- Kategori
- Edebiyat
Narman Kazasında Orcuk Yolunda
Narman kazasında Orcuk yolunda
Ben bir gelin gördüm orak elinde
Nutuğu yok şu gelinin dilinde
Sordum allı gelin kimin yârisan
Salladı başını döndü bir yana.
Sanarsın bir güneş çalar her yana
Başına bağlamış sarı leçeği,
Sanarsın ki karşı dağın çiçeği
Her gördüğüm güzellerden gögçeği
Sordum allı gelin kimin yârisan
Salladı başını döndü bir yana.
Sanarsın bir güneş çalar her yana
Nasıl kıymış yollamışlar tarlaya
Huriler periler zülfün taraya
Dünya güzelleri olsun cariye
Sordum allı gelin kimin yârisan
Salladı başını döndü bir yana
Sanarsın güneştir çalar her yana
Sardı Sümmânî’yi gamın merağın
Kamıştır parmağın sedef tırnağın
Cebeller karısın yayla kaymağın
Sordum allı gelin kimin yârisan
Salladı başını döndü bir yana
Sanarsın güneştir çalar her yana (1)
a.Yol / el/ dil “l” sesiyle yarım kafiye “unda-inde” ler redif. Dördüncü mısra redif mısra dediğimiz bütün dörtlüklerin sonunda nakarat gibi yer almaktadır. Nakarat beyti bir / her “r” sesiyle yarım kafiye, “yana”lar rediftir. Âşık edebiyatında sıkça kullanılan kafiyelerdendir. Halk şiirinde en çok “r”, “ l” sesleriyle yarım kafiye yapılmıştır. Bu dörtlük 6+5, 6+5, 4+4+3, 6+5 şeklinde duraklandırılmıştır.
b. Leçeği/ çiçeği/ göğçeği “çeğ” sesleriyle zengin kafiye yapılmıştır. Sözcüklerin sonundaki “i” sesleri rediftir. Âşık edebiyatı genellikle doğaçlama bir edebiyat olduğu için zengin kafiyeye çok az rastlanır. Dörtlük 6+5, 4+4+3, 4+4+3, 6+5 duraklıdır.
c. Bu dörtlükte tarlaya/ taraya kelimeleri arasında “a” ile yarım kafiye yapılmış. Üçüncü mısrada tarlaya/ taraya sözcükleri ile cariye sözcüğü arasında “y” ile kulak kafiyesi yapılmış. Dörtlüğün tamamında kafiye zayıftır. Dörtlük 4+4+3, 6+5, 6+5, 6+5 duraklıdır.
d. Merağın/ tırnağın/ kaymağın sözcükleri arasında “ağ” sesleriyle tam kafiye yapılmıştır. Sözcüklerin sonlarındaki “ın”lar rediftir. Dörtlük 6+5, 6+5, 6+5, 6+5 duraklıdır.
1. Narman, Erzurum’un küçük, tarihi ilçelerinden biridir. Emeviler ve Abbasiler döneminde “Namirvan” adıyla anılan bu yer, Osmanlılar döneminde bayram günü fethedildiğinden İyd (İd) adıyla anılmıştır. Cumhuriyet döneminde “Narman” adı kalıcı olmuştur.
Narman, Tortum’un bir nahiyesi iken ilçe yapıldığını bildiğimden Sümmani’nin “Narman Kazası” demesini yadırgamıştım bir zamanlar. Daha sonra öğrendim ki, Osmanlı döneminde bir süre “Sancak” olan Narman, Tanzimat’tan sonra “kaza” olarak idari yapısını korumuştur. 1926 yılında ilçe statüsüne son verilerek İd bucağı olarak Tortum ilçesine bağlanmıştır.1954 yılında yeniden “Narman” adıyla ilçe yapılmıştır.
“Orcuk” köyü daha önce Narman’a bağlıyken sonradan Oltu ilçesine bağlanmıştır.
“Narman kazasından Oltu’ya doğru giderken Orcuk köyünde orak elinde çayır biçen bir gelin gördüm. Konuşmaya çalıştım ama konuşmadı. Sordum bu allı geline kimin yârisin diye. Kimsenin değilim anlamında başını salladı. Güzelliğiyle göz kamaştırıyordu. Güneş gibi her tarafı aydınlatıyordu. Allı gelinin başını sallaması hayır anlamındadır. Böyle olunca taliplisi de çoktur; güneş gibi herkese cemalini gösterebilir.”
Sümmani’nin torunlarından Âşık Nusret Toruni bu türküyü söylerken hikâyesini de anlatmaktadır.
“Orcuk o zamanlar Narman’a bağlı bir köymüş, şimdi Oltu’ya bağlı. Çirkin bir gelin getirmişler o köye. Temmuz ya da ağustos ayları, Sümmani Baba orada bir köyde düğüne davetlidir. O köye geldiğinde biçin biçiyorlar Orcuk köylüler. Diyorlar ki, ‘Sümmani, hava sıcak, şöyle otur da sana bir ayran içirelim.’ Sümmani ayran içerken içlerinden biri diyor ki, ‘Sümmani, şu yamaçta biçin biçen kadınlar var ya, onların içlerinde bir gelin var, bizim köye gelin geldi. Çok çirkindir, sen ona bir türkü söyle belki senin türkünle kendisini teselli eder.’ Sümmani de bunun üzerine bu türküyü söylemiştir.”(2)
Ben bu görüşe katılmıyorum. Sümmani, bölgede çok değer verilen bir âşıktır. Badeli olduğunu söylediği için “Hak Aşığı” olarak kabul görür. Şimdi nasıl olur da böyle evliya mertebesindeki bir âşık, elin karısına türkü söyler. Bu hikâye zannedersem bu suizanların önüne geçmek için anlatılmaktadır.
“Gelin” sözcüğü evli kadın anlamında kullanılsa da, yörede gelinlik çağa gelmiş kızlara da “gelin kız” derler. “Gelin kız bakar mısın?”, “Gelin kız bir su ver.” gibi sözleri çok duymuşumdur.
“Sordum allı gelin kimin yârisin.” sözünden kimin eşisin anlamını çıkarmıyorum. Zaten kız da başını sallayarak hiç kimsenin olmadığını söylüyor.
Al yani kırmızı gençlik safiyetini simgeler. Kız, baba evinden çıkarken beline kırmızı kuşak/kurdele bağlanır. Yine kına gecesinde ve koca evine girerken kırmızı duvağıyla girer. Yani kırmızı genç kızlığı, bekâreti de temsil eder.
Eski zamanlarda bir kadının bekâr olup olmadığını anlamak için yazmasına bakmak yeterliydi.
“Eski Türklerde genç kızlar evlenene kadar kırmızı başörtü takarlardı.” (3)
2.Leçek: Etrafı boncuklarla süslenmiş Erzurum ve Kars yöresinde kullanılan bir çeşit başörtüsüdür. Genellikle beyaz olur ve yaşmak yapılır. Çağatay Türkçesinden alınan bir kelimedir. Ahıska ve Karapapak Türklerinde de kullanılmaktadır.
Anaerkil toplum özelliklerini az çok taşıdığımızdan toplumumuzda kadının otoritesi önemli bir yer tutar. Leçek ise başörtüsünden öte anlamlar taşımaktadır.
“Söz ola kese savaşı
Söz ola kestire başı”
Yunus’un buradaki söze yüklediği anlamı leçeğin işlevinde de görmekteyiz. Erkeklerin aralarındaki kavgalarda erkek kavgadan kaçarsa kadın onu aşağılamak için leçeğini üzerine atarmış.
İki tarafın, aşiretin, sülalenin karşı karşıya geldiği durumlarda tarafların kadınlarından biri kavganın/savaşın ortasına leçeğini atarsa o kavga/savaş bitermiş.
“Sarı leçekli kızı görünce gözümün önüne dağların yamaçlarındaki çiçek tarlaları geliyor. Bu kız güzellerin en güzeli. Sordum al yazmalı genç kıza , ‘kimin yârisin?’ diye, başını sallayarak ‘Hiç kimsenin.’ dedi. Güneş gibi herkesin gözünü kamaştırdı.”
Sarı renk ayrılığı simgeler ama burada daha çok kızı doğa ile özdeştiriyor sanki. Sümmani’nin yaşadığı Narman ilçesinin Samikale köyünde “Tütiyeler” denilen bir bölge vardır. Sapsarı tütiye (çiçek) tarlası… Bu şiiri okuyunca hep o yer gelir aklıma. Acaba Sümmani’nin zamanında da var mıydı o tütiyeler?
Gökçek/gögçek/ göğcek. Azebaycan ve Karapapak ağzında güzel demektir.
3. “Nasıl kıymış bu gencecik fidanı tarlaya göndermişler. O kadar güzel ki, huri ve peri kızları ancak onun saçlarını tararlar, dünya güzelleri de ancak ona hizmetçi olabilirler. (Cariye sözü Erzurum yöresinde hizmetçi olarak da kullanılır.) Sordum ki al yazmalı gelin (olacak yaştaki kız) ‘Sen kimin yârisin.’ Başını sallayarak, “Hiç kimsenin.’ dedi. Güneş gibi ışığı her yana saçıldı. Güzellerin taliplisi çok olur.”
4.“Sümmani’yi senden ayrı kalmanın kederi, hüznü sardı. Parmakların kamış gibi ince narin, tırnakların sedef gibi parlıyor. Sen yüce dağların karısın, yayla kaymağısın. Sordum ey allı gelin sen kimin yârisin? O da kimsenin yâri olmadığını söyledi. Güzelliği ile kimin aklını başından almadı ki?”
Sümmani’nin asıl adı Hüseyin’dir. Sümmani mahlasıyla meşhur olmuştur. Sümmani, “sonuncu, sona ait” anlamına gelmektedir. Buradaki “merak” sözcüğü acıklı anlamındadır. Yörede bu anlam çok kullanılır. “Meraklı türkü” acıklı türkü demektir, meraklandı sözüyle o kişinin hüzünlendiği ifade edilir.
Bataklıklarda, sulak yerlerde yetişen boğumlu ve sert gövdeli, sepet yapımında kullanılan bir bitkidir kamış. Kız; inceliği, narinliği yönüyle kamışa benzetilmiştir. Sedef ise midye, istiridye gibi deniz hayvanlarının kabuğunda bulunan beyazımsı sert bir maddedir. Cebel ise dağ demektir.
Kaynaklar:
1.Erkal, Abdulkadir (2015). Âşık Sümmâni Divanı. Erzurum: Erzurum Büyükşehir Belediyesi Yayınları, YayınNo: 4. Syf. 22
2. https://www.youtube.com/watch?v=f8XVra7KUQM
3.(http://www.mehmetyardimci.net/img/files/akademik21.pdf)
Mehmet Toygar Özdemir