- Kategori
- Güncel
Nazım Hikmet ölmedi; O gün geçtikçe ölümsüzleşiyor.

www .medyagunebakış.com
Yunus Emre, Pir Sultan ve Karacaoğlan gibi Nâzım Hikmet de klasik bir Türk şairidir. Hem de çağdaş, modern bir klasiktir. Üstelik yalnızca ulusal bir değer değil, uluslararası bir değerdir de. İçerik ve biçimce Türk şiirine olduğu kadar dünya şiirine de katkıda bulunmuştur. Bu katkının değeri daha iyi anlaşılmakta ve eserleri yabancı dillere daha çok çevrilmektedir. Şimdiye değin çevrildiği dillerin sayısı altmışı aşmıştır.(Bezirci,1993,s.11)
Memleketimi seviyorum
Çınarlarında kolon vurdum, hapishanelerinde yattıım,
Hiçbir şey gideremez iç sıkıntımı
Memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.
Memleketim
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya
Kursun kubbeler ve fabrika bacaları
Benim o kendi kendinden bile gizleyerek
Sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.
Nazım Hikmet,”Memleketim” adlı şiirinde aldığım bu dizelerini, özgür koşukla yazmış. Ülkesini seviyor. Ülkesinden; ülkesinin ekinsel (kültürel) değerlerinden, yazarlarından, şairlerinden, mimarlarından; Sakarya Savaşı’ndan; camilerinden, fabrikalarından; Türk insanın bireysel ve toplumsal özelliklerinden söz ediyor. Nazım Hikmet’in şiirlerinde bağımsızlık, sevgi, eşitlik, kardeşlik, adalet, barış var. Aşk, özlem, umut, ölüm, ayrılık, iş var. Ana sevgisi, yaşama sevinci, yurt sevgisi var. O, Kurtuluş Savaşı’nın destanını yazmış; başka bir deyişle Kurtuluş Savaşı’nı betimlemiş dizelerinde.
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket, bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak, Bu cehennem, bu cennet bizim. Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın,
Yok, edin insanın insana kulluğunu, Bu davet bizim. Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine, Bu hasret bizim...
Ülke sevgisi, bu ülke insanının savaşlarda çektiği sıkıntılar, bağımsızlık, toplumsal dayanışma, özlem… Bundan daha açık, daha anlamlı, daha güzel anlatılabilir mi?
Nazım’ın bu şiirini, 1965’te yedek subaylık yaptığım- Kırklareli/Vize’nin kurtuluşunda konuşmamın arasında adını vermeden okumuştum; o yıllarda Nazım’dan söz edilemezdi. Eğer Nazım’ın adını verseydim, hakkımda soruşturma açılır, yargılanırdım. Dinleyiciler arasında o günün tümen komutanı da vardı. Birkaç kişi, şiirin Nâzım’ın olduğunu fark etti
O, Türk toplumu içinde yaşayan insanı anlatırken onun kişisel özelliklerini, bireysel özelliklerini atmaz; tersine, onları bütüncü bir kavrayış çerçevesinde toplumsal sorunlarla, toplumsal olaylar ve gerçeklerle yan yana, iç içe verir.( Bezirci,1993,s.15)