Mlliyet Milliyet Blog Milliyet Blog
 
Facebook Connect
Blog Kategorileri
 

14 Mart '07

 
Kategori
Blog
 

Neden blog yazıyorum?

Neden blog yazıyorum?
 

Sabah sabah telefonum çalmaya başladı. İçimden kesin yanlış arayan birisidir dedim. Küçük bebeğim uyanmasın diye koşarak gidip, açtım. Arayan Milliyet Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’di. Bana, “Harun Bey, biliyorsunuz artık Can Dündar’ın yazıları eskisi gibi ilgi çekmiyor, sizin bloglarınızı okudum çok iyi bir kaleminiz var. Bundan sonra Can Dündar’ın yerinde yazmak ister misiniz?” diye soruyordu.

Değerli blog yazarları eğer yukarıdaki gibi hayaller kuranlarımız var ise boşuna heveslenmesin. Ne kadar güzel siyaset yazsak Can Dündar’ın, ne kadar cinsellik yazsak Ayşe Arman’ın yerine geçemeyiz. Ama insanın bir hedefi olmalıdır. Yazmanın da bir hedefi olmalıdır. Benim çok önemli bir yazma gerekçem var. Eminim birçoğunuz benimle aynı gerekçeyi paylaşarak blog yazıyorsunuz. İşte benim duygularımı anlatan gerçek bir hayat hikâyesi:

Bir parlamenterin oğlu olan Percy Shelley dini konulardaki aykırı düşünceleri yüzünden okulundan kovulur. Babası onu evlatlıktan reddeder. Genç adam geçimini şiir yazarak sürdürür. Harriet isimli soylu bir aileden gelen kızla evlenir. En güzel şiirlerini karısı için yazar.

Çocukları olan genç çiftin mutluluğu Percy’nin on yedi yaşındaki Mary Godwin’le tanışmasıyla biter. Mary annesi o daha bebekken öldüğünden anne sevgisine muhtaç büyümüştür. Babası maddi olarak onun isteklerini karşılamış ve manevi isteklerini dikkate almamıştır. Percy’nin toplantılardaki konuşmalarından etkilenmiştir. Bu ilişkiyi öğrenen Harriet aldatılmayı gururuna yediremez ve intihar eder.

Dedikodulardan bunalan Percy ve Mary, İngiltere’den, İtalya’ya taşınarak orada evlenirler. Yeni bir bebek beklemeye başlarlar. Doğum yaklaştıkça heyecanları daha da artar. Doğum günü ise genç kadının bebeği düşer. Depresyona girer. Kocası, “Üzülme hayatım! Yine çocuğumuz olur.” diyerek teselli eder.

Aradan biraz zaman geçtikten sonra Mary tekrar hamile kalır. Bebek odasını bile hazırlamışlardır. Doğum günü gelince tekrar yıkılır. Bu sefer doğan bebek bedensel özürlü doğmuştur. Genç kadın kaderine teslim olmuş evde bir hayalet gibi dolaşmaya başlamıştır. Yemeden, içmeden kesilir. Kocası onun bu durumuna çok üzülür. En sonunda ona şu nasihati verir:

-Bak canım! Harriet intihar edince ben de senin gibi çıkmaza girdim. Bebek için ben de üzülüyorum ama sana daha çok üzülüyorum. Kendini toplaman lazım. Yalnız sana şunu önereceğim. En büyük eserler, en üzgün olduğumuz zamanda gerçekleşir. Kendini yazılara dök. Ruh halini şiirlere, romanlara taşı. İsyanını bastır. Umarım bu sana iyi gelecektir.

Evlerinde edebiyatçıların katıldığı bir toplantı düzenlediler. Toplantı sırasında herkes bir odaya çekilip içinden gelenleri yazmalarına karar verdiler. Mary odasına çekildiğinde içindeki ruh halini, kocasının Tanrı’ya ve Tanrı’nın yasalarına karşı gelmesinden ilham aldığı bilimkurgu tarzında bir roman yazdı. Tanrı’nın yasalarına karşı gelmenin sonunun felaket olacağını belirtti. Bilinçaltında hayatı sorguladı. Mary korkularıyla yüzleşmişti. İlk yazdığı roman büyük ilgi görmüştü. O artık edebiyat dünyasının devlerinden biriydi. Daha on dokuz yaşındaydı. Romanının adı neydi biliyor musunuz? Frankestein…

Yazın değerli dostlarım. Yazın ve rahatlayın.

Yazdığım hayat hikayesi, Ayşe Şen'in, 3000 Yıllık Hayattan Gerçek Yaşam Öyküleri adlı kitabından alınmıştır. Hayat Yayıncılık'tan çıkmış.

 
Toplam blog
: 150
: 2951
Kayıt tarihi
: 14.01.07
 
 

1975 Aydın doğumluğum, bir Ege sevdalısıyım. Dostluğa, arkadaşlığa önem veririm...