Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

10 Ağustos '07

 
Kategori
Felsefe
 

Müziğin tetiklediği hüzün

Müziğin tetiklediği hüzün
 

Ayrılıkların geleneksel ifadesi olan “kara tren” ve işbirlikçisi "kar"ın eşliğinde Sorrow


Hüzün şarkısının (sorrow) düşündürdükleri

Herkes gibi bende işin kolayına kaçıyorum…
Dinlerken Mort Schuman'dan "sorrow"u.
Basitçe, hüzünlenmek ve hüzünden zevk almak…
Eee kolay mı mutluluğu yakalamak, mutlu olmak ve bunu bir yaşam tarzı olarak sürdürmek?.
Sen hiç gördün mü her şeyin lay lay lom olduğu bir dünyada yaşayan Cavidan ile Şebelebettini..?
Kim bunlar diye sorma.
Çünkü bunlar; şiirlerde, romanlarda, destanlarda, şarkılarda yer almaz.
Bunlar adına mutluluklarını anlatan besteler de yapılmaz…

Yapılanlar mı “...falancayı samanlıkta basma ve de şalvarını gül dalına asma... “ olayı,
ya da “… kaytan bıyıklarını...” ne yapacağını şaşırmadan öteye gidemiyor..
Haa bir de "..yatırdım yatırdım çam dibine.." ile, "..Tombul tombul.." gibi baş yapıtları da unutmamak lazım.

Daha mutluluğun destanı yazılmadı.
Neden mi? Basit, birisinin mutluluğu öbürünün mutsuzluğu oluyor da ondan.
Ve de mutsuz olan basıyor feryadı. "Durdurun dünyayı, inecek var" modunda.
Bunu duyan diğer mutsuzlar da tereddüt etmeden katılıyorlar koroya…
Hem de rüşvetsiz…

Başlıyor; “...batsın bu dünya”, “Leyla ile Mecnun”, “Kerem ile Aslı” vb.
Ve giderek büyüyen mutsuzlar korosunun yarattığı sinerji, adeta toplumsal histeriye dönüyor…
Okuyan da, dinleyen de seller sular...

Sonuç mu? ”... ben zaten acıların çocuğuyum…” ya da
“...ben doğarken ölmüşüm” oluyor.
Gerçekte ise destanlardaki Leyla’ya ne de Mecnun’a benzeme olasılığı bile olmadığı halde öykünür dururlar..

Daha yirmi bile yokken şiir denemesi adı altında mısralarda karamsarlığımı seslendirmeye çalışırdım:
“yavaş yavaş doluyor zamanla,
ömür denen kadeh damla damla…".

Ya da
Yavaş yavaş göreceksin
Kararan gözlerinin son ışıklarıyla,
Yaşayan fani dünyayı…
Fakat henüz yirminci yaş,
Daha kadehin çoğu boş

ve benzeri uzantılar da kendini ifade etme isteği...

Doğmadan ölmek gibi…
Daha baharın goncası bile değilken, son baharın sarartıp döken hüznünü yaşamak...
O da ne? “... her halde deli dalgalar"dır dışarıda ki, "...gelip yalayan duvarları…”
Öyleyse sitemin zamanı gelmiştir, basalım feryadı...
krizi, romantizm sanarak…

Ee kendimizi hüznün yalnızlığına mahkum edip gönüllü gömülmenin "dayanılmaz hafifliğini" yaşıyoruz ya…
Eh o da bu kadar kolay, bu kadar ayartıcı, bu kadar bizden biri olmasaydı...

Ne yapalım, genlerimizde var…
Nesillerdir buna programlandık…
Yüzlerce yıldır çekilen acılar evrimleşerek anıtlaşan hüzne dönüştü…
”... bu sel yatağına ev mi dayanır…
mum mu yanar bu rüzgarda…”
dese de Hayyam usta kim dinler bu nasihati...
Ev de yaparız, mum da yakarız... Tabi sonra da oturur ağlarız.

Ne kadar hoş… çaresizlik çok tatlı..
Ne güzel, ruhun acizliğini kopan fırtınaymış gibi sanatkârane ifade ettiğini zannetmek…
Acizliği sanat haline getirmek…

Sonuç, yaşasın acılar ve hüzün...
Nasıl olsa mutluluklar, hoşluklar, güzellikler geçici…
Kalıcı olan ise acılar ve ayrılıklar…
Eh biz de olanla idare edelim, hem de mutlu olduğumuz anların bile farkında olmayarak.
Zaten “...hep eller güler oynar..”… Bize kıran girdi ya…

Kolay mı yaşamdan zevk almak…
Farkında olmak güzelliklerin?..
”.. yarayla alay etmek, yaralanmadığımız için...”.
Sen gördün mü hiç en lezzetli kebabı şekere bulayıp yiyeni…
Zehir gibi acı biber varken?
Hiç duydun mu mutlukların çocuğu olduğunu haykıranı…
Kimse umursamaz da ondan...

Güzellikler geçici, sonradan gelen ise, kalıcı... farkındayız "tomurcuk gülün gazel olacağının"...
Sağlık, sıhhat, güç, kuvvet, kudret hepsi geçici…
Kalıcı olan ise zayıflıklarımız…
Her halde sonrası, "yeryüzünden irtifa kaybetme" olduğu için…

İşin farkındayız… Çirkinlikler güzele dönüşmüyor, …ama ya güzeller!…
Ondan sonra bas feryadı
“...güzelsen güzelsin, yok mu benzerin,
goncadır ilk hali
bütün güllerin..” olayı.
Hem de, sanki her gülün goncasında keramet varmış gibi…

Gel işin kolayına kaçalım…
Mutlu olmak cesaret işi, yürek işi.
Çaba ister, akıl ister, gönül ister…
Halbuki hüzün insanı hiç yormuyor…
Kolayca ulaşabilirsin, hem de çaba harcamadan…
Kendisi geliyor, kapıyı bile çalmadan…

Nasıl olsa mutluluğu ifade yeteneğimiz de özürlü…
Etsen de diğerleri de bizimle aynı topun kumaşı olduğu için nasıl olsa anlamayacaklardır…
Ayrıca, hüznünde kendini bulmak ve feryadı basmak çok kolay…
Bak ne kadar güzel
”...gece sessiz ve karanlık, yine her şey uyumuş….
Bilirim, susmayacak kalbi viranımdaki kuş...”.
Üstelik sadece anlaşılmakla kalmaz bonus olarak da dillerden düşmezsin.…

Aslında ikisi arasında ki fark, yaylayı serin tutmakla, meczupluk arasında gidip gelen sarkaç gibi…
Gerisi sadece tercihle ilgili…
Yarattığın gerilim girdabında kendini bulanlar çok olur…
Mendili kapan filmlerine koşar… Niyet belli!..
Aslında döner bıçağıyla maça gidenler de aynı familyanın ürünü…
Farklı olan sadece enstrümanları…

Gördün mü adamın hüznünün şarkısını hüzünlü şekilde ve de her türlü ayrılıkların geleneksel ifadesi olan “kara tren” eşliğinde sergilemesini.
Hem de hüznü ızdıraba dönüştüren “soğuğu” işbirlikçi, “kar"ı da yardakçı tutarak…
Ben ne yapayım…”... bu sel yatağına ev mi dayanır”,
Y
ürek mi dayanır aklımın şaşkınlığına..?
Gönlümle hüznüm el ele vermiş bir kere...
Aklım ne yapsın… O da kolayına kaçıyor…
Sonuç.. Yaşasın hüzün ve de maskesi olan mutluluk...

Lütfen biraz daha çıkarmayalım maskeyi...
Nasıl olsa mutluluktan ölen yok…
Ama bir de düştü mü maske!...
O zaman başlıyor;
”… ovadaki her kızıl lalenin teni,
bir padişahın kanıyla beslenmeye…”

Yerde biten mor menekşenin ise, bir zamanlar bir güzelin yanağındaki ben olduğu kolayca anlaşılıyor....
Hüzün bir sıfır galip... Hatta tur atladı..

Gel biz yine bebeğin adını “Ayşegül” koyalım…
Nasıl olsa seksenine geldiğinde ortaya çıkan çelişkiye herkes gülecek…
Olsun, hiç değilse bir süreliğine adına yakışır…
işte bizim mutluluğumuz da böyle oluyor...
İşte böyle, hüzün şarkısının (sorrow) düşündürdükleri…

Dinleyin:
http://fizy.com/s/15v7kq

 
Toplam blog
: 193
: 1045
Kayıt tarihi
: 01.08.07
 
 

Bilecik doğumluyum. Emekli Eğitimciyim. Ankara'da ve yazları Kuşadası'nda yaşıyorum Günlük uğraşl..