Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

03 Nisan '16

 
Kategori
Öykü
 

Mutluluk arayan adam

Mutluluk arayan adam
 

Arkadaşım Desen, “Sana mutluluk arayan bir adamın öyküsünü anlatayım.” dedi. “Bu yaşanmış bir öyküdür.”

Ben de ona “Anlat bakalım Desen, seni dinliyorum.”dedim. Ve anlatmaya başladı:

Bundan yaklaşık yirmi sene önceydi. Sahil kenarında hediyelik eşya satan bir genç vardı.

Bu genç liseye giden bir kızdan hoşlanıyordu, ama ona açılamıyordu. Neden mi? Kız ona göre popülerdi ama ona göre… Kendisi ise sosyal ortamlardan kaçınan, insanlar ile birlikteyken susmayı tercih eden, birçok gelgit içinde yaşayan fakat konuşamayan biriydi…

Bir sonbahar günüydü. Plastik taburenin üzerinde kızın okuldan gelmesini bekliyordu. Belki onu görebilirim diye düşünüyordu, ancak bilmiyordu, kız da onu görmek istiyordu ama utanıyordu. Maalesef o gün de görüşemediler.

Yağız, Bokludere yokuşundan eli boş çıkmıştı. O yıllar öyleydi. Telefon yoktu, facebook yoktu, sevdiğini görebilmek için yollarda beklemek gerekiyordu. İyi de oluyordu, sabrı öğreniyordu insan, şimdiki gençlerde nerde o sabır…

O gün de akşam olmuştu, eve gitti, bir tanecik anneciği yemek yapmıştı, yemeklerini yediler, biraz sohbetten sonra yatağına yattı ve düşünmeye başladı. Yağız, yarın Aslı’nın karşısına çıkıp duygularını açmayı planlamaya çalıştı.. Ama olmazdı. Neden mi? Param yok, işim yok, babam yok ve daha askerliğim var diye düşündü. Bu sefer anlamıştı, elinden hiçbir şey gelmiyordu. İçinde yarım kalmış bir konuşmanın üzüntüsü vardı.

Günler günleri kovaladı ve aradan kaç sonbahar geçti bilemiyordu. Yağız okulunu bitirmiş, askerliğini yapmış, evlilik çağına gelmiş bir delikanlıydı.

Bir süre sonra hoşlandığı kızın evlendiğini öğrendi ve çok şaşırdı. Allah herkese hayırlı olanı vermişti. Ama kimi insan bununla yetinmeyip iyisini istemek koşuluyla kendisi için felaket olan şeylere sürükleniyordu. Yağızda da aynen öyle oldu.

Yıl 2003, artık annesine göre Yağız’ın evlenip yuva kurma vakti gelmişti. Ona beğenebileceği hatta daha önce görmüş olduğu hali vakti yerinde bir komşu kızı bulmuştu. Yağız da zaten boşluktaydı, iyi bile olabilirdi. Kızı biliyordu, mutlu olabilirdi.

Bunları uzun uzun anlatmaya gerek yok. Yağız evlendi, bir müddet boşluktan kurtuldu ama uzun sürmedi. Karısının ona uygun olmadığını, fikir ayrılıklarının olduğunu anlaması uzun sürmedi. Yapacak bir şey yoktu, o da kendisini işe verdi. Çalıştı, çalıştı, çok çalıştı ama mutluluğunu kaybetti. Ruhen yalnızdı…

Ailesini sevmiyor muydu? Tabii ki de seviyordu ama aşk diye bir şey vardı. Yağız çok güçlü bir erkek değildi. Hatta karısından korkuyor bile sayılırdı. Bunları içinde yaşıyor ve sadece kendisini işlerine veriyordu. Böylece seneler geçip gidiyordu.

Kısacası anlatayım, bir zamanlar parası yok diye mutlu olamayan Yağız şimdilerde kendisine “He-man! Gölgelerin gücü adına güç bende artık!” diyebiliyor. O artık çok zengin, evli, dışarıdan bakılınca her şeyi dört dörtlüktü. Keşke para mutluluk, huzur satın alabilse…

Ama işte o var ya insanın içinde söylemek isteyip de söyleyemediği her şeyi barındırıyor. Hayatının başka türlü olmasına imkân var mıydı? Zannetmem.

10 yılı aşmış bir düzen. Hiç kimseye birşey söylemeden mutluluk arayan bir adam. Şimdilerde Yağız’ın ailesi var, arabası var, parası var, sahte dostları var. Boş bir ruhu var ancak arayıp da bulamadığı mutluluğu yok!

Şimdilerde Yağız manasızca sahte mutluluk peşinde koşuyor!

Dilerim ki Allahtan meleklerin kıskanacağı mutluluklar senin olur!..

“Desen, bunları anlatırken çok duygulanmıştı. Ben, bu olay onun başından mı yoksa arkadaşının başından mı geçti acaba diye düşünürken Desen kaşla göz arasında Kuşadası’nın dar sokaklarından birinde kaybolup gitti.”

 
Toplam blog
: 137
: 158
Kayıt tarihi
: 09.03.14
 
 

1958 yılında Söke'de doğdum. Esnaf çocuğu olarak ilk, orta ve lise eğitimimi Aydın ili Söke ilçes..