Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

17 Temmuz '06

 
Kategori
Eğitim
 

Mutlu Sınıflar

Yıllar önce Doğan Kardeş dergisinde gördüğüm bir karikatürü hep yanımda taşıyorum. Çizen imzasını atmamış ama Ferruh Doğan’ ın çizgilerine çok benziyor. Düşünce de onun düşünceleri. Gülen bir çocuk başı. Çocuğun başı, saç yerine; kırmızı, mavi, yeşil, sarı, renk renk papatya çiçekleriyle dolu. Önünde ise alfabemizdeki yirmi dokuz harf, sırayla yazılmış. Bu birinci çizim. İkinci çizimde ise, Çocuğun saç yerine kafasını süsleyen renk renk çiçeklerin yerini harfler almış. Harflerin yerini de çiçekler. Yani çocuk harfleri öğrenince kafasındaki çiçeklerini kaybetmiş. Birinci çizimde gülen çocuk, ikinci çizimde üzgün gösterilmiş.Eğitim yapımız bu. Çocuklarımıza, gençlerimize bilgiler veriyoruz diye kafalarındaki güzellikleri ortadan kaldırıyoruz.

İlköğretim örencilerini gözlemleyin. Her yıl çocukların biraz daha mutsuz olduklarını göreceksiniz.Yaşanan hep aynı şeyler. Zil çalacak sınıfa gireceksiniz. Öğretmen anlatacak siz dinleyeceksiniz. Her ders sıranızda kıpırdamadan oturacaksınız. Eh arkadaşlığınızın güzel anıları ve sizin için yeni güzellikler yaratmak için çabalayan bir öğretmeniniz de yoksa, Ferruh Doğan’ın çizimleriyle örtüşen bir yaşam sürüp gidecek.

Lise son sınıftaki öğrencilerle konuşuyoruz. Okula gitmek istemiyorlar. Sıkılıyoruz diyorlar. Hiçbir şey yapmıyoruz. Ara sıra gürültüden fırsat bulabilirsek test çözüyoruz. Bir de arkadaşlarla sohbet ediyoruz. Yok yazılmayalım, devamsızlıktan kalmayalım diye okula gittiklerini söylüyorlar. Benzer durumlar üniversitelerimiz için de söylenilebilir. Yani eğitimin her kademesinde karikatür aynı. Bu sadece devlet okullarındaki bir durum değil, özel okullarda da durum üç aşağı beş yukarı aynı. Azalmış sınıflar, sonsuz olanaklar içindeki çocuklarımız ve gençlerimiz de aynı.

Sorumlusu öğretmenler mi? Hayır. Okulların fiziki yapıları mı? Hayır? Eğitim için gerekli olan araç gereçler mi? Hayır. Anneler ve babalar mı? Hayır. Zenginlik ve yoksulluk mu? Hayır. Asıl sorumlu; eğitim biçimi, eğitim, anlayışı yani müfredat ve onu düzeltmeyi beceremeyen yöneticiler. Eğer bugün toplumumuzda bütün bunlara karşın iyi örnekleri görebiliyorsak, bu, bütün olumsuzlukları bir kenara itebilen işini iyi yapan yönetici ve öğretmenlerimizin sayesindedir.

Orhan Bursalı’nın bir yazısını sizlerle paylaşmak istiyorum.

BULUT’un OKULU

Bulut, Danimarka’nın Kopenhag kentinde okuyor. Kış tatili için İstanbul’a geldi. Kopanhag’ın havasını bilirim. İnsanı bunalıma sokar. Bazen günlerce, tekdüze bir gökyüzü kentin üstünü örter. Ne güneşi görürsünüz, ne de farklı tonlarda bir gökyüzü..........

Bulut, özel bir İlköğretim okuluna gidiyor. Doğunca annesi kaydını yaptırmıştı! Bu yıl ikinci sınıfta, bir yıl hazırlık okutuyorlar. Fakat okul ücreti, Türkiye’deki özel okullarla kıyaslanmayacak kadar düşük.Normal geliri olanlar bile isterlerse çocuklarını özel okula verebilir.

Bulut’ un matematik kitaplarını karıştırdım. Çok başarılı! İnsanın matematik okuyası geliyor. Ayrıca çok rahat anlatılıyor konular, eğlenceli bir şekilde. ...

Öğretmeni matematik ödevi vermiş; sınıftaki arkadaşlarına birkaç matematik sorusu hazırlayacakmış. Bütün çocuklar sorular hazırlıyor ve arkadaşlarına soruyor. Matematik dersi sadece yazarak, çizerek yapılmıyor. Öğretmenleri evlerde ölçümler veriyor. Mezura, cetvel ve metre kullanarak, mesela evlerindeki masaların, dolapların, odaların boyutlarını ölçüyorlar...

Fen dersleri bazen doğada yapılıyor. Ağaçlar ve yaprakları tanıyor, eline alıp bakıyor; topraklarda solucan toplanıyor. Zaten anneannesinin bahçesinde bulduğu bir solucanla eve gelmişti. Taşların altındaki böcekleri cam kavanozlara dolduruyor. Ağaç diplerindeki mantarları tanıyor.....

Bulut bu gelişinde değişik hediyeler getirdi. Çeşitli oyuncaklar yapmış. Uzun köpekler, kediler, böcekler.....Hepsini okulda derslerde yapmış. Peçeteler dikmiş..... Süslü püslü kenarlı....Köpeklerin gözleri, kulakları, kedilerin bıyıkları her şeyleri var. İçleri sünger, belki de saman dolu....

Bulut zaten yetenekli... matematiği çok iyi, esprisi yerinde, derslerinden öğretmenleri çok memnun, ayrıca dilinden de....Zaten kitap okumadan yatmıyor.....

Peki özel okulda ayrı bir müfredat mı var.... Hayır. Bütün okullarda aynı müfredat...

Buradaki arkadaşlarını düşününce, Bulut’un çok yönlü yetişme şansına sahip olduğu ve rahat bir okul dönemi geçireceğini düşünüyorum......

Buradaki arkadaşları ise streste. Bir arkadaşı iyi bir liseye girebilmek için, okulun yanı sıra dershaneye gidiyor. Ayrıca iki, üç tane haftada bir gelen öğretmenleri var. Hafta sonları beşer saat kursa gidiyor. Annesi, babası büyük paralar ödeyerek, çocuklarının iyi bir okula gitmesi için çabalıyor. Kendisi de büyük yarışa ayak uydurmak için elinden geleni yapıyor.... İçi dışı test ve ders....

Sadece o mu? Bütün arkadaşları neredeyse öyle... Sonra da üniversiteye girmek için aynı yarış başlayacak.... Üniversiteye girdikten sonra, bu çocukların üniversitede çok başarılı olacaklarını beklemem ne kadar mümkün....Zaten hocalar da çocukların kolay sınıf geçme düşüncelerinden, hareketlerinden yakınmıyorlar mı? Tam bir çıkmazda yüzüyoruz...... (1)

Kafasındaki çiçekleri geliştirileceği yerde kurutulmuş çocuklarımızın, ve gençlerimizin mutlu olmaları mümkün mü? Önce sınıfdaki ders biçimini değiştirerek; işe, araştırmaya, projeye dayalı öğretme biçimlerini, teknolojiyi sınıflara getirerek mutlu sınıf ortamları yaratmamız gerekli.


“ Biz insanlar, ya ailemizin, öğretmenlerimizin, çevremizin ve kitaplarımızın bize aktardıkları bilgi ve tecrübelerle yahut iş başa düşünce içimizden gelen, sevgi ve ilgiden yararlanarak kendi kendimize edindiğimiz bilgi ve deneyimlerle oluşur ve gelişiriz. Birincisinde bilgi ve tecrübeler bize öğretilir. İkincisinde ise onları biz kendimiz öğreniriz. Birincisinde hazırcılık vardır, ikincisinde ise yaratıcılık. Bir bilgiyi bilmek başka, bulmak başkadır. Başkalarının bize anlattığı bilgileri bilmek bizim kendi şahsiyetimizden, kendi benliğimizden uzak bir biliştir. Fakat kendi sevgimiz ve ilgimizle bir bilgiyi bulmak benliğimizi kattığımız için bir biliştir. Birincisi hafızaya dayandığından unutulmaya mahkum, ikincisi ise zeka ve sevgiye dayandığı için yaşamaya mecburdur. ” ( 2)

İnsanda, sevgiyle edinilen bilgi , beceri ve geliştirilen yetenekler; insanı kendisiyle, çevresiyle, doğayla barışık kılacağı, yaratımlarını başkalarıyla paylaşacağı için mutlu bir kişilik sahibi oluşacaktır. Mutlu sınıflardaki bu güzellik, yaşanan ortamlara yansıyacak, mutlu insanların yaratılması gerçekleşecektir. Eğitimin amacı da bu olmalıdır; yaratıcı, paylaşımcı, kendisi ve çevresiyle, doğayla barışık mutlu ve üretici insan.

Hasan Barışcan

1) Orhan Bursalı- Blim Teknik- Cumhuriyet-28 Şubat 2006-03-06

2) Haydar Edizkun- Uygulamalı Türkçe Öğretimi- Aka Kitabevi Yay-İST

 
Toplam blog
: 52
: 4210
Kayıt tarihi
: 17.06.06
 
 

1952 yılında Sivas- Asarcık Köyünde doğdum. Yurdun çeşitli yerlerinde öğretmenlik yaptım. Kabataş Er..