- Kategori
- Gündelik Yaşam
Naif zamanlar takvimi

Naif zamanlar takvimidir,Sadri Alışık Banazlı İsmail, yıkar masaya hüzünlerini, mütebessim terennüm eder
Özlemin buruk tadına nostalji demişler.Tavan arasında eski defterler, yılın bugününü bekler. Şiir kitabı içinden bir iğde dalı,kitap arasına serpilmiş sepya hissedişler...
Sararmış duygularda bir özlem var. Ne zaman bir kırık plakla maziye gömülmüş, o hiç çıkmayacağını sandığımız şarkılar dolsa odanın içine,sökün eder onunla birlikte o sergüzeşt zamanlar.
Televizyonda siyah beyaz anılar... Sadri Alışık, Banazlı İsmaildir, yıkmıştır masaya hüzünlerini; mütebessimle terennüm eder:
"Kimseye etmem şikayet
Ağlarım ben halime"
El aman vermez bir sevdaya tutulmuş esas oğlan, peşinden derbeder olduğu kızı inandırıp ermiştir murada, oracıkta esaslı bir öpücük kondurmuştur dudağına. Ömür billah mutsuz olmayacak gibi bakar tüm mahalle, hayat yolunda düşene diğeri el verecek, kıt kanaat yaşasalar kol kanat gereceklerdir birbirlerine.
Naif zamanlar takvimidir, öyle bilinir.
Karnın tok, sırtın pek ve hep öyle sürecek iyimserliğinin silsilesidir bu; ne gam, ne kasvet...
Biri biter, diğeri başlar. Canına dert yapışmamış, yıllara yaslı o buz tutmuş husumet bir sıcak sarılmayla erimiştir.
Başlayacak ne varsa, saadete kuruludur.
Mazlum, zalimi affetmiştir bir kere; siyah, beyazın içinde eriyip gitmiştir.
Geceden kar yağsın diye umutla uyuyan çocukluğum, sabahtan cama koşmuş, konfeti gibi neşeyle hayatına yağan karı seyre koyulmuştur.
Sobada dokuz sekiz zıplayan kestane, radyoda beraber ve solo mutluluklar geçidi...
Geldi, geçti!
Yenileli çok oldu zamane teknolojisine. Fi tarihinde kaldı sanki simlerle bezeli, bacasında tüten dumanla mutlandığımız o pürneşe kartlar.
Eskiyisevicilik de demode.
Öyle bir zamanki bu, bilgisayarımız silme şipinişi çekindiğimiz fotoğraflarla dolu.Yaşıyoruz amenna, her yaşadığımız kayıt altında. Kâh, Facebook'ta, kâh Twitter'da...
Uluorta bir sanal panayırdır, dürtüp duruyoruz birbirimizi.
Nicedir; yıllar sonra hatırlayacağımızı bilmeksizin kalp çatlatan bir heyecanla yaşadığımız ilk aşkımıza, elimizi siper etsek göremeyeceğimiz uzaktaki dostumuza kana kana mektup yazıp göndermek de öyle...
Hatıra albümlerine yeni fotoğraflar eklemeyeli hele...
Artık, bizimle birlikte büyüyen şarkıların eski tadı yok.
Şimdi, fikri-zevki takipsiziz. Kimi kestirmişsek gözümüze, koca külliyatını indiriyoruz bir kerede cebimize.
Sonra sıkılıp, tıka basa filmler, fotolar, şarkılarla dolu arşivimize, yenisini atmakta beis görmüyoruz.
Dolduruyoruz da, bir de yüzüne baksak! Ne elimize değiyor, ne gözümüze.
Çarçabuk edinince, kıymet bilmek de nafile oluyor haliyle.
Gözü doymaz bir zamana düşmüşüz, ne ağlayanımız var, ne çıkmak isteyenimiz...
Her şey darmaduman. Yıllardır hep aynı düzen... Listelerde tavan yapan ne varsa, tabana düşüyor kısa bir zaman sonra.
Baştacı edilmek de, ayak altına düşmek de ışık hızıyla...
Bu hengamede, geçmeden kaldığımız, geri dönüp baktığımız, bir tavanarasını karıştırıp da karşılaştığımız şeyler bizimdir oysa.
Bizimdir, kitaplar arasında bulduğumuz yazılar, altını çizdiğimiz satırlar, bir türküyle ahlanıp kucağımıza düşen gözyaşları...
Elle tutulmaz bir alemde birbirimizi dikizlemekten, laf yetiştirmekten, bilgi kırıntısı içermeyen mahalle dedikodusu gündemden ıskaladıklarımız kadar eksiğiz.
Bu hız körlüğünde, kısa süreli hazlara feda ettiğimiz ne varsa hasretiz.