Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

27 Temmuz '09

 
Kategori
Siyaset
 

Nasıl anlatmalı? - 2

Nasıl anlatmalı? - 2
 

Önce olgular meydana gelir, sonra insanlar o olguları inceleyip onlara ilişkin kavramlar üretir. Yani mesela, internetin insan ilişkilerini nasıl etkilediğine/etkileyeceğine, ne yönde değiştirdiğine/değiştireceğine ilişkin bir şeyler söyleyebilmemiz için her şeyden önce “internet” denen iletişim tekniğinin ortaya çıkmış olması gerekir.

Kural hemen hemen bütün olgular için geçerlidir. Bir gün birileri bir yerlerde, iki bilgisayarın birbiriyle iletişim kurmasını sağlayacak bir teknik geliştirir. Görünüşte küçük ve basit bir buluştur bu; ama sonraki birkaç on yıl içinde dünyayı değiştirecek bir potansiyel taşımaktadır. Ancak ilk anda o tekniğin mucitleri dahil kimse o potansiyelin farkında olmaz. Yavaş yavaş birbiriyle iletişim kurabilen bilgisayar sayısı artar; öte yandan bilgisayar üretimi ve yazılım teknikleri gelişir; bilgisayarlar ucuzlar, boyutları küçülür, laboratuarlardan çıkıp bireysel kullanıma sunulacak hale gelir. Bununla eşzamanlı olarak telekomünikasyon ağı genişler, her eve bir telefon bağlantısı kurulabilecek yeterliliğe ulaşılır. Telefon hatları sadece konuşmak için değil internet bağlantısı için de kullanılır; bilgisayar ve internet kullanımı, kullanım alanı ve bilgisayar kullanıcılarının sayısı hızla artar.

İnternet yoluyla iletişimin insanlara daha önceki iletişim tekniklerinden daha geniş olanaklar sunduğu, mesela, insanların haberleri kâğıda basılı gazetelerden veya televizyonlardan ziyade internetten takip etmeye başladığı, insanların zamanlarının çoğunu bilgisayar başında geçirdiği görülür. Basılı gazetelerin, posta idarelerinin, postacıların, kâğıt üreticilerinin geleceği tehlikeye girer. İnternet yoluyla dünya çapında anlık ve ücretsiz iletişim devletlerin siyasi sınırlarını aşındırmaya başlar. Yönetimlerin olan biteni örtbas etmesi ve sansür zorlaşır. Dünyanın bir ucunda meydana gelen bir olayın haberi dakikalar içinde öteki ucuna ulaşır.

Kısa sayılabilecek bir sürede dünyanın çehresi değişmiştir. Ancak insanın zihnindeki bilgiler aynı hızla değişip yenilenmez. Örneğin bazı kişiler elleri bilgisayar klavyesinde, gözleri ekranda, ülkesinin ya da dünyanın bir ucundaki bir başka insanla siyaset tartışırken yüz yıl, hatta bin yıl öncenin fikirlerini dünyada hiçbir şey değişmemiş gibi (mesela bilgisayar ve internet icat edilmemiş gibi) savunabilir. Kendi durumuyla çelişki içindedir; ancak o çelişkiyi algılaması kolay değildir.

Çünkü insan hep geçmişi öğrenir; ailede, okulda, çevrede, kitaplarda öğrendiği hemen her şey geçmişte yaşanmıştır. Öğrenme sürecinde, zihninde geçmişte yaşanmış o şeylere ilişkin bir şema oluşmuştur. Sosyal, tarihsel, ekonomik, psikolojik, dinsel, felsefi ve politik alanlarda iç içe geçmiş bir sürü şema... O şemalar dünyayı kavramasını kolaylaştırır. Dünya o şemalara uygun biçimde döndüğü sürece pek sorun yoktur. Ancak bu anlamda hiçbir zaman işler yolunda gitmez. Her şey değişir, dönüşür. Her değişim insanın zihnindeki o hayalî şemaların işleyişini sekteye uğratır. Bu da insanı tedirgin eder. Olan biteni açıklayamadığı, yabancı, rahatsız edici bir dünyada bulur kendini… Önünde iki yol vardır: bir; değişimi kabul edip onu anlamaya ve yeni gerçeğe uyum sağlamaya çalışmak; iki; değişimi inkâr etmek…

İnsanlık tarihi bir bakıma, aynı zamanda bu iki tercihin çatışma tarihidir.

Konuyu daha fazla dağıtmayalım ve artık bu geneli 2009 yılı Türkiye’si özelinde siyaset alanına indirgeyelim. Ama önce şöyle yaklaşık bir otuz yıl öncesine gitmemiz gerek.

Türkiye’de siyaset 1980’den bu yana büyük bir değişim içinde... Değişmemesi de kaçınılmazdı; çünkü o yıldan bu yana hem ülkede hem de dünyada büyük değişimler meydana geldi. Başlıklarla ele alacak olursak, Türkiye’de bir askeri darbe yapıldı ve darbeciler devleti yeniden organize etti. Daha antidemokratik, totaliter, milliyetçi ve militarist bir devlet yarattı. Solu şiddetle ezip onu daha kaynağında boğacak sayısız önlem aldı. Bir yandan sol adına ne varsa yok ederken, öte yandan gelecekteki olası gelişiminin de önünü tıkamaya çalıştı. Mesela, gençler solcu olmasın da devlete itaatkâr insanlar olsun diye dini teşvik etti; bu yolda darbe öncesinde ortaokul ve liselerde seçmeli ders olan din derslerini zorunlu hale getirdi. (Bu politikanın ABD’nin Sovyetler Birliği’ne karşı geliştirdiği “Yeşil Kuşak” stratejisiyle benzerliğine dikkat!)

Darbecilerin ikinci büyük hedefi o yıllarda yavaş yavaş uyanan Kürt milliyetçiliği oldu. Kürtleri öylesine orantısız ve vahşi bir şiddetle baskı altına aldı ki, darbe öncesinde ayrılıkçı fikirlere ve PKK gibi örgütlere mesafeli duran, hatta iyice entegrasyon ve asimilasyon yoluna girmiş Kürtler bile pozisyonlarını sorgulayıp isyan etti. Diyarbakır Askeri Cezaevi Kürtlerin burnunu sürtme, kişiliklerini, onurlarını ve bedeni varlıklarını yok etme merkezi olarak kullanıldı. Öylesine insanlık dışı ve gaddar işkenceler uygulandı ki, o cezaevine düşen her bir Kürde karşılık sonraki yıllarda yüz Kürt genci dağa çıktı. Yani sanılanın aksine, Kürt milliyetçiliğini azdıran PKK değil, darbecilerin bu insafsız zulmü oldu.

Darbeciler birçok konuda hesap hatası yapmıştı. Bunlardan biri de Turgut Özal’ı ekonomiden sorumlu başbakan yardımcılığına getirmekti. Özal, sonraki yıllarda darbecilerin yapmak istediği her şeyin tersinin gerçekleşmesinin ekonomik temelini atan bir politikacı oldu. Daha Demirel Hükümeti döneminde ekonomide liberalleşmenin yolunu açan Özal, Türkiye’nin<ı> son otuz yılına damgasını vurdu. Özal, doğrusuyla yanlışıyla birçok şey yaptı. Ancak onun yaptığı en önemli iş Türkiye’yi dünyaya açık bir ülke haline getirmekti. Özal’dan sonra hiçbir şey eskisi gibi olmadı; zaten olması da imkânsızdı.

Aynı yıllarda dünyada da büyük siyasal sarsıntılar ve değişimler yaşanıyordu. Bütün bildiklerimizi yeniden gözden geçirmemizi kaçınılmaz kılan o gelişmeleri özetleyerek bugünkü yaşadığımız kafa karışıklığının sebeplerini ortaya koymaya çalışacağım.
....

Foto: http://dri7.deviantart.com/art/Raise-the-world-101430683

 
Toplam blog
: 431
: 3853
Kayıt tarihi
: 30.06.06
 
 

Anahtar kelimeler: Antep, İstanbul, Haziran, İkizler, Beşiktaş, MÜ İletişim Fakültesi, Gazetecilik. ..