- Kategori
- Evcil Hayvanlar
Nedir hayvanların bizlerden çektiği..?

İşte gerçek sevgi
İnsanoğlu’nun kendi kendine verdiği zararlar yetmiyormuş gibi, bir de yaşamı paylaştığımız ve en az bizler kadar bu dünyada yaşama hakkına sahip ve aslında bize hep dost hayvanlara zarar veen insanlardan bahsediyorum. Yıllar önce, TRT’de çok güzel programlar yapan değerli Prof. Haluk Nurbaki yine bir programında, sokakta kenarda köşede duran bir çakıl taşının dahi evrende bir cazibesi olduğunu ve olduğu yerde o değeri taşıdığını söylemişti. O taşı oradan kaldırdığınız zaman eski cazibesinden eser kalmaz demişti, bu sözler hiç hatırımdan çıkmadı.
Ne hazindir ki, son zamanlarda daha çok çocuklar ve bazı gençler arasında garip ve anlamakta zorluk çektiğim bir hayvan düşmanlığı gözlüyorum. Ve yine ne yazık ki, bazı yetişkinler de bu yanlış davranışların içinde olabiliyorlar. Ama çok şükür bunlar azınlıkta ve hayvanları seven onlara gerekli değeri veren her yaştan duyarlı insanımızın varlığı yüreklere su serpiyor. Soğuk ve sıcak günlerde, onların da acıkabileceğini, susayabileeğini düşünen, sokaklara, köşe başlarına, ağaç diplerine su ve yiyecek bırakan hayvan dostu insanlarımız da var Fakat yine de bu konudaki endişeleri tamamen ortadan kaldırmıyor.
Hayvanlara bazen de keyfi olarak eziyet eden bu insanları anlamak mümkün değil; gelip geçerken köşesinde uyuklayan veya meraklı gözlerle çevreyi seyreden bir kediye, köpeğe taş, tekme atanlar; sebepsiz onları kovan veya kovalayan insanlar var. Dahası, yavru kedi ve köpekleri bir anlık zevkleri için bulundukları yerden alıp götüren; sözüm ona sevip okşadıktan sonra bir başka yerde kaderine terk edenler görüyorum. O yavru artık annesine dönemez kendiliğinden. Henüz anne sütüyle beslenmektedir ve onun öğretilerine ihtiyacı vardır. Çevreye karşı günahsız ve savunmasızdır. Eğer bir duyarlı şefkatli el onu tekrar annesine götüremezse belki yalnız başına bağıra bağıra tükenecektir.Yine, kedi ve köpek yavrularını toplayıp çöpe (evet çöpe) veya bir tarlaya bırakan, bu insanlık ayıbını işleyen insanlar (!) görüyorum her yaştan.
Oysa onlar, kuyruklarını sallaya sallaya, hoplaya zıplaya ne de dostça yaklaşırlar bizlere ve ne de içten bakarlar gözlerimizin içine. Ne güzeldir onları sevmek, okşamak, onlarla hayatı paylaşmak.
Evet, çok işleri ve yoğun programları olsa da bu konuda belediyelere hayli iş düşüyor. Sadece sokak hayvanlarının üremelerini,aşılarını (o da daha çok köpeklere uygulanıyor ) kontrol altına almak yetmiyor. Onların yaşamlarını sürdürebilmeleri için de tedbirler almak çözümler üretmek gerekiyor. En azından bu konuda duyarlı ve gönüllü semt ve mahalle sakinleri ile dayanışma içinde olabilir onlara yardım edebilirler.( Bu konuda gerekli özeni gösteren çok sayıda Belediye ve başkanlarına teşekkür ederim.) Bu da yetmez tabi, her şeyin başının eğitim olduğunu hatırlayarak, küçük yaştan önce evde anne babalar ve okullarda öğretmenler çocuklarımızı, gençlerimizi eğitmek durumundalar. Ancak bu sayede bilinçli ve çağdaş, çocuklar, gençler yetiştirmek mümkün olabilir. Prof. Haluk Nurbaki’nin dediği gibi; bir çakıl taşının bile bulunduğu yerde cazibe unsuru olduğunu hatırlayarak hayvanlara sahip çıkmalıyız.
Bu konularda çok duyarlı olan ve her yerde hayvanlara elini uzatan değerli eşim Rüksan’a teşekkür ediyorum. Bakın iki yıl önce yitirdiği kedisi ŞANSO için neler yazmış;
"Anlatamam
Anlatmak istesem, pınarlar,çağlayanlar
Sussam kum fırtınası
Anlatamam özlemini anlatamam
Sen masum yavru gibi boynu bükük
Ben kanayan ana yüreği
Çakışır gözlerimiz bir kara bir yeşil."
Tüm canlı varlıklar olarak bu dünyada birlikte yaşamanın ve soluk alıp vermenin bizlere verilmiş en büyük ödül olduğunu hiç ama hiç unutmamalıyız.