- Kategori
- Müzik
Müzik zevki
Bizden bütün insanların istisnasız keyif aldığı şeyleri sıralamamız istenseydi, biraz üzerinde düşündüğümüzde cevap vermenin ne kadar da zor olduğunu farkederdik. Dünyamızdaki 6 milyardan fazla insanın farklı kültürlerden gelmesi, farklı dilleri konuşması, farklı özelliklere sahip coğrafyalarda yaşaması gibi sebeplerden dolayı verebileceğimiz cevaplar eleneceğinden belki de bu soruya yanıt aramaktan vazgeçerdik.
İşte müzik, benim aklıma gelebilen çok az cevap adayından biridir. Ufak bir bebekten yaşlı birine kadar herkese hitap eden, herkese keyif veren bir müzik türü elbet bulunmaktadır. Biliyorum, çok iddialı bir söz söylüyorum ama buna ters bir örnek bulmak gerçekten çok zor gözüküyor. Bu yüzden müziğin evrensel bir dil olduğundan bahsediyoruz. Birbirlerinden kültür, kişilik, eğitim, dil farkı olan insanlar bile ortak bir müzikte buluşabiliyor.
Sayısız farklı türe sahip müziği büyüleyici, sınırsız bir okyanusa benzetiyorum. Merakınız arttıkça bu uçsuz bucaksız okyanusta daha derine ve daha farklı bölgelere gitme isteği uyanıyor. Müzik zevkiniz, aslına bakarsanız bu yolculuğun sınırlarını belirleyen en önemli etken. Kimsenin doğuştan belli bir müzik zevkine sahip olması mümkün değil. Hatta içinde bulunduğunuz ruh halinin de etkisiyle bazı dönemlerde farklı müzik türlerinin en beğendiğiniz tür haline gelmesi ve daha sonra da başka türlerin bunların yerini alması gayet normal. Yaşadıklarımız bizi olgunlaştırıp büyütürken, müzik zevkimiz de bununla paralel olarak gelişiyor.
Kendimde gözlemlediğim bazı değişiklikleri bu çerçeve içinde paylaşmak istiyorum. Tabi ki vereceğim örneklerle kesin bir yargıya varmak sözkonusu olmayacak ama içinizden birinin nereden nereye geldiğini göreceksiniz. Kendimi bildim bileli müzikten hoşlanırım. İlkokul çağlarımda yabancı pop müzikle büyüdüm. Türkçe müzikten türü ne olursa olsun fazla keyif almazdım. Hatta hatırlıyorum Türk Sanat Müziğini çok garip bulurdum. İcracılarla o küçük yaşımda ne kadar da çok dalga geçerdim. Derken koleje başladım. Yabancı dil eğitiminin de etkisiyle daha çok yabancı müzik dinler oldum. Müzik korosuna seçilince birkaç yıl milli bayramlarda çocuk şarkıları ve marşlar okudum. Ergenlik dönemimde kendi içimde yaşadığım o büyüme arzusu, başkaldırı ve deşarj olma isteği beni hard rock ve heavy metalle tanıştırdı. Bu müzik içimdeki o patlamaya hazır enerjiyi dışarı çıkartmamı sağlıyordu. Bu dönemde başka hiçbir müzik türüne şans dahi tanımadan sürekli bu türde bir sürü grubu takip ettim. Heavy metal lise son sınıfta yaşadığım sınav stresine de ilaç gibi gelmişti doğrusu.
Üniversiteye başladığımda saçlarımı uzatmaya, daha çok kafa sallamaya ve konserlere gitmeye başladım. MTV hayatımıza girmişti ve bu sayede bilinçli olarak dinlemesem bile yabancı pop müziği sürekli duyuyordum. Türkçe müziği soracak olursanız hala ilgim yoktu. Sadece Türkçe rock yapan bazı grup ya da kişileri dinlerdim. Yine bu dönemde hep istediğim birşeyi gerçekleştirdim. Gitar çalmayı kendi kendime çalışarak ve ders alarak öğrendim. Müziğin biraz daha içine girince enstrüman çalmanın ne kadar zor ve meşakkatli bir uğraş olduğunu daha iyi anladım. Daha evvel gıpta ettiğim sanatçılara saygım artarken, küçümsediğim bazı müzisyenlerin de aslında ne kadar kaliteli olduğunu farketmeye başladım. Üniversite bitmeye yakın mezun olma telaşı, derslerin zorluğu, bitirme tezinin hazırlanması için sınırlı zamana sahip olmam gibi sebepler beni bunaltmıştı. Bu depresyon döneminde iyice uç bir müzik türü olarak gördüğüm black ve death metalle zamanımı geçiriyordum. Neyse ki bu fazla sürmedi ve mezuniyetimle beraber bu türü çok nadir dinlemeye başladım.
Derken askerlik geldi çattı. Asteğmen olarak görev yapacaktım. İlk 4 aylık eğitim dönemi çok zor geçmişti. Sevdiğim birçok şeyden mahrum kalmış ve mahsunlaşmıştım. Hayatımın dönüm noktalarından biri olarak tanımladığım, gerçekten olgunlaştığımı farkettiğim askerlik döneminde harika bir şey oldu. Rütbe takıp 1 sene görev yapacağım yere gittiğimde lojmandaki oda arkadaşımın mesleği dışında müzisyenlik de yapmış olduğunu öğrendim. Ud ve klasik gitar çalan bu değerli dostum bana Türk pop müziğinden ve Türk Sanat müziğinden sayısız güzel eseri o harika sesiyle her akşam icra ediyordu. Bir süre sonra ben de bazı eserleri ezberleyip ona eşlik etmeye başladım. Daha evvel dalga geçtiğim Türk Sanat müziğinin bir hayranı haline gelmiştim. Hiç farkında olmadığım, ismini bile duymadığım birçok Türkçe Pop şarkısı öğrenmiştim. Beni Doğan Canku ve Bülent Ortaçgil gibi özgün müzisyenlerle tanıştıran bu dönemdi. İşte kastettiğim değişim buydu. Bazı müzik türlerinden keyif alabilecek olgunluğa ancak varabilmiştim. Tabii devamı da geldi.
Askerden terhis olunca çok daha geniş bir müzik yelpazesinden keyif alan biri haline gelmiştim. Fakat ne olursa olsun gençliğimin büyük bölümünü doldurmuş olan Heavy Metalin yeri ayrıydı. Daha çok sayıda grubu dinlemeye, takip etmeye ve yavaş yavaş Progressive Metale kaymaya başlamıştım. Biraz daha açmak gerekirse bu tipte gruplar sadece Heavy Metal yapmayıp bunun yanında caz, fusion, flamenko, klasik, senfonik müzik gibi farklı türleri de sentezlemeye ve harmanlamaya çalışıyorlardı. Böylece daha evvelden bana baş ağrısı veren caz müziğinin de aslında ne kadar kaliteli ve karmaşık bir müzik türü olduğunu anlamaya başladım. En önemli noktalardan biri ise bunun dozajıydı. Eminim ki Progressive Metal dinlemeden ve kulağımı caza alıştırmadan böyle bir denemeyi yapsam caz hala keyif almadığım müzik türlerinden biri olarak kalacaktı.
Şimdiyi soracak olursanız artık hiçbir müzik türüne önyargılı bakmıyorum. İnanmak zor gelecek belki ama geçmişte ismini telaffuz etmekten bile utandığım arabesk türünde kendine özgü tarzlarını oluşturmuş olan Orhan Gencebay ve Müslüm Gürses’e saygıyla ve hayranlıkla bakıyorum. Önyargılardan arınmış biçimde icra edilen esere yoğunlaşıldığı taktirde müzikten daha çok keyif alınabileceğine inanıyorum. Müzik zevki, kişinin kulağını ve kendisini eğitmesiyle ve müzik bilgisini derinleştirmesiyle daha da köklenen ve olgunlaşabilen ilginç bir kavram. Bu konuda kendi katettiğim yola bir daha baktıktan sonra herşeyin mümkün olabileceğine inanıyorum. Yeter ki beğenimizi belirleyen kıstaslarımızda kaliteden, yaratıcılıktan ve özgünlükten taviz vermeyelim.