- Kategori
- İstanbul
Adalar'da balık keyfi

İstanbul’da balık tutmak bir başkadır. Büyük bir bölümü denizle buluşan bu güzel kent size birçok yerden balık tutma seçeneği sunar. Hergün sahil şeridini dolduran ya da Galata köprüsüne dizilmiş balıkçıları görmeniz mümkündür. Boğazda balık tutmanın doyumsuz keyfini kolay kolay kıyaslayabileceğiniz başka bir yer yoktur herhalde. Bunun dışında sandallar ve balıkçı tekneleri de Marmara Denizi’ni kaplarlar.
Çocukluğum, babamla beraber Pendik’te duran sandalımızla Kartal – Dragos civarında balığa çıkarak geçti. Haftasonları da değişiklik olsun diye boğaz sahillerinden atardık oltalarımızı. O dönemlerde Istanbul nüfusu hızlanarak artmaya, Marmara ve boğazlar kirlenmeye başlamıştı. Babam kendi çocukluk anılarını anlatırken kendimi çok şanssız hissederdim. Keşke ben de Istanbul’da her yerden denize girilebilen, temizliği sayesinde dibin görüldüğü, balık bolluğundan halka bedava balık dağıtıldığı zamanları yaşayabilseydim diye. Maalesef bunu kaçırmıştı benim neslim ve babam da Marmara’yı bu hale getiren kendi neslinden utanç duyuyordu. Para ve hırs uğruna, bilinçsizce ya da bile bile kirletilen Marmara berraklığını yitirmeye, barındırdığı çeşitli balık türleri yokolmaya başlamıştı.
Derken yazları ailecek Kınalıada’da geçirmeye başladık. Sabah ve akşam sutopu antrenmanlarımın ardından su iskelesinden balık tutmak, benim için büyük bir zevkti. Haftasonları ada günübirlikçilerin işgaline sahne olurken ben ve babam evde kalıp önümüzdeki hafta için oltalarımızı düzenlerdik. Karışmış oltaları çözmedeki başarımı her zaman sabırlı olmama bağlamışımdır. Zira çok karışık bir oltayı düzgün hale getirmek gayet sıkıcı ve uzun bir işlemdir. Bazen de adadan bir arkadaşım küçük bir tekne ayarlar yüzmeye ve balık tutmaya çıkardık. Etrafında bulunan akıntılar sayesinde Kınalıada’nın suları her daim yüzülebilecek kadar temiz olurdu. Diğer adalardan ve Istanbul’un çeşitli semtlerinden günübirlikçi işgalinin en önemli sebebi de buydu.
Fakat yıllar geçtikçe bütün bir yazı geçirdiğimiz adaya daha az uğramaya, adada daha az kalmaya başladık. Ziyaret sayısı azalınca geçmişe olan özlem de daha ağır basmaya başlıyor. Hatta adadan arkadaşlarımla 5-10 sene evvelki anılarımızı uzun uzun yadettiğimiz oluyor. İşte böyle bu ruh halindeyken çok yakın bir arkadaşım beni adaya davet etti. Olta balıkçılığı tercihim olmasına rağmen ağ atacağımızı söyleyince büyük bir hevesle kabul ettim. Uzun zamandır yurtdışında olduğum için adayı bayağı özlemiştim. Kış sezonu da geldiği için adanın yerlileri dışında pek ziyaretçi olduğu söylenemezdi. Sessiz, sakin ve kalabalık olmayan bir zamanda dört bucağı anılarımla dolu adada arkadaşımla dolaşmak çok iyi geldi doğrusu. Ben akşamüstü ancak geçebildiğim için kardeşiyle beraber ağları atmışlardı. Sabah erkenden kalkıp ağları toplayacak ve kısmetimize bakacaktık. Yıllarca balık tutmuş biri olarak “kısmet” kelimesine gerçekten çok inanırım. Öyle zamanlar gelir ki en usta balıkçılar boş olta çekerken yanlarındaki ufaklık kocaman bir balık yakalar. Ağ için de aynı şey geçerlidir tabi. İsterseniz kocaman ağ atın, ağın bulunduğu bölgeden bir balık sürüsü geçmedikten sonra ne yakalayabilirsiniz ki? Arkadaşımla yürürken ağları attıkları bölgeye sahilden bir bakalım dedik. Anlattığına göre trol (trawl) ve gırgır tekneleri ada açıklarında sürekli avlanmaktaydı. Hatta yakaladıkları yetmemiş olacak ki kıyıya da iyice yaklaşıyorlardı.
Ben trol yasak biliyordum dediğimde çok şaşırtıcı bir cevapla karşılaştım. Evet trol yasaktı ve sahil güvenlik sürekli devriye gezerek trol yapanları engellemeye çalışıyor ve ceza yazıyordu. Ama Türkiye’de her platformda varlık gösteren mafya buraya da bulaşmıştı. Sahil güvenlik tekne sahibine ceza yazabiliyordu ama tekneyi alıkoyamıyordu. Mafya da işsiz, güçsüz, yeri yurdu belli olmayan kişileri cüzi miktarda maaşa bağlayıp teknenin sahibi olarak gösteriyordu. Arkadaşım yakın zamanda ada açıklarında bu trol teknelerinden görünce sahil güvenliğe haber vermişti. Gelen ekip, tekneleri suçüstü yakalamış ve ceza kesmeye başlamıştı. İşte tam bu anda arkadaşım teknede bulunanlardan birinin sahil güvenliğe “İsterseniz 500 bin YTL ceza kesin, kimin umurunda?” dediğine şahit olmuştu.
Bunları duyunca keyfim bir anda kaçtı. Yıllarca kirletip öldüremediğimiz, buna sonuna kadar direnen Marmara Denizi, son yıllarda yapılan düzenlemeler, atık arıtma tesisleri ve daha çok çevre bilinci sayesinde temizlenmeye başlamıştı. Hatta sahil yolunda bazı halk plajlarının açılarak Istanbulluların hizmetine sunulması çok önemli ve olumlu gelişmelerdi. Denizin temizliği balık bolluğunu da beraberinde getirmişti. Herşey bu kadar iyi giderken bu tür insanların para hırsı sebebiyle denizi kurutması kabul edilebilir birşey değildi. Üstelik arsızca bir pişkinlikle, verilen cezaları da kale almamaları çok düşüncürüdüydü.
Sabah erken kalkıp ağları toplamaya başladık. Tertemiz denizin iyot kokusu beni tekrar eski ada günlerime götürmeye yetmişti. Kısmetimizin çok açık olduğunu söyleyemeyeceğim ama günün sonunda ağdaki balıklardan kendimize güzel bir ziyafet çekmemiz yetip de artmıştı bile. Tek isteğim benim yaşadığım gibi bir balık keyfini Istanbul’un her köşesinde hepimizin yaşayabilmesi. Bunun için, gözlerini hırs bürümüş bu çevre katillerinin caydırıcı biçimde cezalandırılmaları gerekiyor. Umarım biz çevre dostları, sayımızı artırarak ve birbirimizi daha çok bilinçlendirerek bu tiplerin toplumumuzda barınmasına izin vermeyiz.
Tertemiz, her tarafından denize girilebilen ve balık dolu bir Marmara Denizi’ni bizim ve bizden sonra gelecek nesillerin görmesi dileğiyle…