- Kategori
- Müzik
Müzisyenlerin yok oluşu

19. yüzyılın ekonomik, siyasal ve toplumsal yaşamı Fransa’ da feodalizmin yıkılışıyla birlikte tepeden tırnağa kaynaşmaya başladı. Bunun yanı sıra yeni çelişmeler de ortaya çıktı. İşçi sınıfına özgürlük yoktu; hatta parlamenter demokrasi, oy hakkına sahip olabilmek için mülk sahipliğini öngördüğünden, oy hakkı bile yoktu. İşçi, yaşamak için, sayıları durmadan artan işsizlerle rekabet ederek işgücünü satmak zorundaydı. Hangi işe girerse girsin, kendini aynı koşullar altında buluyor, ölmeyecek kadar ücret alıyor, sürekli açlık tehdidi altında yaşıyordu. Bunun sonucu, işçi sınıfı içinde en azgınca baskılara karşın, bağımsız örgütler doğmaya başladı. Bunlar, İngiltere’ yle Fransa’da işçi sendikaları, İngiltere’de Chartist Haraket, Fransa’da sosyalist guruplar, Almanya’ da Silezya dokumacılarının isyanı gibi biçimler aldı. Feodalizmin yıkılmasıyla enikonu “kurtulmuş” olduğunu hisseden sınıf, yani küçük iş adamları, tüccar ve esnafın oluşturduğu sınıf kendini esrarlı, esrarlı olduğu kadar da ezici çelişmelerin orta yerinde buluverdi. 1825’te daha sonraları dönemsel diziler halinde ortaya çıkacak olan ekonomik bunalımların ilki görüldü. Büyük bankerlerle sanayiciler, bu bunalımlarından daha da zenginleşmiş çıktılar. Fransa’ da 1830 devrimi patlak verdi; neredeyse halkın tümü tarafından desteklendi. Oysa bu devrim, bir kralın yerin üstelik oldukça geniş bir banker ve fabrikatör oligarşisi tarafından desteklenen bir başka kralın almasıyla sonuçlandı. Ardından da, 1848’de diğer bir bunalım peşinden Fransa, İngiltere, Avusturya ve İtalya’yı bir devrim dalgası kapladı.
Müzik üretim dünyasında, müziğin gerçekten halka satılmak üzere basılmasına ve halk konserlerinin verilmesine kadar genişlemiş olan pazar “özgürlüğü” de buna benzer çelişmeler göstermekteydi. Beethoven ve dinleyicileri için, aristokrat patronluğundan koparak serbest piyasaya girmek, kurtuluş yolunda önemi bir adımı oluşturmuştu. Buna karşılık, Beethoven’a yeni yapıtlar vermesi için yalvarıp yakaran o aynı yayıncılar, 1820’ lerde piyasa üzerinde büyük bir güç haline gelmişlerdi. Bunlara göre müzik, satılmak üzere üretilen bir metadan başka bir şey değildi. Folk müziği taklidi döktürmeler, ya da devrimci gerçekçi büyük müzikten yüzeysel, kolayca sindirilecek biçime indirgenmiş eserler yapabilen bir besteci müsvettesinin üreteceği basmakalıp bir yapıt, bir “dâhi”nin acayipliklerine çok daha tercih ediliyordu. Burjuva toplumun kitlesel üretimli popüler müziğinin asıl örüntüsü budur ve bu müzik halkın olmaktan başka her şeydir. Bir yandan madrabazın gerçekten yeni olan her şeye karşı duyduğu korkuyu ve nefreti, bir yandan da “yenilik” peşinde çılgınca koşuşu temsil eder. Ulusların doğuşları sırasındaki kahramanlık döneminde üretilen müzikten asalakça beslenir.
İşte şu an Dünya’da ki gerçek müzik ve müzisyenlerin ilk yok oluş tohumları böyle atılmıştır…