- Kategori
- Edebiyat
Necip Fazıl Kısakürek
22.05.2010 Tarihinde Vakıflar Genel Müdürlüğü konferans salonunda, kalabalık bir izleyici topluluğunun katıldığı Necip Fazıl Kısakürek’i anma toplantısı yapıldı.
1904 yılında doğan Necip Fazıl Kısakürek dolu dolu geçen 79 yıllık ömürden sonra 1983 yılında vefat etmiştir.
Ben kendisini Büyük Doğu dergisi ile tanıdım.
1965 Yıllarında sağduyulu gazete, dergi bir elin parmakları kadar azdı.
Hep sol söylüyor, sol satıyordu. Her türlü sanat faaliyetlerinde solun sözü geçiyordu.
Necip Fazılın hayatında iki ayrı dönem vardır.
1934 Yılına kadar olan hayatını üstat Bohem bir hayattı diye nitelendiriyor.
1934 Yılında Abdülhakim Arvasi hz. İle tanıştıktan sonra hayatına başka bir tarz ve anlayış geliyor.
Mısralarına bu durumu şöyle aktarıyor:
Tam otuz yıl saatim işlemiş ben durmuşum,
Gökyüzünden habersiz uçurtma uçurmuşum.
O zamana kadar sanat sanat içindir dediği için kendisini alkışlayanlar, ” sanat Allah içindir” dediğinde hapse attırıyorlardı.
Artık çileli günleri başlamıştır Necip Fazıl’ın. Yargılanacak, hapse atılacak, maddi ve manevi olarak güç duruma düşecektir.
Zindanın anahtarı bizde, zindanda da biz varız. Diyecektir.
“Zindandan Mehmet’e mektup adlı şiirinde ”de:
Somurtuş gibi bıçak, nara gibi tokat;
Zift dolu gözlerde karanlık kat kat...
Yalnız seccademin yönünde şefkat
Beni kimsecikler okşamaz madem
Öp beni alnımdan, sen öp seccadem!
x x
Sukut... Kıvrım kıvrım uzaklık uzar
Tek nokta seçemez dünyada nazar
Yerinde mi acep, ölü ve mezar?
Yeryüzü boşaldı habersiz miyiz?
Güneşe göç varda, kalan biz miyiz?
Diyecektir Necip Fazıl.
Necip Fazıl Büyük Doğu dergisini 1943 yılında çıkarmaya başlar. Bu derginin yayını birçok defa açılıp kapanmıştır.
1975 Yılı idi. Ankara da G.M. K.bulvarında nokta durağına gelirken sağ tarafta Gölbaşı sineması vardı. Burada Necip Fazıl Kısakürek tarafından verilen konferansa gittim. Salon tamamen dolmuştu. Necip Fazıl’ı ilk defa burada görecektim. Kendisini yazıları ve fikirlerinden tanıyordum.
Necip Fazıl salona alkışlar ile girerek kürsüde yerini aldı. Konferanstan hatırladığım birkaç anekdot’u sizlerle paylaşacağım:
—“Arkadaşlar kusura bakmayın ben bu sigaranın müptelasıyım. Bırakmak istiyorum bırakamıyorum. Bu bana hapishane hayatının mirasıdır. Konuşmama sigara ile devam edeceğim.” Dedi ve konuşmasına başladı.
Salona bu kadar hâkim olan hatip görmemiştim. Necip Fazıl konuşurken solandan tık sesi çıkmıyor, adeta her kes nefesini tutuyor onu dinliyordu.
Ne zaman konuşmasına ara verirse salonda alkış tufanı kopuyor, arkası kesilmiyordu. Devam eden alkışı yine Necip Fazıl susturuyordu.
Hapishane günlerini, bohem hayatındaki değişikliğin nedenini, Allah dediği için kendisine çektirilen çileyi anlatıyordu.
Konuşması sırasında balkondan birisi –“ yaşa, burova” diye bağırdı. Bu öyle anlamsız bir bağırıştı ki salon adeta buz kesti.
Necip Fazıl-“ ne diye diye bağırıyorsun. Bunu söyleyecek bir şey söylemedim ki! Vazifeli olarak bağırıyorsan git dışarıda bağır, burada değil.” Dedi.
Konuşması sırasında Sakarya şiirini okudu. Bir üstadın kendi ağzından, muhteşem bir şiirini okuması ve bunu dinlemek anlatılmaz bir duygu idi. Her dörtlüğün bitiminde alkışlar kopuyor, sanki salon yerinden oynuyordu.
“Surda bir gedik açtık mukaddes mi mukaddes !
Ey kahpe rüzgâr artık ne yandan esersen es!” Diyordu konuşması sırasında.
İkinci konferansı 1976 yılında Bahçeli evlerde Arı Stüdyosun da olmuştu.
Bu konferansta çok muhteşemdi. Daha kalabalıktı. İnsanlar tarihe şahitlik eden birinin ağzından tarihi dinliyordu.
Yıllar sonra öğreniyoruz ki bu konferansı dinlemeye Abdullah Öcalan da gelmiş.
Bu konferans ile ilgili olarak –“ kendi açımdan çok etkilendim.” Diyor.
1983 Yılında Necip Fazıl çok hastadır. Davalarda peşini bırakmamaktadır.
Hasta yatağında yatarken yargılanması devam edip, avukatı davayı takip ediyor. Mahkeme sonucu kendisine hapis cezası veriliyor.
Cezanın iptali konsey başkanından talep ediliyor, savcı diyor ki-“ Gitsin hapishanede yatsın. Orada da revir var, hastaya revirde bakarlar.”
Avukatın ceza iptali talep’i reddediliyor.
Necip Fazıl 1983 yılında vefat etti. Cenazesi Fatih camiin de kılınarak, Eyüp mezarlığına defnedildi.
Daha sonraki yıllarda müebbet hapse mahkûm bazı bölücüler ise hasta diye affedilerek hapishaneden çıkarılmışlardı.
Necip Fazıl geriye Büyük doğu neslini bıraktı. Büyük doğudan su içenler, onun suyu ile serpilip büyüdüler.
Doğruyu öğrenip, farkına varıp doğrunun yanında, milletin cumhurun yanında yer aldılar.
Hâkimiyet Kayıtsız Şartsız Milletindir dediler.
Necip Fazıl Kısakürek’ten geriye büyük doğu ruhu ile eserleri kaldı. Şiirleri dilden dile söylenir oldu.
Ülkesinin birlik ve beraberliği için yürekleri atan bir nesil yetişti.
Necip Fazıllar, Arif Nihat Asyalar, Mehmet Akifler bu nesle ilham kaynağı oldu. Çanakkale geçilmez, vatan bölünmez dediler.
Anadolu’nun mümbit toprağına vatan aşkının, millet aşkının, inancını yaşama arzu ve isteğinin ekilmesine vesile oldular.
Bu topraklardan Mehmet Akifler, Arif Nihat Asyalar, Necip Fazıllar ve daha niceleri yetişti, yetişmeye de devam edecektir.
Mustafa Yolcu