Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

28 Temmuz '10

 
Kategori
Öykü
 

Ne Yapmalıydı

Bütün yeryüzü vatanındır.

Erasmus

Tarih 2020 yılını gösteriyordu. Dünya’daki birçok ülkenin yöneticisi sorumsuzca hareket ediyor, dünyanın ve insanlığın geleceğini düşünemiyordu. Devlet başkanları sadece halkı oyalamakla ve kendi geleceklerini hazırlamakla meşguldüler. Dünyadaki su krizi ve biyolojik hastalıklar onları hiç ilgilendirmiyordu. İnsanların bir kısmı gözü kapalı işine gidiyor, diğer bir kısmı ise evde televizyon ve bilgisayar karşısında gününü bitiriyordu. İşsizlik ve yoksulluk katlanarak artıyordu. Herşey yüzeysel ve sahteydi. İnsanlığı uyutan bir avuç zengin her şeyi istediği gibi yönlerdiyordu. Halk bunlardan habersizdi. Çünkü kitle iletişim araçları bu kişilerin yönetimindeydi. Buzdağlarının erimesi ve bir adanın sular altında kalması bile haber bültenlerinde yer almamıştı. Bu kişiler parasal güçleri ile uzayda yeni yaşam alanları arıyorlardı.

Müthiş bir hızla ilerleyen bilim artık gen haritasını da çözmüştü. Her şey bir avuç insan içindi. Ya diğerleri, diğerleri ne olacaktı. Bu dünya sadece bir avuç insandan ve onların kandaşlarından mı meydana gelmişti. Onlara bu rahatlığı ve gücü veren bu dünya ve bu dünya insanları değil miydi? Onlar, bu dünyadan gittiğinde diğerleri ne yapacaktı. Diğerlerinin sığınacak başka bir Dünyası mı vardı?

Yıl 2021

Her şey kâbusa dönmüştü. Fabrikalar kapanıyordu. Hastalara yetiştirilecek ilaçlar üretilemiyordu. Açlık ve yoksulluk her geçen gün binlerce insanın canına mâl oluyordu. Haber bültenleri ve tartışma programları artık insanları canından bezdirmişti. Sahte gündemler ve bitmek tükenmek bilmeyen tartışma programları… Kimse ekonomik krizden ve Dünya’nın geleceğinden bahsetmiyordu.
Ne yapmalıydı?
Herkes Dünya’nın ve canlıların yok olmasına göz mü yummalıydı. Yeni bir ekonomik düzen, yeni bir insanlık düzeyi ve bir üst kültür gerekmiyor muydu?
Elbette ki gerekiyordu. Duyarsız olunamazdı. Artık, insanları ayrıştırmanın, bölmenin, parçalamanın ve yönetmenin bir anlamı kalmamıştı; çünkü dünya ve canlılar yok oluyordu. İnsan, kendi yok oluşuna seyirci kalamazdı. Ertuğrul Bey adında bir yazar, bir gece yarısı kendi kendine düşünürken yeni bir sistemin ilk adımını zihninde atmış oldu. Bu sistemde insanların sınıflandırılmadığı ve bölünmediği bir dünya yaratmak vardı. Fakat bunu insanlara nasıl anlatmalıydı. Hayal kurmaya ve kendi kendine konuşmaya başladı.

“Yüze yakın bilgisayar almalıyım. Her bilgisayar farklı bir kullanıcıya aitmiş gibi görünmeli ve bir ana bilgisayar olmalı. Ben, ana bilgisayarda yüz farklı psikolojiye bürünmeliyim ve gerçek amaç için yani birleşik dünya düzenini insanlara kabul ettirmek için sürekli çalışmalıyım. Ayrıca iki tane gönüllü pilot ve radara yakalanmayan bir uçak olmalı. Küçük kâğıtlara yazılmış kurtuluş bildirileri…

Gerçeği sadece gerçeği anlatmalıyım insanlara, eğer ki bana güvenirlerse, her şeyin yoluna gireceğine inanırlarsa, işte o zaman dünya ve insanlık kurtulabilir.

Evet, Yöreselden Ulusala Ulusaldan Evrensele…

İlk işim yeni ekonomik sistemin alt yapısını ve birinci aşamasını oluşturmak olmalı, dedi.”

Eline bir kâğıt bir de kalem aldı ve koltuğuna oturup düşünmeye başladı. İki gün iki gece hiç uyumadı. Kahveden başka hiçbir şey içmedi, yemedi. İlk önce dedi,

“Küçükten en küçükten düşünmeye başlamalıyım.” Sonra, dedi kendi kendine

“İlk önce Adam Smith ve Karl Marx’ın kitaplarını okusam daha iyi olur.” Fakat zaman daralıyordu, kriz büyüyordu. Aniden koltuğundan kalkıp kütüphanesine gitti ve 1900’lü yıllardan bu güne kadar olan savaşların ve ekonomik krizlerin sebeplerini okudu. Bunların sonuçlarını zihninde analiz etti. Çözümlerini düşündü. Yeni bir savaşta neler olacağını zihninden geçirdi. Hayal kurdu.

“Bir daha savaşmak mı dedi. Hayır! Artık insanları yeni savaşlarla aldatamazlar.”

Bir müddet daha düşündü.

“Neydi, dedi bizi bu hallere düşüren. Bencilliğimiz mi yoksa içimizde ki bencil gen mi?”

Çok çalışmalıydı. Hem de çok… Üç gün sonra evden dışarıya çıktı. Öğle vaktiydi. Sokaklar kalabalıktı. Bu kalabalık neyin nesiydi diye sormak bile aptallıktı. Çünkü sabah olsaydı, insanlar işlerine giderlerdi. Akşam olsaydı, insanlar işlerinden çıkar evlerine dönerlerdi. Bu kalabalık patlamaya yakın ve birbirini acımasızca sömürecek aç ve işsiz insanlar ordusuydu. Bu insanları bilinçlendirmekle işe başlayabilirdi. Herkesin ayrıştırıldığı ve tek kurtuluşun yeni bir dünya düzeni ve tek insanın, tek dünyanın ve gelecekte yaratılacak tek dilin olacağını anlatabilirdi. Silaha ve savaşa harcanan para ile hiç kimsenin aç kalmayacağını, bir kişinin bin kişinin hakkını yemesi yerine her kişinin kendi hakkını yemesi halinde savaşların, mutsuzluğun, açlığın ve bencilliğin olmayacağını anlatabilirdi.

Ne yapmalıydı?

Sisteminin ilk aşaması olan gece-gündüz eşitliğini mi anlatmalıydı onlara, çevreye doğaya ve canlı-cansız her şeye saygı duymayı mı öğretmeliydi. Sınırları biz insanların çizdiğini, dilleri yine biz insanların oluşturduğunu mu anlatmalıydı. Gerçek bilgeliğin okuma ve yazma bilmekten ibaret olduğunu, okuyarak her bilginin sahibi olunacağını, yazarak ise geleceğe bilgi aktarılacağını mı söylemeliydi. Bizden önceki insanların bize nasıl bir dünya bıraktıysa, bizimde bizden sonrakilere krizsiz ve güzel bir dünya bırakmak gibi bir görevimiz olduğunu mu? Krizden kurtulmak için yine kendimizin bir krize girip, biraz diş sıkıp, biraz da fedakârlık edip her şeyin üstesinden geleceğimizi mi?

Ne yapmalıydı?

Sisteminin birinci aşamasını uygulamak için, mahallesinde ki tüm marketleri gezip, onları vardiya sistemine geçiş için ikna mı etmeliydi. Eğer ki böyle bir sisteme geçiş olursa, gece yaşanan güvenlik sorununun biteceğini ve bir mahalledeki tüm esnafın bir ay içinde eşit kazanca sahip olacağını mı söylemeliydi. Kafa karışıklığı ve beynindeki anlaşılmayan karmakarışık insan sesleri ile birlikte evine döndü.

Üç gündür uykusuzdu Ertuğrul Bey. Gözleri acıyordu ve kanlanmıştı. Uykuya daldı. Rüyasında, sabah horozunun sesiyle birlikte dağların ardından yavaşça yükselen güzel ve sevinçli bir güneşin doğduğunu gördü. Her renkten, her tipten çocuklar birlikte oynuyor ve doyasıya gülüyorlardı. Her yerde renk renk çiçekler ve çiçeklerin üzerinde uçuşan arılar vardı. Ağaçlardaki meyveler dalları kıracakmış gibi yere sarkıyordu. Ertuğrul Bey rüyasında sürekli bir adım daha ileriye gidiyordu. Her adımında farklı bir güzellik, farklı bir koku vardı. Şu dedi, çocukluğumdaki çam ağacının kokusu. Şu: çocukken yediğim balın. Şu: yasemin çiçeğinin kokusu. Gölün üzerinde nilüfer çiçekleri vardı. Aman Tanrım! Diye bağırdı Ertuğrul Bey. İçi içine sığmıyordu. Bu ne güzellikti. Bu ne tarifsiz mutluluktu. Her şey film şeridi gibi geçiyordu. Kuş cıvıltıları ve çalışan işçiler, çiftçiler, memurlar, gülen insanlar, eşit bir dünya, tek bir dünya, tek insanlık ve sınırsız sevgi, sınırsız aşk, sınırsız çalışma ve yaşama azmi, bencilliğin olmadığı, düzenli, disiplinli bir dünya. Günün her saatini kullanan vardiyalı ve sürekli uyanık olan bir dünya. Kesici aletten ve silahtan arınmış, her insanın eşit olduğu, işçilerin tulumlarıyla alışveriş yaptığı, doktorların önlükleriyle işe gittiği, ezilmiş ve gururu kırılmış insanlardan arınmış ve herkesin insan sıfatı altında birleştiği… Tek amacın dünyadaki tüm canlıların mutlu olmasını sağlamak olan bir felsefe ağı ile örülmüş bir dünya. Sürekli enerji üreten, zamanı hor kullanmayan, parlak ve güzel bir dünya.

“Adaletin olduğu bir dünyada hiçbir zaman kriz ve savaş olmayacaktır !” diye bir ses uyandırdı Ertuğrul beyi derin ve güzel rüyasından. Hemen kâğıda kaleme sarıldı ve şöyle yazdı: “Adaletin ve barışın ve eşitliğin ve kardeşliğin ve sevginin ve tek insan ve tek dünya altında birleşmenin dışında hiçbir çözüm, çözüm olmayacaktır. Bu krizden tek kurtuluş yolumuz yeni bir dünya düzeni kurmak ve “Dünyalı” çatısı altında problemlerimizi paylaşmaktır. Bizi biz yapan biziz. Ve hepimiz birbirimize bağlı olarak yaşıyoruz. Sınırlar olsa bile, ” dedi ve noktayı koydu.

Koray YALÇINKAYA

 
Toplam blog
: 7
: 815
Kayıt tarihi
: 24.07.10
 
 

1980 yılında Ankara'da doğdum. Hayatımın büyük bir kısmı farklı şehirlerde farklı insanlarla geçti. ..