Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

09 Eylül '12

 
Kategori
Aşk - Evlilik
 

Nazende ile Özgün

Nazende 35 yıl sonra Özgün' ü affetti.

1975 yılında, bir sitede karşılıklı apartmanlarda oturduklarından dolayı tanıştılar. Birkaç ay içinde nişanlandılar.

Nazende çok güzeldi. Ama gözleri kimseyi görmezdi, çünkü Özgün'ün yeşil gözleri muhteşemdi. Çok yakışıklıydı.

O yıllarda ''Tek taş''ın lafı bilinmezken, Nil Karaibrahimgil '' Sağ eller havaya, Pırlantalar buraya'' dememişken, Tektaşı, beştaşı, kolyesi, küpesi hepsini pırlanta aldı Nazende'ye.

Üniversite tercih listelerini Özgün hazırlamıştı. Nazende ona güveniyordu. ikisi de kazandılar. Sonbaharda üniversiteli olacaklardı. Okul bitince de evleneceklerdi.

Tüm gözler üzerlerinde,  tüm arkadaşlar kıskançlık krizindeydi.

Nişanın hemen ardından bir gariplik başladı.

Nazende ne zaman camdan baksa, Özgün aşağıdan eve bakıyor, ya da evden çıksa karşısında Özgün oluyordu.

- İşe gitmedin mi?  sorusunun daima mazereti vardı.

Günler bibirlerini kovaladıkça, bu kapı önü beklemeler gardiyan hissi vermeye başladı. Nazende huzursuzdu.

Yine kapı önünde merhabalaştıkları bir gün, Nazende bir kız arkadaşına gittiğini söyledi. Özgün ise ''Selam söyle benim işim var dedi''

Dolmuşa binmek için caddeye yürürken bakkala girdi, jiklet aldı,  çıktığında Özgün'ün geldiğini gördü.

Bekledi'' Beraber yürüyelim''  teklifine Özgün ''Sen git, benim işim var''  diye cevap verdi.

Aynı sokakta  arkalı önlü yürümeye başladılar. Caddeye gelince Nazende arkasına döndü,  Özgün  beş adım arkasındaydı. Bekledi.

''Neden beraber yürümedik?''  diye sordu. Özgün yine ''Sen git benim işim var dedi''

Nazende tek bir şey anladı. Yanında yürümek değil, takibetmek istiyordu.

Neden?  Ne zamandır durum böyleydi? Bu garipliği nasıl düzelteceğini bilemiyordu.

Gelen dolmuşa bindi, ne düşüneceğini bilmiyordu.

Arka koltuğa otururken Özgünün caddede bir taksiye bindiğini gördüğünde şok oldu. Taksiyle gidiyor, beni niye arkadaşıma bırakmıyor? Yolun üstü diye düşündü.

Üç durak sonra indi arkadaşına yürüdü, Kızların hepsi gelmişti, arkadaşının annesi de evdeydi. O'na anlattı durumu.

Genç delikanlıların kıskanç olabileceğinden falan söz etti kadın. Nazende, kıskançlık olarak algılamıyordu durumu. Daha garip bir şeydi bu. Camdan bakan arkadaşlarından  biri:

''Nişanlın kapının önünde volta atıyor'' deyince buz gibi oldu.

Ev sahibi teyze kızlardan birini yolladı''Çağırın gelsin, onlar nişanlı, ben evdeyim, gelsin çayını içsin giderken nişanlısını da eve bıraksın''  dedi ama nafile. Yukarı gelmeyi reddetti. İşi varmış.

Gün batana kadar kapı önünde dolandı. Kızlar çıktıklarında görmediler ama Nazende, oralarda bir yerde olduğundan emindi.

Eve döndüğünde Özgün kapının önündeydi. Nazende sabahki durum bir daha tekrarlarsa yüzüğünü çıkaracağını söyleyip eve girdi.

Özgün bir saat sonra koca bir çiçek demetiyle eve geldi.

O günden sonra ne zaman ayrılmak istese çiçekler, hediyeler aldı. Nazende'nin annesinin işyerine ziyaretler yapıp onu ikna etti. Annesi de babasını ikna etti. Kimse ayrılmak lafını duymak istemiyordu.

Özgün, ne ayrılmaya yanaştı ne de takipten vazgeçti.

Nazende, kimseye sıkıntısını anlatamıyordu. Herkes kıskançlığı çok doğal, Özgün'ün çiçeklerini ve hediyelerini de çok romantik buluyordu.

Çok zaman geçti. Nazende, artık yüzüğü nazikçe çıkartmıyor, takip edildiğini gördüğü an sokaklarda havaya fırlatıyordu. Sonuç:

Akşam eve kocaman bir çiçek demeti geliyordu en güzelinden. Annesi nankörlükle suçluyordu.

Ramazan geldi. O gün oruç zor geçti. Canı çok sıkkındı. Özgün'le yaşaması mümkün değildi ve kimse onu dinlemiyordu.

O'nunla evlenip hayat boyu takibedilip mutlu mutlu yaşamasını bekliyorlardı.

Bir yasin okudu. ''Allahım beni bu durumdan sen kurtar diye yakardı.''

İftara yarım saat vardı. Vakit geçsin diye dolaşmaya çıktı. Özgün yoktu. Belki de vardı, görmedi.

Caddede yürürken tanıdık bir esnafa merhaba dedi. ''Hayrola? Suratın sirke satıyor''  dedi esnaf abi. Kısaca özetledi durumu. ''Bu nişandan kurtulamıyorum''  dedi.

''Ben kurtarayım''  dedi esnaf abi.

''Şaka mı bu?' 'dedi Nazende.

''Yoo benim de canım kız kardeşime sıkkın, benden sıra istemeden evleniyor. Gel evlenelim. Sen nişandan ayrıl, bende kızkardeşime ders vereyim. Birkaç ay sonra boşanırız, herkes yoluna''

''Abi sen ciddi misin?''

''Evet, böyle şeyin şakası olur mu?''

Çok güzel geldi bu fikir, yarına kalmadan hayatı değişecekti. Zaten açlıktan kafasıda çalışmıyordu galiba. Belediye otobüsüne binip 36 yaşındaki abinin evine gitti 19 yaşındaki Nazende. İki yıl sabretmişti, yeterdi artık.

Esnaf abinin kızkardeşi iftar sofrası hazırladı Nazende'ye ve bir arkadaşına gitti. Nazende iftar sonrası babasına durumu anlatan bir mektup yazdı. Götürüp evin kapısına bıraktılar, aşağıdan zili çaldılar, ve köprüler atıldı. En azından baba öldü mü?  Kaldı mı ? diye düşünmesin.

Eve döndüklerinde kötü bir sürpriz bekliyordu Nazendeyi. Esnaf abi nerede yatacağını soran Nazendeye ''Benim yanımda''  dedi.

İlk kez o an Özgüne beddua etti, herşeyi mahfettiği için.

İlk gün hamile kaldı.

Üniversiteye gidemedi.

Ailesi 2 yıl görüşmedi.

Her gözü daldığında, eski nişanlısını düşündüğü gerekçesiyle dayak yedi. Gerçi anlatılan fıkraya güldüğü için de dayak vardı. Neden gerekmiyordu.

1977 ile 2012 arasında çektiği her zorlukta, herşeyi mahveden adama bedua etti.

2012 de,  tanıştıkları siteden bir ablaya rastladı. Laf dönüp dolaşıp eskilere geldi.

''Sen niye evlenmedin Özgünle?'' diye sordu.

Tuhaf kıskançlıkları anlattı Nazende. ''Herşeyi mahvetti saçma sapan kıskançlık yüzünden'' dedi.

Komşu abla güldü. ''Ama canım, mecburdu çocuk''

''Nasıl mecburdu abla ya?''

''Babası başka şehirden gelmişti ya, bu siteye gelince bir de ne görsün? Geldikleri şehirde karısına kendinden önce talip olan adam aynı sitede oturuyor. Sen hiç kadının tek başına sokağa çıktığını gördün mü?''

O anda affetti Özgün' ü.

Babası, 5 çocuk doğurmuş annesine güvenmeyen insan, nişanlısına nasıl güvensin.

Ve kendine çok kızdı. Bu denli güvensiz bir adam, nişanlısı başka adamla kaçınca ne acılar çekmişti kimbilir.

Rica etti. Lütfen yaz dedi. Belki, O da bana beddua ediyordur hala.

Yaz, belki okur, belki O da affeder.

Nazende'yi kıramadım. Üzücü bir hikaye. Hep gülümseten hikayeler yazmaya çalıştım.

Umarım Özgün bey okur da, yıllar sonra yüzünde bir gülümseme oluşur.

Ben de gülümsüyorum, sayelerinde iki yıl aradan sonra yazmaya başlıyorum. Yeniden merhaba.

Zühal Ekinci

10 09 2012

 

  

 
Toplam blog
: 23
: 818
Kayıt tarihi
: 10.02.09
 
 

GÜLÜMSEMEDEN SORUMLU DEVLET BAKANLIĞI'na talibim... Blog yazarlarından Sema Şener burada olmam gere..