Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

29 Haziran '08

 
Kategori
Tarih
 

Ne mutlu Türküm diyene

Ne mutlu Türküm diyene
 

10 Kasım 1938'den sonra bir daha geldi mi böyle bir devlet adamı, önder, devrimci, eğitimci?


Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyet'in kuruluşunun onuncu yılı dolayısıyla, 29 Ekim 1933 tarihinde yapmış olduğu tarihi konuşmasını şu çok önemli cümleyle bitirmiştir: Ne mutlu Türküm diyene!

Üç kıtada egemenlik sürmüş bir imparatorluğun subayı olan Mustafa Kemal, kurmuş olduğu ülkenin çok değişik köklerden gelen insanlardan oluştuğunu gayet iyi biliyordu. Bu nedenle, zorla herkesi Türk yapmak, yeni kurulan ülkenin parçalanmasından başka bir işe yaramayacağını da biliyordu. Fakat, yine de Mustafa Kemal, "Ne mutlu Türküm diyene" büyük bir gururla seslenirken en başta kendisinin de bir Türk olduğunun bilinmesini istiyordu.

Onuncu Yıl Söylevi şöyle başlar: "Türk ulusu"

İlk söz budur. İkinci paragraf neden bayram kutlandığını açıklar ve üçüncü paragrafta şöyle seslenir: " Bu anda büyük Türk ulusunun bir bireyi olarak, bu kutlu güne kavuşmanın en derin sevinci ve coşkunluğu içindeyim"

Daha sonraki paragraflarda ülkede neler yaptıklarını açıklamaktadır. Türk ulusunun ve Türk ordusunun köklerinden gelen kahramanlıklarını anlatmaktadır. Sonlara doğru ise büyük Türk ulusuna vermiş olduğu sözlerden ve bu sözleri tutmanın ulusda yarattığı güvenden söz eder.

En başta "Ben bir Türk ulusunun bireyiyim" diye gururla seslenen Mustafa Kemal, Türkleri ve Türklerin yapmış olduğu başarıları, kahramanlıkları kısaca ama vurucu bir dille anlatır. Ve tüm bu sözlerden sonra "Ne mutlu Türküm diyene" diye konuşmasını sonlandırır.

Mustafa Kemal, bir ulusa Türk olmanın gurur veren yanlarını yaşatmıştır. O tarihlerde "Türküm" demek gerçekten mutluluk veren bir sözdü. Mustafa Kemal böyle bir ortam yaratmıştı.

Mustafa Kemal'in bir başka konuşması "Türk gençliğine seslenişi"dir. Bu sesleniş 27 Ekim 1927 tarihinde yapılmıştır. Yani Onuncu Yıl Söylevi'nden tam altı sene önce. Bakınız Mustafa Kemal bu seslenişe şöyle başlar: "Ey Türk gençliği".

Mustafa Kemal, Türk gençliğine seslenişinde, gençliğin varlığının ve geleceğinin tek temelinin Türk bağımsızlığını, Türk Cumhuriyetini, sonsuza dek koruma ve kollama olduğundan geçmektedir.

Mustafa Kemal, 1927 yılında gençliğe seslenirken Cumhuriyetin başına gelebilecek tehlikeleri bir bir saymıştır. Altı yıl sonra Onuncu Yıl Söylevi'nde ise kendisinin de bu tür engellerden geçtiğini fakat Türk olmanın verdiği güçle bu güçlükleri yendiğini üstü örtülü olarak anlatmıştır. Nitekim Mustafa Kemal, gençliğe seslenişin son cümlesini aynen Onuncu Yıl Söylevi'ndeki gibi çok çarpıcı bir sözle bitirmiş: "Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur"

Şimdi altı yıl ara ile verilmiş olan bu iki söylev büyük bir tutarlılık içindedir. Bir yerde "Ne mutlu Türküm diyene" derken, diyer yanda Türk gençliği övüldükten sonra "asil kandan" söz edilmektedir. Yani, Türk, asil kana sahiptir. Şimdi gelin de "Ne mutlu Türküm" demeyin.

Bu iki söylevde Mustafa Kemal bizlere çok değişik şifrelerle seslenmiştir. Örneğin, din temeline dayalı bir yönetim şeklinden çıkmış ulusa seslenirken, hiç bir zaman dini alet olarak kullanmamıştır. O, sürekli Türk ulusculuğunu en büyük değer olarak görmüştür. Türk gençliğine seslenirken "Bütün camilerin işgâl edilmiştir" ya da "Dinine kastedecek düşmanlar olacaktır" türünde hiç bir cümle yoktur. Onuncu Yıl Söylevi'nde ise şöyle seslenir Mustafa Kemal: " Türk ulusunun büyük ulus olduğunu bütün uygar dünya, az zamanda, bir kere daha tanıyacaktır. Hiçbir an kuşkum yoktur ki, Türklüğün unutulmuş büyük uygar niteliği ve büyük uygar yeteneği, bundan sonraki gelişmesi ile, geleceğin yüksek uygarlık ufkunda yeni bir güneş gibi doğacaktır."

Mustafa Kemal, koskoca bir imparatorluğun küllerinden gurur duyacağımız Türk ulusunu yaratmıştır. Yarttığı topraklarda, Çerkez, Gürcü, Kürt, Laz ve daha başka köklerden gelen insanlar olduğu halde o "Türk gencinin damarlarındaki asil kandan" söz ederken çekinmemiştir. O "Ne mutlu Türküm diyene" derken, bunu diyemeyenlerin olmayacağını çok iyi biliyordu. Çünkü, Mustafa Kemal öyle bir ulus kurmuştu ki, o ulusun bir bireyi olmak herkes için onurdu, gururdu, sevinçti, mutluluktu. Türk ulusunun bir bireyi olmak, karşısındaki yedi düveli yenmiş bir ulusun bireyi olamak demekti. Aç, susuz, uykusuz verilen savaşım demekti. Ve Onuncu Yılda, ekonomik kalkınma, sanayi atılımları, Türk Cumhuriyeti'nin dünya üzerinde gördüğü saygınlık vardı. Böyle bir ortamda "Ne mutlu Türküm" demeyecek bir birey çıkar mıydı?

Günümüz Türkiye Cumhuriyeti büyük bir tehlike altındadır. Bu tehlike Büyük Ortadoğu Projesi adı altında Türkiye'ye içirilmeye çalışılan acı ilaçtır. Bu ilaç Türkiye Cumhuriyeti'nin bireylerini Türk ulusu olma özelliğini alacak, onun yerine dünya Müslümanlarıyla birlikte Müslüman bir birey yapacaktır. Yani, Mustafa Kemal'in bütün görüş ve devrimlerinin tam karşısında, karşıdevrim harekâtı çoktandır sürdürülmektedir. Türk ulusu mutlaka yıkılacaktır. Bunun yerine ümmet toplumu yaratılacaktır. ABD'nin yeşil pasaport vermediği "Hocaefendi" yurda dönmektedir. ABD'nin onu ülkeden atma gibi bir durumu yoktur. Zamanı gelmiştir. Türkiye'nin Humeynisi ülkesine dönmeli ve karşıdevrime artık son noktayı koymalıdır.

Mustafa Kemal, Türk ulusunun yaratılması için büyük çaba harcamış ve her konuşmasında Türk ulusunun üstün değerlerini yerli yabancı bütün dost ve düşmanlara anlatmıştır. Ve her konuşmasında "Ben Türk ulusunun bir bireyi olmaktan onur duyuyorum" diyerek, herkesi bu ulusculuğa özendirmiştir. Çünkü, Mustafa Kemal gibi olağanüstü yeteneklere, zekâya ve ileri görüşlülüğe sahip bir liderin ulusundan olmak büyük bir gururdur, onurdur, mutluluktur.

Bütün konuşmalarında "Türk ulusundan", bilimden, çağdaşlıktan söz eden Mustafa Kemal, hiçbir zaman dini kendisine kalkan etmemiştir. Herşeye ve herkese karşın dinden söz etmemiştir. Hattâ Onuncu Yıl Söylevi'nde şöyle seslenmiştir:" Şunu da önemle belirtmeliyim ki, yüksek bir insan topluluğu olan Türk ulusunun tarihsel bir niteliği de güzel sanatları sevmek ve onda yükselmektir. Bunun içindir ki ulusumuzun yüksek karakterini, yorulmaz çalışkanlığını, doğuştan zekasını, bilime bağlılığını, güzel sanatlara sevgisini, ulusal birlik duygusuna ara vermeden ve her türlü araç ve önlemlerle besleyerek geliştirmek ulusal ülkümüzdür. Türk ulusuna çok yaraşan bu ülkü, onu, bütün insanlığa gerçek huzurun sağlanması yolunda, kendine düşen uygarca vazifeyi yapmakta başarılı kılacaktır."

Bu sözler 2008 yılında hepimize gayet normal gelebilir. Fakat, 1933 yılında şeriat yönetiminden çıkmış bir halk henüz onuncu yılındadır.

Bugün geldiğimiz nokta bizleri Mustafa Kemal'in "Gençliğe seslenişi"ne götürmektedir. Ne diyordu büyük devlet adamı 1927 yılının Ekim ayında: " Bir gün, İstiklâl ve Cumhuriyeti müdafaa mecburiyetine düşersen, vazifeye atılmak için, içinde bulunacağın vaziyetin imkân ve şerâitini düşünmeyeceksin! Bu imkân ve şerâit, çok nâmüsait bir mahiyette tezahür edebilir. İstiklâl ve Cumhuriyetine kastedecek düşmanlar, bütün dünyada emsali görülmemiş bir galibiyetin mümessili olabilirler. Cebren ve hile ile aziz vatanın, bütün kaleleri zaptedilmiş, bütün tersanelerine girilmiş, bütün orduları dağıtılmış ve memleketin her köşesi bilfiil işgal edilmiş olabilir. Bütün bu şerâitten daha elîm ve daha vahim olmak üzere, memleketin dahilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hattâ hıyanet içinde bulunabilirler. Hattâ bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr ü zaruret içinde harap ve bîtap düşmüş olabilir."

Değerli dostlar. Mustafa Kemal geleceği gören bir önderdi. Çizdiği tablo bellidir. Onun çizdiği tablodan Türk ulusu olma özelliği çıkarılmaya çalışılıyor, bilimsel düşünme yerini imam hatipli düşünecelere terk ediliyor, Cumhuriyetci, çağdaş kafaların yönetmesi gereken ülkeye Humeyni benzeri bir molla apar-topar yollanıyor. "Taraf"lı gazeteler Türk ulusunun bağrına bastığı Mustafa Kemal'in emaneti Türk ordusunu paspas yapmaya çalışmaktadırlar. Bunun tokatını çok yakında yiyeceklerdir. Merak etmeyin.

Bu durumda ne yapacağız? İşte onu da Mustafa Kemal söylüyor:"Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi, vazifen; Türk İstiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur!"

Şimdi biz de soruyoruz: Ey Türk İstiklâlinin evlâdları, uyanık mısınız?

 
Toplam blog
: 278
: 3275
Kayıt tarihi
: 26.05.07
 
 

İstanbul'un Kadıköy ilçesinde doğdum. Bir daha da Kadıköy'den ayrılmadım. İstanbul Üniversitesi, Ede..