorluklarını yaşamış bir kişi üzülürken, bunları farketmeyen, hiç karşılaşmamış birisi anlayamıyor bile bu durumu?

Bizi bu duruma düşüren acaba şu bazen yanlış olduklarını düşündüğüm atasözlerimiz mi? 'Bana attan düşeni getir...', 'Dertli dertlinin halinden anlar', 'bana arkadaşını söyle sana kim ....'.

Hani bir beynmiz, ve genlerimize işleyen karakterimiz ve farkında olmaıdğımız belki de içgüdü halne gelen davranışlarımızın temel nedeni bunlarla daha kundakta iken tanışmış olmamız mı? annelerimizin ninnilerinde olan hüzün mü çok kez? Türkülerimizdeki acı ve keder mi bize, benzerimizi aratan?

Bize benzeyen birisinin, bir sosyal grubun yanında daha rahat olmamız bu nedenle midir?

Buna bir de kültürel farklılıklar da eklenirse daha mı çok görmek istemediğimiz benimizi gizleyebileceğimiz bir diğerini mi ararız içimizi görebilmek için ama ne gördüğümüzün farkında olmadan?

İnsanları dinleyebilmek de bir beceridir. Birisini kulak vermeden dinlemek veya dinlenmek ne kadar paylaşımcılık ve karşımızdakini anlamak adına yapılmış bir davranıştır? Dinlediğimiz veya yaşantısının bir parçasına da tanıklık ettiğimiz bir insanı anlayabilmemizin ölçütü nedir ki de bazılarının mutsuzluklarının ardına sığınıp, 'ONLAR' da mutlu olsunlar derken, kendimiz mutluymuşuz, mutluluğun sırrını bulmuşuz da diğerleri de bulmalılar demek isteriz?

Gülerken gözleri gülemeyen hangi insan bulabilmiştir mutluluğu?

 
Toplam blog
: 41
: 784
Kayıt tarihi
: 23.08.07
 
 

Üniversiteyi bitirdiğimden ve işe başladığımdan bu zamanabir hayli yıl geçmiş:). Bir de baktım ki em..