Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

26 Ocak '19

 
Kategori
Blog
 

Muzaffer Cellek'in Ardından

Milliyet Blog’umuzun görsellerimize yer verdiği günlerdi. Yücel Evren’in  ve atölyesinde birlikte çalıştığı emekçi kardeşlerimizin sevdikleri blogdaşlarımızın isimlerini. kaligrafi sanatını konuşturarak armağan ettikleri son zamanlardı.

Bir istekte bulunduydu sn. Evren... Siz önerin, biz yazalım dediydiler.

Karşılanması zor bir istekti. Kimse ses çıkaramadıydı bir zaman.

Sessizliğe daha fazla dayanamadı Cemile Torun ve olanca zarafetiyle “blogumuzun çınarları” önerisini ortaya atıp birkaç çok değerli üstatlarımızdan kimi isimleri bir çırpıda sıralayıverdiydi.

Belirtilen isimler herkesin çok sevdiği saydığı üstatlarımızdı ve kimilerinin isimlerini daha önce yazmış olan Yücel Evren ve emekçiler Cemile Torun kardeşimizin önerdiği  bu “büyük” isimleri çok güzel şekilde  nakşettiler…

Ne güzel hareketlerdi bunlar…

Ve ama kaç isim sayılırsa sayılsın illa eksik kalacaktı.

On bir bin kişiyi aşmış koskoca camiada pek çok değerli yazar vardı…

Onlardan biri de bana göre Muzaffer Cellek idi.

Milliyet Blog’da 2018 Aralığının son haftasından önce bloglarımızda, esas olarak azami birer görselimize, yer verilmekle birlikte, yazılarını pek çok fotoğrafla süsleyen Muzaffer Cellek’in bu konuda sanki bir ayrıcalığı var gibiydi. Ve sanırım (belki) bu imtiyaz kimilerinde (kimbilir, belki bende) azıcık kıskanma duygusu da yaratırdı.

Bu bol resimli yazılar oldukça da “şen şakrak” olurdu. Muzaffer Cellek’i tanımayanlar ilk görüşte satır aralarına serpiştirilmiş ustaca betimlemelerin ve hicivlerin üzerinde de durmamışsa bu yazıların yeni yetme ve şımarık bir kimsenin kaleminden çıkmış olabileceğini düşünür ve galiba da beğenmezlerdi…

Bir de özellikle “blog” kategorisinde yazdıkları sanırım pek çoğumuzun kâbusu olurdu. İsim zikretmeden ama satır aralarında işaret ederek de olsa “iğnelenenler arasında var mıyız acaba” diye çekinmeyenimiz yoktur sanırım. Ve kendimize rastlamadıysak (ki şükür rastlamadık) derin bir nefes alırdı(m)k…

Nil Alaz, “… Herkese yorum yazmazdı… Bunu da üstüne basa basa dile getirirdi…” diye anlatmış ardından yazdığı düzyazı ağıtında…

Bu satırları okuyunca duygulandım… Benim iki yazıma yorum yazmışlardı…

“El Alemin de Blogları, Blog Yazarları Var” başlıklı yazıma yazdıkları 3 Kasım 2018 tarihli olanı…

Bloglar, dünyaya yayılmış. Yayılmakta. Hiç ummadığınmız bir yazı, yüzbinlerce okunuyor. Bir bakıyorsunuız, aynı havada olan ama resimsiz aynı yazının başka bir versiyonu, 150 den fazla okunmuyor. Böyle başa, böyle tarak. Bizdeki okuyucu, belden aşağı ve yukarı yazılarının en hararetli seçicisi. Böylelerine kitap seçiyor musun demek, büyük hakarettir .O, fantezinin adamıdır. Ve onun ne haltlar karıştırdığı ve karıştıracağı, bir üçüncü kişinin sorunu değildir de. O, çıplaklık egosunu tatmin eder. O, kaş üzerinde göz arar. O, arar oğlu arar. Eskiden bu bloglarda, laylay lomculara göze batardı. Şimdi silindiler. Veya sindiler. Şahsen tanımadığım insanlardan övgü dolu notlar alıyorum Facebook'tan.. En güzel yazımın okunmayışından şikayetçi olmadığım halde, insan okunmak istiyor yine de. Blog camiasının dışından övgü alacağıma, neden bizim içimizdekilerden almıyorum diye hayıflanıyorum. Bir tek tavsiye bile yok. Ben, neden tıklanmadığımı biliyorum. Çok seçiciyim. Herkesi okumuyorum.SLM

Ve; “Halk Arenası – Muharnem İnce Uğur Dündar’ın Karşısına Gelince” başlıklı bloguma yazdıkları 12 Mayıs 2018 tarihli yorum…

“... Siz siyasi akımların distribütörü olmalıymışsınız. Parti teknisyenleri sizi, keşmefetmemiş daha anlaşılan. Ama ben keşfettim. Sevgilerimle…”

Hepimizde olur. Sevdiğimiz yazarlar da olsa gözden kaçırıveririz bazen… Okuyamamış oluruz kimi yazılarını… Araya kaynar, gider kimi yazılar…

Ve kimi tesadüfen gözümüze çarpıverir…

Öyle olduydu… Okuduydum.

“Sahip Olduklarının Kıymetini, Onlar Hala Varken Bil”… Başlık buydu. Başlıktaki bu sözden etkilenmeyebilecek olanımız var mıdır? Ve aramızda bu başlıkla anons edilmiş bir yazının içeriğini merak etmemiş olabilecek kimse olabilir mi? Okuduydum doğallıkla…

Ağır böbrek yetmezliği sorununa ilişkin 22 günlük  zorlu  hastane sürecinin hikayesiyle süslediği bir hoş “iç sohbet” yazısı… Aslında yakın geleceği öngörmüş bir bilgenin, neşeli şakalarının ardına gizlemeye çalışırken taşmasına engel olamadığı hüznü görmemek ne mümkün!

Haklı gururuyla paylaşmıştı bir etkinlikte Vedat Türkali, Turgut Özakman, Muzaffer İzgü… gibi edebiyatımızın ölümsüz isimleriyle aynı listede yer alan adını…

Ve “yaşamımdan bir kesit” açıklamasıyla o yazının en sonuna koyduğu o “İspanyol Meyhanesi” şarkısını söylerkenki ana ilişkin videosu…http://blog.milliyet.com.tr/sahip-olduklarinin-kiymetini---onlar-hala-varlarken-bil--/Blog/?BlogNo=600529   Gök kubbe altında hoş bir seda… daha nasıl olacak ki?

Işıklar içinde uyu Sevgili Muzaffer Cellek…

 

Kenan IŞIK

 

 
Toplam blog
: 432
: 2964
Kayıt tarihi
: 16.05.07
 
 

Mülkiye mezunuyum. Emekli müfettişim. Ankara'da yaşıyorum. S'oligarşi isimli kitabı yazdım. Kitap..