- Kategori
- Psikoloji
Ne kadarımız "gerçek"?
![Ne kadarımız "gerçek"?](https://iblog.milliyet.com.tr/imgroot/blogv7/Blog333/2011/09/11/05/44790-3-4-f4e69.jpg)
Çevremizdekilere, ele güne, eşe dosta, sevgiliye, evlada, hayata ve en çok da kendimize karşı “Gerçek olmak"...
Ne kadar sensin?, Ne kadar yanın gerçek?, Ne kadarımız için bunu sorgulamak samimi bir ihtiyaç?
Kim bu gerekliliği hissedip, bu zorlu alana güvenli ve eğlenceli olan bölgeden uzaklaşmak bahasına girebilme gayretinde? Ya daldığın denizin diplerinde bulupta çıkaracaklarınla gün ışığında yüzleşmeye, yüreğin var mı?
Gerçek olduğunu varsayarak yaşanmış hayatının şimdileri neresine geldin?
Böyle geçirdiğin ömürün kaçıncı ayında, kaçıncı günündesin?
Ne kadar cesursun?
Hala bakmakta ve görmemek de ki ısrarın, hangi korkularının maskesi?
Yüreğinin en derinindeki o minicik köşede dahi gizlediklerini gün gelip de bölüşmeyi göze alabilecek denli
canına can hissettiğin en az bir dosta sahip olabildin mi ?
Hayatınızda, yanındayken "sadece kendinizle olduğunuz kadar siz olabildiğiniz" ...
Yanında; yargılanma kaygısı, kendizi ispat veya böbürlenme telaşı hissetmeksizin tüm zaaf ve eksikliğinizle de olsa huzurlu ve korkusuz kalabildiğiniz biri girdi mi hiç yaşamınıza?
Yoksa siz "sahte" olurken ve hatta bunu bile en gerçek haliniz gibi benimsemişken, bununla yaşadığınızı size fark
ettireceğini hissettiklerinizden ölümden kaçar gibi ardınıza bakmadan kaçanlardan mı oldunuz?
hep? Bakın bakalım yoklayın kendinizi...
Ben "sahte" olabilmeyi becerebiliyorsak, kaybettiklerimizin farkında olabilecek sağduyuya da sahip değiliz diye
düşünürüm. Yazık ki, fark edilemediğinde doğal olarak bir kayıp duygusu da yaşanamıyor. Oysa: Kayıptan ders almak, kazancın kapısını aralayacak anahtardır...
Elbette ki “kayıp” , burada da her durumda olduğu gibi takdir edenin algılayışına bağlı, kişiye özel bir kavram olarak görülmeli. "Yazık" dedim, çünkü kayıplar yeri geldiğinde dünya hayatının, en etkili öğretmenleri olabiliyor tabi farkındalıkla orantılı...
“Fark edebilmek”... işte yine dönüp geldiğimizde noktada karşımıza çıkan bu oluyor.
Aksi halde, kendi içine sadece göstermelik, kaçak bakışlarla göz atanın realitesinde çoğu şey “güllük gülüstanlık” gözükecekdir. Bu ise yaşamak değil sadece; yaşam sahnesinde "kaçmak" adlı oyunundan bir bölümü oynamak olacaktır...
Aksi halde gelen fark edişe rağmen "sahte" olamayı tecih etmenin, ileri şuur seviyelerine doğru yürürken artık bir aşamadan sonra mümkün olabileceğini düşünemiyorum. Bu durumu, bilinçle ve isteyerek tercih edecek denli bir mazoizim halinin var olabilmesinin ise; ciddi anlamda bir sağlık sorunu olduğuna inanıyorum.
Kişinin bilinçli bir tercihle "kendini tanımak ve bilmek" den bu denli yoksun bırakmasının sağlıklı bir ruh ve zihinle olamayacağı ortada. O halde, bu halin yani "sahte" olma halinin, gerekçesinin ancak; korkularımızın bizi kontrol edip, yönetmesi ve düşük farkındalık olabileceğini varsayabiliriz...
Fakat bu durumun da, üstesinden gelinebileceği düşüncesindeyim. "Samimi" ve "gerçek" olmak adına, kalıcı bir değişim için, ilk yardım, pansuman neviinden bir ilk adımla başlanmalı bence... “Dürüstlük” işte tam da bu aşamada tedavi öncesi bu ilk yardımın ilacı olacaktır.
“Gerçek olmak” bunu sorgulamaya başlayabilmek için ve bu yolla gelecek şifalanma sürecine adım atabilmek için, en az bir kişiye "dürüst" olmakla başlanmalı derim. O da öncelikle kendimiz olmalıyız...
Geceleri yastığa başınızı koyduğunuzda; bu gün kaç kişiyle konuştuğunuzu bir düşünün. Kaç telefon görüşmesi, kaç yüz yüze, kaç göz göze yapılan iletişim yaşadınız? Kaç kişiyi anımsadınız, yüzünü görmesenizde kaçını özlediniz ve dönüp aradınız?
Şimdi bir kaçını seçin içinden....Düşünün bakalım, sözünüz ile özünüzün o sırada ne kadar BİR OLduğunu, sorun kendinize. Ve "dürüst" bir yanıt vermeyi deneyin. Kendiniz için ve sadece kendinize...
Yukarıda, yazımın başında sıraladığım soruları sorabilmek ve bu sorulara “gerçek” yanıtları vermek önceleri kolay olmayabilir. Can yakar, öfkelenirsiniz, kendinizden kaçmak, bu duygudan kurtulmak isteyebilirsiniz. Neden kaçmak?, Kimden kaçmak?, Nereye kadar kaçmak? İşte bu sorular zihninizde oluşmaya başlayıncaya kadar da, bu kaçıp kovalamaca da sürüp gidecektir...
Kişinin aynada gerçeği ile yüzleşmesi, kişinin bir başkasındakini değilde, kendindeki "sahte" yanları görebilmesi, işte bunlar belkide en çok zorlayan farkındalık adımları. Kendi ruhumuzu bize tanıtacak aynayı, biz yine kendi nefesimiz(nefsimiz) le buğulamassak görüntü netleşir.
Hayatınıza bir bakın, "ilk adımlar" hep en zor olanları olmadı mı?
Ama yürüdük, hatta koştuk ve hatta bazılarımızın bu alanlarda dereceleri bile var. Tüm dünyaca ünlü atletler de, bir gün bebektiler. Ve her biri yürümeden, koşmadan önce emeklediler değil mi?
Kendimizle dalga geçebilmeyi, hoş görmeyi, kendimizin yapmacık yanlarını da görebilmeyi, mükemmelik oyunu oynamaktan vazgeçebilmeyi başka nasıl başlayabileceğinizi düşünüyordunuz ki?
Varsayalım ki; sizden başka hiç bir şey yok....
Tüm var oluş da, sen- ben dualiteside, zihinsel bir illüzyondan ibaret...
O halde, " gerçek" olmaktan korkup, sahte kalmayı yeğlerken korktuğumuz kim?
Bir başkası olabilir mi? Tabi ki hayır esas korkutan değişim var olan düzenin devamı için bu zamana kadar kurulan tüm payandalarınızın ayaklarınızın altından çekilecek olma kaygısı...
Korkular, fırtına ile karşılaştığımızda hasar görmekten kaçınmak adına sığındığımız limanlardır elbette.
Fakat, gemiler limanlar için mi yapılmıştır? Sorun bir kendinize. Ve ardından usulca ve dürüst bir yanıt vermeyi deneyin...
Denize açılmadıkça nelerle karşılaşacağımızı da bilemeyeceğiz, ama merak etmeye de devam edeceğiz...
Bilinmeyenden korktukca okyanusların hayali ile yaşar, limandan ayrılmanın hüznüyle gidilemediği için, aslında bizim için hiç var olmayacak olan o açık denizlerin hayali ile avunur dururuz. Üstelik sanki gerçekmiş gibi...
Artık, sizce de “gerçek" olmak için; limandan ayrılabilme cesaretini gösterip, alınması gereken riske girip, sığ sularda oyalanmayı bırakarak okyanuslara doğru dümen kırmanın vakti gelmedi mi?
Erteleme...
Vakit şimdi...
Artık yolculuk sırası sende..
Ve o köhnemiş limandan ayrılırken de şöyle demelisin kendine: "Bu gemi bir yük taşıyacaksa; bundan böyle, bu yük sahte olmanın çelişkisine değil de, gerçek olabilmenin erdemine ait olsun..."
resim: http://pro.corbis.com/
Sevgi ve ışıkla,
Ayna